Ekonomi ve rant deyince ilk akıllarına gelen şey inşaattır. Sermaye birikiminin en cevval aktörleri ise Saraylı müteahhitlerdir. Oligarşinin temel direğidirler. Onlardan vazgeçemezler ve Kanal İstanbul ısrarının önemli sebebi budur.

2019 seçim sonuçlarıyla halleşemiyorlar. Çünkü oy üreticisi tarikatlara kendi belediyelerinin verdiği maddi destek kesildi. Ama onlar hâlâ “porsiyonlarını büyütmek” derdindeler. Sadece belediyeler de değil bir bütün olarak ekonomi felç halindedir. Borç ödeyecek döviz bile kalmadı hazinede. Oysa AKP zenginleri yine de porsiyonlarını büyütüyor, şatafatlarından ve “itibarlarından” tasarruf etmiyorlar.

Son referandum döneminde Hayır dememek için Twitter’da “hayırlı cumalar” selamından bile vazgeçmiş olsalar da, tarikatlar artık İstanbul Sözleşmesi iptaliyle, büyük camilerle yetinmiyor, porsiyonları hiç küçülmesin istiyorlar. Emine Erdoğan’ın, “Porsiyonları küçültelim” demesinin bir nedeni acaba bu muydu? Hiç sanmıyorum ama bu söz hakkında epey yorum yapıldığından ironiye de gerek yok.

***

Ama onlar da olup bitenler ayyuka çıktıkça işi ironiye vuruyorlar. Bkz. Süleyman Soylu: “Evet, ben dünyanın en kötü adamıyım” dedi. Ama Cumhurbaşkanı şu sözleri belli ki hiç de ironi niyetine söylememişti: “Bizim siyasetteki varlık gayemiz birilerine imtiyaz sağlamak, birilerine menfaat devşirmek, birilerini makam mevki sahibi kılmak değildir.” Ayrıca “Bizde aşı bedava Avrupa’da parayla” demesinin Türkçe meali üç vakte kadar aşıyı kesinlikle parayla yapacaklar anlamına gelebilir. Parasını veren bağışıklık kazanacak! Muafiyet de bir nevi bağışıklık demektir. Mesela Tasarruf Genelgesi’nde Cumhurbaşkanlığı ve TBMM muafiyet kazandı. Bilal Erdoğan'ın vakfının da vergiden muafiyeti var. Veee elektriğe, doğalgaza öyle bir zam yapıldı ki bu yine ve yeni bir zam dalgası demek. Yani bizlere muafiyet, bağışıklık yok.

Niye böyle konuşuyorlar, niye böyle yapıyorlar? Cevabını biliyoruz ama bazen bizler de mecburen ironi yapıyoruz. Ama hiç ironi yapmadığı ve bam bam konuştuğu için Kılıçdaroğlu hakkında fezleke hazırladılar. O kadarı da olmaz, artık onu da tutuklamazlar mı? Hadi canım. Dokunulmazlığı, yasama bağışıklığı (teşriî muafiyeti!) kaldırılmasının vakti geldi de geçti.

***

Saraylılar böyle vurdumduymaz konuşmaktan, böyle yapmaktan vazgeçmiyorlar. Çünkü vazgeçemezler. Durmazlar, duramazlar, durmayacaklar, çünkü frenleri yok. Manevra yapamazlar, direksiyonları kilitlenmiş, motorun ne zaman yanacağı belli değil. 2019 hakikaten geriye sayımın başlangıcı oldu. Muhalefet pek çok konuda inisiyatif kazandı. 128 Milyar dolar nerede sorusunda bile apışıp kaldılar. Şimdi Kanal İstanbul itirazlarına cevapları, yabancı banka ve şirketlerin kendilerinden sonra iktidara geleceklerden kanala verdikleri parayı “söke söke alacağını” söylemekten başka bir şey değil.

Ekonomi küçülüyor, ama kendileri büyük porsiyonlarda yemeye devam ediyorlar. Altın tabaklarda kocaman lokmalarıyla, kendi âlemlerinde “yeni” Osmanlıcılık şatafatını yaşıyorlar. “Osmanlı” dedim de, aklıma Bozoklu Celal’in o döneme dair bir şiiri geldi: “Şalvarı şaltak Osmanlı/ Eğeri kaltak Osmanlı/ Ekende yok biçende yok/ Yiyende ortak Osmanlı.” (Tabii burada savcılar ecdadımıza hakaret manasını çıkarmasın diye bir açıklama şart. Ekşi Sözlük’te “heuristic algorithmic” adlı entry yazarı konuya şöyle açıklık getirmiş: “Şalvarı şaltak Osmanlı”: Yani “bol şalvar”, burada ceplerin vergi ile dolduğu veya vergi memurunun şişmanlığı vurgulanmış. “Eğeri kaltak Osmanlı”: Bu, askeri eğer tipidir, silah taşımaya ve rahat harekete izin vermek üzre üretilmiştir. “Ekende yok biçende yok”: Halk içinde ekip biçip gelir elde eden yok. “Yiyende ortak Osmanlı”: Ancak karın doyuracak varlıktan vergi alan Osmanlı.) Şiirin tamamı internette var, tamamını okursanız iyi olur. Şöyle bittiğini söyleyeyim yeter: “Alırlar kadılar rüşvet/ Edip müminlere himmet/ Fakire yoktur şefkat/ Zaman ahir zaman oldu.”

Bu arada malum videolar hakkında hâlâ kem küm ediyorlar. Ama sadece o videoları değil sokak röportajlarını da izliyoruz. Sokak röportajlarında konuşanlar ve işte en son sokaklara çıkıp haykıran kadınlar hiç de kem-küm etmiyor, ironi yapmıyorlar. Arsızlıklar, pişkinler karşısında porsiyonsuz yaşayanlar çok netler: Dürüstlük, direnmek, dayanışmak, haklı olmak, çalmadan çırpmadan, kimsenin hakkını yemeden, sömürmeden, alın teriyle kendisine ait olan için hayatını dahi ortaya koyabilmek peşindeler.

Ve onlar hiç ironi yapmazlar, çünkü onlar, evet, hakikaten dünyanın en iyi insanlarıdırlar.