Simon Johnson Düzen karşıtı popülistler iktidara geldiklerinde ekonomik büyümeyi düşüren ve istihdam fırsatlarını azaltan politikalar yürürlüğe koyuyorlar. Fakat insanlar öfkelendikçe onları medyanın taraflı olduğuna, uzmanların daima yanıldığına ve gerçeklerin gerçek olmadığına ikna etmek kolaylaşıyor. Popülizmi yenmek için şu gerçekle yüzleşmeliyiz: kötü ekonomik politikalar iktidar değiştirir demek artık her zaman doğru değil. Aslına bakarsanız sorumsuz popülistler […]

Popülist çelişki

Simon Johnson

Düzen karşıtı popülistler iktidara geldiklerinde ekonomik büyümeyi düşüren ve istihdam fırsatlarını azaltan politikalar yürürlüğe koyuyorlar. Fakat insanlar öfkelendikçe onları medyanın taraflı olduğuna, uzmanların daima yanıldığına ve gerçeklerin gerçek olmadığına ikna etmek kolaylaşıyor.

Popülizmi yenmek için şu gerçekle yüzleşmeliyiz: kötü ekonomik politikalar iktidar değiştirir demek artık her zaman doğru değil. Aslına bakarsanız sorumsuz popülistler daha çılgın ve daha imkânsız vaatlerde bulunarak, ekonomiye daha fazla hasar vererek yeniden seçim kazanma şansına sahipler.

Nasıl bu noktaya geldik? Buradan en hızlı nasıl çıkarız?

Geçtiğimiz on yıllarda şahit olduğumuz güçlü ekonomik-yapısal faktörler (otomasyon, ticaret ve finansal krizler gibi) neticesinde birçok insan kendini ekonomik politikaları yönetenler tarafından terk edilmiş ya da suistimal edilmiş hissediyor. Diğer yandan düzen karşıtı popülistler iktidara geldiklerinde belirsizlik yaratan ve yatırımcıları korkutan politikalar yürürlüğe koyuyorlar. Azalan yatırımlar ise ekonomik büyümede düşüş, nitelikli istihdamda azalma anlamına geliyor.

Normal şartlarda bunun bir geri dönüşü olur ve hükümette sorumluluk sahibi siyasetçilerden er ya da geç sandıkta hesap sorulur. Fakat popülistler bu mekanizmayı altüst ediyorlar. Medyanın tarafsız yayın yapmadığını, uzmanların daima yanıldığını ve gerçeklerin gerçek olmadığını söylüyorlar. İnsanlar ne kadar öfkelenirse, bu söylemlerle ikna edilmeleri de o kadar kolay oluyor.

Brexit bu anlamda iyi bir örnek. Ekonomik verileri görmezden gelir ya da reddederseniz önümüzdeki 12 ayda İngiltere’de şunları tecrübe edebilirsiniz: yeni Muhafazakar hükümet Avrupa Birliği’nden anlaşmasız çıkar, ticaret altüst olur ve kimse İngiltere’ye yatırım yapmak istemez. İşsizlik artar, ya da nitelikli iş imkânları azalır – ya da her ikisi de.

Peki seçmenler hükümeti suçlayacak mı? Suçlamayabilirler çünkü ekonomik ve finansal çalkantı arttıkça öfkelenecekler; bu da hükümet açısından suçu AB’ye, uzmanlara, akademisyenlere, basına ve göçmenlere atmayı kolaylaştıracak. Brexit faciasının büyük oranda sorumlusu olan siyasetçiler, faciadan kazançla çıkabilirler.

Hindistan’da Başbakan Narendra Modi’nin Hindu milliyetçileri son seçimlerde parlamentodaki koltuk sayılarını arttırdılar. Hâlbuki hükümet seçmene verdiği vaatleri gerçekleştiremedi. ABD’de Donald Trump’ın bir sonraki seçim macerası da böyle sonuçlanabilir. Trump, Çin ile esaslı bir ekonomik savaşa girerek ABD ekonomisini altüst etmeye hevesli görünüyor. Normalde bunun dış pazarlara erişim isteyen seçmenleri kızdıracağını düşünebilirsiniz – mesela Amerika’nın üretken çiftçilerini. Fakat Trump’ın kırsal kesimlerden aldığı desteğin yanı sıra, farklı tabanlardaki itibarı da halen güçlü görünüyor.

Gümrük vergileri tüketiciden alınır ve yurtdışından girdi ithal eden yerli üreticilere zarar verir. Örneğin çeliğe uygulanan gümrük vergisi yerli çelik üreticilerine yarayabilir fakat çelik kullanan diğer endüstrilerde çalışan insan sayısı çok daha fazladır ve aynı vergiler bu sektörlere büyük zarar verir. Popülistler buna rağmen ‘korumacı’ politikalara gayet düşkünler. Ekonomi yavaşlarsa (ki bu şekilde hareket edildiğinde her zaman yavaşlar) seçmen kızar ve dikkatini dağıtmak kolaylaşır.

Bu döngüyü kırmanın tek yolu sorunun kalbine inen politikalar izlemektir. Gereken yerde istihdam yaratmak gerekir. ABD özelinde bakacak olursak, Jon Gruber ile yazdığım kitapta ar-ge alanında kamu finansmanının arttırılması ve ülkenin çeşitli noktalarında yeni inovasyon merkezleri kurulmasını önerdik. Ar-ge yeni fikirler ve ürünler ortaya çıkarır ve bu tür yenilikler daima ekonomik büyümeyi destekler.

Bazı uzmanlar bu fikre katılıyorlar fakat bilimsel teşviklerin San Francisco ve Boston gibi mevcut inovasyon merkezlerine kanalize edilmesi gerektiğini savunuyorlar. Fakat bu bölgelerde oluşan yerel ekonomiler hâlihazırda kalabalık ve pahalı. Bu bölgeleri daha da kalkındırmak için kamu kaynaklarını seferber etmek, ulusal politika seviyesinde pek rağbet görmeyecektir.

ABD’nin dört bir yanında liyakat sahibi insanlar var. Bu fikrin farklı versiyonları dünyanın görece varlıklı birçok ülkesinde de işleyebilir – İngiltere ve Batı Avrupa gibi. Bilim altyapısını güçlendirmek adına verilecek yoğun destekler, üretkenliği arttırabilir ve toplumun farklı kesimlerince paylaşılan refah artışına zemin hazırlayabilir.

Tabii hükümetlerin benimsemesi gereken tek yapıcı politika bu değil. Altyapılar yenilenmeli ve güçlendirilmeli. Gelir dağılımı konusu doğrudan hedef alınmalı; asgari ücret arttırılmalı ve zenginler vergi ödemeli. Gençlerin yanı sıra otomasyon ve ticaret gibi sebeplerden ötürü sektör değiştirmek zorunda kalanlara da eğitimler verilmeli.
Popülist çelişkiyi alt etmek ve bu çelişkinin bir sonucu olan ekonomik düşüşü önlemek için her yerde daha fazla nitelikli iş yaratmalıyız. Bu politikaları hayata geçirmek her siyasetçinin yerine getirebileceği bir vaat olur; liberal demokrasinin savunucuları bunu daha fazla görmezden gelemez.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Project Syndicate