Popülistler, pandemiyi içeride ve dışarıda yeni düşmanlar tanımlamak ya da mevcut olumsuz algıları desteklemek için bir araç olarak kullanıyor. Brezilya’da Bolsonaro, Covid-19’un siyasi rakiplerinin ve medyanın halkı kandırmak için öne sürdüğü bir yalan olduğunu iddia ederek, vaka ve ölüm sayılarının kamuya açıklanmasını yasaklıyor. ABD’de Trump, virüsten ısrarla “Çin Virüsü” diye bahsedip, Dünya Sağlık Örgütü’nü Çin’in işbirlikçisi olmakla suçlayarak, örgütle resmi ilişkileri sonlandırma tehditlerinde bulunuyor

Populist Sağ, COVID-19’la nasıl baş ed(em)iyor?

Ebru Ece ÖZBEY

Sosyal bilimlerde bir kavram olarak 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan popülizm, 1980’lerde yeni bir dalgayla hayatımıza girip, yükseliş eğilimi göstermeye başladığında, araştırmacıların ilk izlenimleri bu olgunun yeni bağımsızlık kazanmış, siyasal kurumsal yapıları oturmamış birkaç ülkeyle; Doğu Avrupa ya da Latin Amerika gibi belli bölgelerle; iktidarı ele geçirme şansı olmayan, küçük ve muhalif partilerle; ya da radikal sağ/aşırı sağ gibi münferit ideolojilerle sınırlı olduğu ve bu şekilde kalacağı yönündeydi. Dolayısıyla literatürde ele alınan temel sorun, ana akım siyasi partilerin bu yeni meydan okuyucularla (challanger) nasıl baş edeceğiydi.

2000’lerin ortasından itibaren ardı ardına gelen ve siyasi rekabette kritik dönemeçler (critical juncture) yaratarak popülist eğilimler için katalizör işlevi gören ekonomik ve sosyal krizlerin ardından, “yeni popülizme” ilişkin ilk izlenimlerin pek de isabetli olmadığı anlaşıldı. Popülizm, geleneksel sağ-sol kutuplaşmalarının ve sınıf temelli ideolojik bölünmelerin ötesine geçerek kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan, bazı ülkelerde hem uç hem de merkez partilerde aynı anda güçlenen bir fenomen haline geldi. Liberal demokrasinin beşiği sayılabilecek Avrupa’da dahi altmış altı siyasi parti popülist addedilirken, her dört Avrupalıdan biri son seçimlerde popülistlere oy vermişken, popülistler on bir Avrupa ülkesinde hükümette yer bulmuşken bilim insanlarının gündemi de doğal olarak değişti.

Popülizmin (özellikle sağ görüşte kendini gösteren) illiberal eğilimleri ve demokratik rejimlerde yaratabileceği olası etkiler ile ana akım siyasilerin rakiplerini izleyerek popülistleşme ihtimalleri, bu alanda yapılan çalışmaların ilgi odağı haline geldi.

Geçtiğimiz altı aya damgasını vuran pandemi ise yepyeni bir yapbozu masaya serdi: Popülizm ve Covid-19 ilişkisi etrafında şekillenen sorular, hızlıca tartışmaların merkezinde yerini aldı. Bu da, çalışmaları bir süredir popülizm üzerine yoğunlaşan bir araştırmacı olarak beni çözmesi epey zaman alacak, birkaç parçası belki de hiç tamamlanamayacak bu yapbozun bir köşesinden işe koyulmaya iterek, popülist sağın Covid-19’la nasıl baş edemediğini kısaca özetlemeye çalıştığım bu yazıyı doğurdu.

Burada “baş etmek” derken kast ettiğim iki ayrı şey var. Bunlardan ilki, bir yanda halk sağlığını koruma diğer yanda ekonomik büyümeyi sürdürme seçenekleri arasında sıkışıp kalmış popülist liderlerin yaklaşan seçimlerde virüsün olası siyasi etkileriyle edecekleri mücadeleye işaret ediyor. Ben, “Covid-19 popülizmin sonunu getirecek mi?” sorusunu beraberinde getiren bu konunun tartışmasını başka bir yazıya bırakarak, burada baş etmenin “kriz yönetimi” bağlamında salgını ele almakla, salgına yönelik stratejiler ya da çözüm önerileri sunmakla ilgili tarafına odaklanmak istiyorum.

Sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü, günlük yaşamın durma noktasına geldiği, sınırların kapatıldığı, ticari faaliyetlerin askıya alındığı, piyasaların alt üst olduğu, korku ve endişenin hüküm sürdüğü bu dönemde, popülistlerin Covid-19’la mücadele yöntemleri haliyle hepimizi yakinen ilgilendiriyor. Nitekim dünyanın en büyük yedi demokrasisinden beşi (ABD’de Trump, Hindistan’da Modi, Brezilya’da Bolsonaro, Meksika’da López Obrador ve Filipinler’de Duterte) popülistler tarafından yönetiliyor. Bu listeye Rusya, İtalya, Endonezya, Macaristan, Venezuela gibi örnekler de eklenince, dünya nüfusunun büyük bir kısmının yeni tip koronavirüsten en çok etkilenen ülkelerde ve popülistlerin yönetimi altında pandemiyle savaş verdiği görülüyor.

populist-sag-covid-19-la-nasil-bas-ed-em-iyor-749669-1.
İşbirliğinin ve yardımlaşmanın zorunlu olduğu bu pandemi döneminde, popülistler kendi seçmenlerine öncelik tanımayı tercih ediyor. Pandemiye yönelik tepkiler inkâr, tutarsızlık, başkalarını suçlama ve temelsiz bir iyimserlikle şekillenirken Covid-19 sağ popülizm için muazzam bir stres testi olarak kalmaya devam ediyor.


Bu noktada amacım popülist iktidarla pandeminin etkileri arasında bir nedensellik ilişkisi kurmak değil, vaka ve ölüm sayıları artarken bu tehlikeli virüs karşısında ortaya çıkan “kader ortaklığına” işaret etmek. Keza bu iktidarların popülizmlerinin aynı olduğu iddiasında da bulunmuyorum, ama pandemi karşısında verdikleri tepkiler arasında görülen ve ortak kaderimiz açısından kritik olabilecek, birkaç benzerliğin altını çizmek istiyorum.

Literatürde yaygın olarak kullanılan fikirsel kavramsal yaklaşıma göre popülizm, toplumu maneşist bir anlayışla iki homojen karşıt gruba ayıran, zayıf-merkezli bir ideoloji olarak tanımlanıyor. Siyaseti bir yanda iyiliği temsil eden “saf ve temiz halk” ile diğer yanda kötülük timsali “yozlaşmış seçkinler” arasında süregelen bir mücadele olarak gören popülistler, sıradan vatandaşların iradesinin demokratik süreçlere olduğu gibi ve doğrudan yansıtılması gerektiğini ileri sürüyor. Bu yüzden halk için ve halk adına iktidar mücadelesinde olduklarını iddia eden popülistler, gerek bahsi geçen ayrıcalıklı elit azınlığı eleştirirken gerekse onların çıkarlarına hizmet ettiği düşünülen müesses nizamın meşruiyetini sorgularken, ayrıştırmayla ve kutuplaştırmayla kendini gösteren “dışlayıcı” bir tutum benimsiyor.

Bu tutumu, ve genel olarak popülist dünya görüşünün temelinde yatan “halk-merkezcilik” ile “elit-karşıtlığını”, COVID-19 özelinde de gözlemlemek mümkün. Örneğin, ABD’de Trump’ın yeni Koronavirüs’ün havalar ısındığında “mucizevi bir şekilde” yok olacağını iddia etmesi, aşının birkaç ay içinde tamamlanacağını duyurması, virüse karşı kendince ilaç ve tedavi önerilerinde bulunması açıkça uzmanların kanıta dayalı uyarılarına ters düşüyor. Virüsün gripten pek de farklı olmadığını ileri süren Brezilyalı başkan Bolsonaro, pandeminin ilk haftalarında Meksika’da halka açık büyük etkinlikler düzenlemeye devam eden López Obrador, İngiltere’de bilim insanlarınca dillendirilen baskın görüşe ters düşerek sürü bağışıklığı yönteminde ısrarcı olan Johnson gibi örnekler, popülistlerin gözünde seçkinler grubunun bir parçası olan uzmanlara ve onların öne sürdüğü bulgulara şüpheyle yaklaşıldığını gösteriyor.

Rakip siyasetçilerin, sermayedarların, bürokratların, teknokratların yanında seçkinler grubuna dâhil edilen bu uzmanların görüşleri, iklim krizinde de olduğu gibi, ya göz ardı ediliyor ya da açıkça itibarsızlaştırılıyor. İktidarın yaklaşımına ters düşen açıklamalarda bulunan kişiler (örneğin, Brezilya’da Sağlık Bakanı Mandetta ya da ABD’de önde gelen aşı uzmanı Dr. Bright) görevden alınırken, pandemi konusunda ne bilgisi ne de fikri olmayan halkın ya da kendilerini bu halkın temsilcisi ve kurtarıcısı olarak gören popülistlerin tercihleri, salgına karşı önlemlere rehberlik ediyor. Virüsün laboratuvarda üretildiği, 5G teknolojisinin yaydığı radyasyonla güçlendiği, kitleleri zorla aşılamak amacıyla özellikle yayıldığı gibi komplo teorileri üzerine tartışmalar sürerken, (sağ) popülist liderler aklı ve bilimi görmezden gelip, bilgi kirliliğinden siyasi fayda sağlamanın yollarını arıyor.

Popülistler bununla da kalmayıp, pandemiyi içeride ve dışarıda yeni düşmanlar tanımlamak ya da mevcut olumsuz algıları desteklemek için bir araç olarak kullanıyor. Brezilya’da Bolsonaro, Covid-19’un siyasi rakiplerinin ve medyanın halkı kandırmak için öne sürdüğü bir yalan olduğunu iddia ederek, vaka ve ölüm sayılarının kamuya açıklanmasını yasaklıyor. ABD’de Trump, virüsten ısrarla “Çin Virüsü” diye bahsedip, Dünya Sağlık Örgütü’nü Çin’in işbirlikçisi olmakla suçlayarak, örgütle resmi ilişkileri sonlandırma tehditlerinde bulunuyor. İtalya’da iktidarın göç karşıtı ortağı Salvini, Covid-19’u Akdeniz’den ülkeye gelen mültecilerle ilişkilendirerek, sınırları kapatma çağrısında bulunuyor. Macaristan’da ve Polonya’da da popülist liderler, pandemiyi bir yandan bu ülkelerde bir süredir yükselen Avrupa Birliği karşıtı tutumları beslemek diğer yandan ulusallaşma ve otoriterleşme yolunda siyasi adımlar atmak için bir bahane olarak kullanmakla itham ediliyor.

Özetle, sağ görüşten popülist karar vericiler, normal zamanlarda zaten şüpheyle yaklaştıkları uzmanları pandemi döneminde de dinlemekte zorlanıyor, uyarı işaretlerinin erken bir aşamada tanınması ve doğru önlemlerin zamanında alınması için kritik öneme sahip uyarılara kulak vermiyor. Pandeminin yol açtığı kriz, önceliklendirilmesi gereken ciddi bir sorundan ziyade siyasi rekabette avantajlar yaratacak, ülke içinde ve dışında rakipleri kötü göstermeye yarayacak bir fırsat olarak ele alınırken, eylem önerileri için halkın iradesi ve siyasetçilerin tercihleri öne çıkıyor. Hem ulusal hem de uluslararası düzeyde işbirliğinin ve yardımlaşmanın zorunlu olduğu bu pandemi döneminde, popülistler içe kapanmayı ve kendi seçmenlerine öncelik tanımayı bölgesel ve küresel çözümler aramaya tercih ediyor. Sonuç olarak pandemiye yönelik tepkiler inkâr, tutarsızlık, başkalarını suçlama ve temelsiz bir iyimserlikle şekillenirken Covid-19 sağ popülizm için muazzam bir stres testi olarak kalmaya devam ediyor.

populist-sag-covid-19-la-nasil-bas-ed-em-iyor-749680-1.