Meydanlarda yuhalatılacak medya patronu kalmadı. Manşetlerle savaşarak bugüne kadar gelen yüce iktidarımıza yuhalatılacak medya figürü lazım. Popüler olmalı bu figür. Şöyle yuhalatıldığına değmeli. Herkes tanımalı, herkes bilmeli. En azından geçmişte kalabalıklara doğru ‘ey Aydın Doğan sen kimsin be!’ dendiğinde oluşan Meksika dalgası etkisini yaratmalı.

Yaratmalı ki o kalabalıklar, safları sıklaştırsın, diş bilesin, kılıç kuşansın, seçime değil sefere gidiliyor algısıyla görevden kaçmasın, yüce iktidarın arkasında dimdik dursun. Yoksa heyecanı sönmüş, düşman belletilecek kimsesi kalmamış kitleler, maazallah karnının açlığını düşünmeye başlar. O kitleler homurdanmaya başlayacaksa, içinde yaşadığı çaresizliğin müsebbibine değil, her melanetin sorumlusu belletilecek, ‘hain’ diye damgalanacak birilerine homurdanmalı!

Halkın bir kesimini diğer kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alanen tahrik etmek suçtur elbet. Peki ya millete sürekli kin ve düşmalık güdeceği yeni hedefler göstermek?

Yarın tüm hakkı yenenler, aslında uyarılarında haklı olduğu anlaşılacak olanlar, bedel ödemeyi göze alıp dürütçe ve cesurca doğruları haykıranlar ve hatta yalnızca mırıldananlar dahi çıkıp bu millete ‘’neden benim arkamda durmadınız? Neden bana yapılan haksızlığa göz yumdunuz? Hatta neden haksızlığı yapanlara alkış tuttunuz?’’ diye sorarsa millet ne yanıt verecek?

Ben size yanıtı şimdiden söyleyeyim: ‘’Siz kimdiniz? Sizi anımsayamadık’’ diyecek bu millet, unutacak ki yoluna devam edecek. O gün geldiğinde bazı hokkabazlar, bu kez gücün yeni sahibine yaranmak için, geçmişte yaptıklarının, söylediklerinin unutulmuş olacağını bilmenin rahatlığıyla bin bir takla atacak, kendini yeniden parlatmayı deneyecek. Bugün 9 yaşına giren çocuklar, henüz babalarının yediği portakalda vitaminken Fatih Portakal’ın televizyon kariyerine dolaylı da olsa sihirli bir dokunuşla etki ettim sanırım.

Fox’ta sunduğum Çalar Saat’i, ben Kanal D sabah haberlerine transfer olup giderken, Fatih Portakal’a verdiler. Bir süre kendisiyle aynı saatlerde farklı ekranlarda centilmence rekabet de ettik. Portakal, daha sonra Çalar Saat’i İsmail Küçükkaya’ya devredip Fox Ana Haber’i sunmaya başladı ve yıllar içinde ülkemiz medyasının bugün sürüklendiği tek sesli, vasat, çorak iklimde son Mohikan gibi öylece kalakaldı. Doğruya doğru, başını derde sokmamak için kırk dengeyi gözetip bir konuştu, hatta sırf bu sebeple ekranda zaman zaman şaşırıp konuşamadığı da oldu ama Portakal, bugün muhalefetin tamamen sindirildiği ortamda en popüler muhalif figür olarak ortada kaldı. Patron Murdoch’un yuhalatılması meydanlarda bir Portakal etkisi yaratmaz elbet.

Hatta Murdoch’u, Murdoch’un Türkiye’de yayıncılık işine girmesine aracılık eden Akp’li isimleri, 24 Haziran gecesi ‘adam kazandı’ mesajını ekranlardan bizlere duyuran ve o gün bugündür etliye sütlüye pek karışmayan mavi huylu İsmail’i yuhalatmak abesle iştigal olur.

Dolayısıyla şimdi linç korosunun hedefinde Portakal var. Ancak Portakal’ı yuhalamak için hazır bekleyen, O’nun haber sunamaz hale geleceği günü hatta ‘tam bağımsız ve tarafsız yargımız’ tarafından yargılanacağı günü görmek için heyecanlanan milletimiz şunu bilse iyi olur: Portakal, 5 yıl sonra baba ocağına döner, zeytin bahçesinde sevgili eşi Armağan’a ‘ben elimden geleni yapmıştım o zamanlar’ diye gururla eski günleri anlatır, bir şarap açarlar belki ya da çay demler, huzurla gün batımını izlerler. Peki sen 5 yıl sonra ne yapacaksın aziz milletim?

5 yıl sonra nerede ve ne yapıyor olacaksın? Çocuklarına bugünleri nasıl anlatacaksın?