Tiyatro yaşamın ikiziyse eğer, yaşamda sahici tiyatronun ikizidir, der Antonin Artaud

Tiyatro yaşamın ikiziyse eğer, yaşamda sahici tiyatronun ikizidir, der Antonin Artaud. Varoluşunu, sözcüklerini aynı netlikten ve sertlikten dokur. Yüzyıllık belleğe çomak sokar.

Sahte gölgeleri yok eder. Artaud’nun katman katman açılan kuramında; tiyatro olanaksız olanı olası kılmalı, sahne kendi şiirselliğini yaratmalıdır.

Aralık ayında bir oyun oynandı. Mekânın tıka basa dolduğu bine yaklaşan tanığın, izleyicinin önünde. Tek bir oyun. Tekrarı olmayan, olamayan…

Oysa bu trajik oyun coğrafyamızda on iki yıldır, gündelik hayatta oynanmaktaydı. Akıl dışı replikler havada uçuşmaktaydı. Karanlık kurumlar devreye girmiş bir suçlu ilan etmiş, bitmeyen bir nefretle yıllardır yetmiş milyonun izlediği bu şizofrenik tablo şekillenmişti ama O gece başkaydı. Tuhaftı… Bir arada durmanın yarattığı güç, uyanışı ve büyük g ile gerçeği de taşıdı. Taraf olmalıydı.

Mehmet Atak’ın sahneye koyduğu “Masal Pınarı-Devlet İnsanın Sadece Canını Alarak Öldürmez” isimli okuma tiyatrosu;      

Vicdandan yana insanlıktan yana, bir an’dı. Modern dilin en özgün sanatçılarından birine, büyük kuramcısına eklemlenen bir çığlıktı…

Coğrafyamızda, sistemi eleştirmenin, adalet istemenin, insan hakkının, özgürlüğün savunusunu yapmanın yani öteki olmanın bedeli ağırdır.

Tanklar üzerinizden geçer. Robocoplar meydan dayağı çeker. Bazen de kirli eller kurşunu sıkar gider…

Geride kalanlar, günlerini mahkeme kapılarında adalet istemekle geçirirler. Şu anda yaşadığımız utancın ve çaresizliğin tarifi ise neredeyse imkânsız. “Adalet İçin Tarafım. Pınar Selek'in Yanındayım.” Diyor, arkadaşları, ülkenin aydınları, sanatçıları, uluslar arası pek çok kurum.

Binleri aşan ve halka halka çoğalan bizler pervasızca söndürülmek istenen bir hayata, sahip çıkıyoruz. Tanığız diyoruz, bilinen bütün cümleleri ardı ardına ekleyerek.

İnsan olma sorumluluğumuz aynı zamanda bu sorumluluğu gerçekleştirmek için neleri yapmamız gerektiğine karar verme sorumluluğunu da kapsıyor. Özgürlük için, adalet için sahici özerkliğinin nasıl olacağını tanımlamak yine bizim, ortak vicdanımızın sorumluluğudur.

Dokuz şubat günü Beşiktaş adliyesinde olacağız, ya müebbet ya beraat…

Elimize birkaç kuruş geçsin diye, vicdan, ruh, adalet, demokrasi gibi sözcükleri değerinin yüzde birine rehin bırakıp insanlığın mirasını parça parça elden çıkarıyoruz. Adalet’in olmadığı bir ülkede yaşamak; yatağında rahatça uyuyan çocuğunuzun geleceği olmadığı anlamına gelmektedir. Gün ve geleceğimiz için Pınar Selek davasının tanığıyız.