Gecenin bir vakti kahveyi kapatan Dursun, günün yorgunluğu ile kendini eve zor atmış.

Gecenin bir vakti kahveyi kapatan Dursun,  günün yorgunluğu ile kendini eve zor atmış. Yorgun argın yatağa yattıktan bir süre sonra telefon çalmış;
Telefonu açmış, karşısında bir adam;
"-Kahveci... Kahveyi saat kaçta açacaksın?..."
-Yahuu kardeşim yeni kapattım ne açması?...
Kızgın bir şekilde yatmaya giden Dursun, bir süre sonra tekrar telefonun sesiyle uyanmış ..
"-Kahveci... Kahveyi saat kaçta açacaksın?..."
Konuşmadan kapatmış, tam yatacak "Zırrrr"...
-Alooo...
"-Alo... Kahveci..."
-Ne var,  ne istiyorsun,  manyak mısın kardeşim?...
"-Kahvehaneyi saat kaçta açacaksın?..."
-Sana ne ulan?... Ne zaman açarsam açarım... Açsam da seni içeriye almam zaten...
"-Kahveci ben içeri değil, dışarı çıkmak istiyorum..."

Fıkra tamamlanır tamamlanmaz koca çınarın dibinde kopan kahkaha topu yükselerek güzün ilk habercisi olarak sararan öncü yaprağı dalından kopardı. Salına salına yere inen yaprağı başından silkeleyen Şiktan; “ Yaa işte böyle vallahi Sami’nin anlattığı fıkra gibiydi bizim yaşadığımız. Sen kafayı çek, tuvaletten çık, depoya gir ve sız. Tam Sinek Efe’ye göre bir iş.. Bizim şaşkın Abbas’ta kahveyi kapatırken depoya bakmayı akıl edememiş. İçeride kalan Sinek Efe gecenin bir vakti beni arıyor. Şiktan kahveyi ne zaman açacan diye.. Sıdıka Abla’da yana yakıla Efe’yi arıyor bütün gece..”

Koca çınarın dibinde konuşlanmış mahalleli sabah çaylarını içerken güne Sinek Efe’nin kahvede sabahlamasını makara yapıp sara sara başlıyor. Derken Şiktan’dan dünyanın paparasını yiyen Burunsuz çırak Abbas gazeteleri getiriyor masaya. İlk gazetenin manşetinde Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu’nun “ İmamlar toplumun bütün sosyal hayatına müdahale eden kanaat önderi olmalıdırlar.” sözü yer alıyor.  Kasap Hüseyin gazeteyi kaldırarak sallıyor

“ Haaah, işte ileri demokrasi ürünü yeni Anayasa uygulanmaya başladı bile.. Olsun valla.. Yanınada baş imam Ombdusman olursa yakışır yani.”

Hacı atılarak; “ ne var bunda Hüseyin, zaten onlar namütenahi ruhani önderlerimiz değiller mi? Hocam bunu ruhani olmaktan öteye taşıyıp ete kemiğe büründürmüş. Bence iyi de söylemiş yani.”

Hoşaf Sami çayından son bir fırt çekip; “ Hacı ete kemiğe bürünen aslında örgütün ülkeyi teslim alan deccal yapılanmasından başka bir şey değil.”

Hacı sakalını sıvazlayarak sordu; “Ne örgütü bu ?”

Kasap Hüseyin hemen atılarak; “ Ne örgütü olacak, cemaat terör örgütü elbette.”

“ Git allahaşkın, saçmalıyorsun.”

Bir süredir tartışmaları kenardan sessizce izleyen Cenap Hoca; “ Şiktan hele çayları bir tazele bakalım” diye seslendikten sonra masaya dönüp; “ Terörün sözlük karşılığı siyasi, dini ve ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere, resmi ve yerel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanılmasıdır. TMK’nın 1. maddesi de  yıldırma, sindirme gibi tehditlerin birini bile kullanmayı terör kapsamında sayıyor. Anlayacağın bu tanımlara uyan her türlü örgütlenme eylemini teröre sokabilirsin. Ehh kamu kurum ve kuruluşlarını, hem yasal bağlamda hem de örgütsel bağlamda ele geçirmişsen ve bunu yıldırmak, sindirmek, korku yaratmak için kullanıyorsan ve de bunda da başarılı olmuş ve gerçekten bir korku ve güvensizlik ortamı yaratmışsan bu kapsama rahatlıkla girebilirsin. İllaki açıktan eline silah alman da gerekmeyebilir. Devlet terörü diye bir kavram da mevcut iken, devletin her hangi bir silahlı örgütünde hakimiyet sağlamışsan silahlı bir örgüt oldun gitti demektir. “

 Kasap Hüseyin;”Bu cevap seni tatmin etmedi ise şöyle etrafına bir bak  Hacı,  neler oluyor. Cemaate dokunan yanıyor bu bir. Milliyetçi, faşist parti üyeleri nasıl derin devlet milisliğine soyunup mafya ile içli dışlı oluyorlarsa bu muhafazakar, yeni liberallerde çeteleşiyorlar. İşte KPSS işi bunun bir örneği. Daha dur bakalım neler çıkacak yakında. Ayrıca yabancı istihbarat örgütlerinin taşeronluğunu yapmak da bunların bir başka işi. Afganistan’daki uyuşturucu baronlarıyla işbirliği içinde elde edilen kaynağın örtülü ödenek kapsamında cemaat okullarının tesisi için kullanıldığı ortaya çıkarsa şaşmamak lazım.”

Hacı dayanamadı; “ Pes valla Hüseyin amma yazdın be kardeşlik. Komplo teorisi olur da, bu kadarı da  olmaz artık.”

Dümenci ;” Valla Hüseyin cemaat sermayesi öyle güçlü ki. öyle örtülü ödeneğe filan gerek duymaz gibi geliyor bana.”

Hacı;” Bak bu da yanlış işte. Cemaat sermayesi diye bir şey olmaz. Geçenlerde Taraf Gazetesinde bir köşe yazarı yazdıydı bunu. ‘ Şaka bir yana, ulusalcı, vatansever ve “Solcu” arkadaşları yormayayım:  cemaat olur ama cemaat sermayesi diye bir şey olmaz. Cemaat örgütlenmesi, iktisadi olarak kapitalizm öncesi bir sosyolojik olgudur ve yine iktisadi olarak kapalıdır, açılırsa cemaat olmaz. ‘ diye yazdıydı…”

Hoşaf Sami “ Firavun mokuna bile methiye düzen, post modern terör örgütü yalakaları onlar, boş geç sen onları Hacı. “

Bu hararetli tartışma Şiktan’ın dumanı üstünde demli çayları ile kesildi. Sohbeti soğuk İstanbul poyrazına yüklenerek gelen Birgün Çalışma Yaşamı sayfa editörü Burak’ın sesi sonlandırdı; “Yeter artık Sırçınarlılar bu sayfada cirminiz kadar yeriniz var onu da aşmayın!”