Muhalif gazetecilik aslında aynı zamanda iyi gazeteciliğin ta kendisi. Medyanın demokratik yükümlülükleri arasında; siyasal partilere seçme desteği almak için görüş bildirme fırsatı verme, alternatifler hakkında bilgilendirici olmak, farklı görüşlere adilce yer vermek vardır.

Popülizm, iktidar ve  muhalefet bağlamında medya
Brezilya eski devlet başkanı Bolsonaro muhalefet basınının sesini kısmaya çalışmıştı. (Fotoğraf: DepoPhotos)

Yasemin Giritli İnceoğlu*

Post-Truth (Hakikat sonrası), popülizm ve kutuplaşmanın devreye soktuğu siyasi söylem genellikle kriz anlatısını oluşturan güçlü olumsuz mesajları kullanıyor, bunu da durumun karanlık bir resmini çizmek ve halka neden endişelenmesi veya neden bir grup insanı suçlaması gerektiğini gerekçelendirmek suretiyle açıklamaya çalışıyor.

Siyaset ile simbiyotik bir ilişki içinde olan medya, güç ve ideoloji temsillerini aktarmanın yanı sıra, farklı politikaların tartışmaya açılmasında veya özendirilmesinde önemli bir siyasi rol oynuyor.


Medyayı ellerinde bulunduran egemenler, toplumun sürekli değişen koşullarına uygun olarak ideolojik yeniden üretimlerini gerçekleştirerek hegemonik denetimlerini sürdürürler. Popülist liderlerin ortak noktaları, muhalif ve özgür basından hoşlanmamaları. Trump Başkanlık döneminde, Sovyetler Birliği›nde bir zamanlar Stalin’in yaptığı, ana akım medyayı ‘halkın düşmanı’ ve ‘yalancı’ olarak suçlamış ve Twitter aracılığıyla takipçileriyle doğrudan iletişim kurmuştu. Macaristan örneğindeki gibi popülist hükümetler yalnızca kendileriyle müttefik olan medyayı fonluyorlar, bağımsız gazetelerin ve radyoların reklam gelirlerini kısıyorlar ya da medyaya Polonya örneğinde olduğu gibi adeta hükümetin propaganda makinesi olarak hizmet verebilmesi amacıyla el koyuyorlar, bu örnekleri fazlalaştırmak mümkün.

Diğer yanda da, gazetecilerin 4. Kuvvet olarak –artık günümüzde bir idealden öteye gidememekle beraber- kamuya karşı olan sosyal sorumlulukları var. Bu sorumluluk, her türlü başka sorumluluktan, özellikle de medyanın patronlarına ve/veya kamu yetkililerine karşı olan sorumluluklarından önce geliyor. Bu nedenle, medyanın, politikacıların popülist mesajlarının güçlendirilmesine katkı sağlaması, kasıtlı ya da kasıtsız olarak seferberlik aracı olarak iktidarlara hizmet etme hatasına düşmemesi gerekir.

Ancak artık günümüzde bu sorumluluğun işlevsizleştiğini, medyanın da “iktidarların resmi ideolojisine” alet olmaya başladığına tanıklık ediyoruz. Nasıl gerçekleşiyor bu durum? Medya iktidar mekanizmaları ile uzlaşı içinde olduğu, çıkar birliği sağlamayı amaçladığı, toplumsal gerilimi önlemeye çalıştığı durumlarda, bilinçli ya da bilinçsiz, doğrudan ya da dolaylı olarak iktidarın amaçlarına hizmet eder. Bu konuda iktidarın temel amaçlarından birisi, uygulanan politikaların yol açtığı mevcut duruma, ortama ve müsebbiplerine karşı toplumsal rıza gösterilmesini sağlamakla sınırlı kalıyor. Medya, iktidarların söylemi doğrultusunda gündemi yönlendirme, bunalım konularını yaygınlaştırma, toplumu siyasal konulardan uzaklaştırma yani siyasetsizleştirerek kayıtsızlaştırma, konuyla ilgili bilgilerden yoksun bırakma, mevcut durumu normal kaçınılmaz şartlar olarak sunma, toplumsal umudu söndürme, iktidar ve politikalarının alternatifsizliğini vurgulama, muhtemel sivil itaatsizlik girişimlerini engelleme amacına uygun bir basın yayın politikası benimseyebiliyor. Bunun için, kitle iletişim araçlarında siyasal konulara ilişkin bilgiler her geçen gün daha azalmakta, iktidar otoritesini zedelemeyecek bilgileri vermekte ise cömert davranılmaktadır. Diğer yandan, siyasal sistemin “bekçilik” rolü haberlere verildiğinden sivil itiraz, protesto girişimleri ve benzeri sivil itaatsizlik girişimleri iletişim araçlarının süzgecinden geçirilir ve olaya karışanlar kızgın kalabalıklar şeklinde gösterilerek toplum vicdanına havale edilir. İktidarın ekonomik uygulamalarına yapılan protestolar kitle iletişim araçlarında çoğunlukla haksız bir eylem olarak gösterilip hükümetin haklılığı vurgulanır.

Medya hem popülist liderler hem de muhalefet açısından önemli. Medya, bir taraftan yalanlar ve gerçeklerin üstünü örtmeye çalışırken, diğer taraftan gerçekleri ortaya koymaya çalışıyor. Popülist liderlerin gerek demokrasiye gerekse de kamunun bilgi edinme hakkına büyük tehdit oluşturdukları apaçık ortada. Nitekim iktidarda iken, Jair Bolsonaro ekibinin muhalif basının sesini kesmek için yürüttüğü dezenformasyon kampanyaları adeta medyaya yönelik bir bombardıman gibiydi.

Popülist liderler kitle iletişim araçları ile sürekli yabancı düşmanlığı, ayrımcılık ve nefret pompaladıklarında, kendine muhalif olanları çeşitli kötü sıfatlarla andıklarında, bunun toplumsal anlamda karşılığının olduğunun bilincinde olup böyle davranıyorlar.

Örneğin, zaman zaman gündemi değiştirmek için daha doğrusu bazı gerçekleri örtbas etmek veya arka plana itmek için -egemen popülist retoriğin inkâr siyaseti gereği- skandallar köpürtülüyor. Popülistler günlük siyasette, medyada, kampanyalarda, posterlerde, sloganlarda ve konuşmalarda dışlayıcı ideolojileri yeniden üretip, dışlama siyasetini meşrulaştırıyorlar.

Peki, tüm bunlar gerçekleşirken, muhalif basın nasıl bir rol oynuyor? Daha doğrusu bir rol oynayabiliyor mu? Ötekilerin sesi olması gereken muhalif medya, popülizmin hedef aldığı ötekileri, siyasi kutuplaşmayı yeteri kadar eleştiriyor mu? Veya bu popülist iklimden nasibini alıp kutuplaşmada pozisyon alıp karşıt bir popülizm rüzgârına mı kapılıyor? Veya başka bir soru. Türkiye’de muhalif medya var mı? Sosyal medyadaki çabayı bir kenara koyarsak, ülkemizde muhalif seslerin ana akım medyada yer bulması son derece güç, muhalifler var ancak muhalif gazetecilik yapanlar çok sınırlı sayıda, televizyonlarda ünlü muhalif yorumcular var, onlar da izler kitlelerine kendi güvenli alanları olan yankı odalarından sesleniyorlar ve aslında bu da popülizme hizmet ediyor, çoksesliliğe, farklılıklara tehdit oluşturuyor.

Muhalif gazetecilik aslında aynı zamanda iyi gazeteciliğin ta kendisi. Medyanın demokratik yükümlülükleri arasında; siyasal partilere seçme desteği almak için görüş bildirme fırsatı verme, alternatifler hakkında bilgilendirici olmak, farklı görüşlere adilce yer vermek vardır. Muhalif medya, seçmenlerden, politikacıların ve partilerin hesap verebilirliğini talep ettirme potansiyeline de sahip. Medya, skandallar veya yolsuzluklar hakkında haber yaparak, seçmenlere kimlerce yönetilmeleri konusunda karar almalarına yol gösterici olacaktır, bu, siyasilerin de seçmenlerinin çıkarlarına en uygun şekilde hareket etmelerini özendirir. Diğer yandan, muhalefet medyasının topluma sağladığı bu potansiyel faydalara rağmen, iktidarın, sansür mekanizmasını devreye sokmasının seçmenlere etkileri ne olacak? Popülist liderler iktidara geldiklerinde medyayı denetimleri altına alma konusunda büyük başarı sergiliyorlar. İktidar, medyanın “sessiz çoğunluğun” sesi olduğunu ileri sürerken, bağımsız gazeteciliğin gözetleme işlevini baypas ediyor. Bu noktada, muhalif basın karşı hamle ile kendine uygulanan sansürü ne şekilde etkisizleştirip, etkisini sınırlayabilir, kendi özgürlük alanını genişletebilir? bunun üzerine kafa yormakta yarar var. Zira muhalif gazetecilik ciddi bir çaba, cesaret ve yaratıcılık gerektirir.

*London School Of Economics, Medya ve İletişim Departmanı Konuk Öğretim Üyesi

Kaynaklar:

https://m.bianet.org/bianet/diger/267633-tartismali-ikili-medya-ve-populizm
https://m.bianet.org/bianet/medya/86980-medya-iktidar-iliskilerinin-tarihsel-gelisimi
Çoban, Savaş (2018) Media, Ideology and Hegemony, Brill, Leiden.
Damlapınar Zülfikar, “İktidar ve Kitle İletişim Araçları Üzerinden Rıza Üretimi”, Medya ve Siyaset İlişkileri Üzerine, Turhan Kitapevi, Ankara, 2005.
Müller, Jan Werner (2016) What is Populism, University of Pennsylvania Press, USA