Başlık İmamoğlu’na ait. The Atlantic dergisine verdiği röportajda; kutuplaşmanın küresel bir sorun olduğunu vurgulayarak; “Dünyanın her yerinde popülizm bölerek yönetmek için kullanılıyor. Fakat ben bu eğilimi tersine döndürebileceğimize inanıyorum” demiş. 1857’den beri yayınlanan The Atlantic, 500 bine yaklaşan okuru, edebi kültürel yorumları, siyasetten teknoloji ve sağlığa her alandaki haberleriyle Amerikan dergiciliğinin amiral gemilerinden sayılıyor. “Bir […]

Başlık İmamoğlu’na ait. The Atlantic dergisine verdiği röportajda; kutuplaşmanın küresel bir sorun olduğunu vurgulayarak; “Dünyanın her yerinde popülizm bölerek yönetmek için kullanılıyor. Fakat ben bu eğilimi tersine döndürebileceğimize inanıyorum” demiş.

1857’den beri yayınlanan The Atlantic, 500 bine yaklaşan okuru, edebi kültürel yorumları, siyasetten teknoloji ve sağlığa her alandaki haberleriyle Amerikan dergiciliğinin amiral gemilerinden sayılıyor.

“Bir Türk Muhalefet Lideri Erdoğan’la ‘Radikal Sevgi’yle Mücadele Ediyor” başlıklı yazı, bir yandan İmamoğlu’nu bir belediye başkanı adayı değil, Erdoğan’la mücadele eden “Bir Türk Muhalefet Lideri” olarak tanımlarken, öte yandan da onun mücadelesini küresel bir sorun olan sağ popülizme karşı bir reçete olarak sunuyor.

Malum; Trump, Putin, Erdoğan, dünyanın başka yerlerindeki benzerleri, Avrupa’da aşırı sağ dalganın başını çekenler hep popülizmle anılıyorlar.

Son zamanlarda bazı araştırmacılar da “yeni medya”nın, “sosyal medya” mecralarının; meselelerin derinlemesine tartışılmasına izin vermeyen, gri alanların görülmeyip her şeyin siyah ya da beyaz olarak takdim edildiği yapıları gereği sağ popülizme hizmet araçlarına dönüştüğünü ve bu yüzden, Trump’ın twitter bağımlılığının da altını çizerek, bu liderlerin gözdesi olduğunu ileri sürdüler.

Son derece karmaşık sorunlara derhal, kısa ve net cevaplar veren ve bu cevapları verirken bir grubu sorunların nedeni ilan edip hedef tahtasına oturtan, yozlaşmış bir elite karşı namuslu garibanları temsil ettiğini iddia eden popülizm, “basitlik” ve “duygusallık” pazarlayarak sağ politikacıların kitleleri kolayca yakalamasını sağlıyor.

The Atlantic, son derece kutuplaşmış Türkiye’de (sağ popülizmin hakim olduğu diğer ülkeler gibi), iktidar partisinin kamusal alanı tümüyle kontrol ettiği ve medyaya sansürün hakim olduğu koşullarda, hükümet baskısı altında yapılan bir seçimde, kazandığı seçim elinden alınmış İmamoğlu’nun nasıl mücadele ettiğini irdelemiş.

“Bizden kavga istiyorlar, ancak biz, bu ulusun kavga etmesini istemeyen insanlar, kucaklaşmada ısrar edeceğiz… Sizin gibi düşünmeyen bir komşunuzu bulun ve onu kucaklayın” diyen İmamoğlu’nun çizgisi; bölücü, kutuplaştırıcı popülizme karşı, A. İlyas Başsoy’un kavramına göndermeyle “radikal sevgi” temelli bir karşı popülizm olarak tarif ediliyor. “Popülist tarz insanları bütünleştirmeye yarıyorsa, bu iyidir. Biz duvarların sevgiyle yıkılabileceğini gösteriyoruz.”

Yeni medya sağ popülizmin yeşerdiği mümbit bir topraksa, sol popülizmin, tabi dijital çağın olanaklarını reddetmeden, yüz yüze iletişimi temel alması; referanslarını sürekli geçmişte ve tarihte bulan sağ popülizmin tersine geleceğe dönük mesajlar vermesi gerekiyor.

Popülizmin hakim sağ formunun tersine döndürüldüğü en belirgin nokta ise onun düşmanlaştırıcı, ötekileştirici diline karşı kapsayıcı ve saygılı bir dost dilin kurulması olmalı.  Kimlikler üzerinden yürüyen sağ popülist stratejiye karşı, tüm kimlikleri kesen sosyo-ekonomik sorunlara vurgu yapılmalı…

ABD sağı üzerine çalışmalarıyla tanınan California Üniversitesi sosyoloji profesörü Arlie Hochschild, Türkiye’deki pratiğin ABD için de öğretici olabileceğini söylüyor.

Türkiye seçimleri üzerine araştırmalar yapan Kansas Üniversitesi siyaset bilimcilerinden Mike Wuthrich de İmamoğlu örneğinden hareketle, Trump’la mücadele eden Demokratlar’a bir tavsiyede bulunmuş: “Kutuplaştırıcı (sağ) popülistlerle, kutuplaştırıcı tepkiler vererek mücadele edemezsiniz.”  

Popülizmi tersine çevirmek biraz da bu olsa gerek!