Christine adlı bir kadının dramatik öyküsünü anlatan roman kısa sürede ‘Harry Potter’dan sonraki en çok satan kitap’ unvanını kazandı

İngiliz yazar S. J. Watson 2011’de Before I Go To Sleep adlı bir gerilim romanı yayımladı. Christine adlı bir kadının dramatik öyküsünü anlatan roman kısa sürede ‘Harry Potter’dan sonraki en çok satan kitap’ unvanını kazandı. Zirveye Harry Potter’ın ergen takipçileri tarafından taşınmadığı belli, çünkü orta yaşlı bir kadının varoluşsal-bilişsel krizleri üzerinden İngiltere’nin bugününe ve yakın politik geçmişine dair söylemleri olan bir hikâye bu: 40 yaşındaki Christine her sabah sıfır hafızayla uyanmaktadır; yanında hiç tanımadığı bir adamla, hiç bilmediği bir evde... Bu yabancı adamcağız belli etmemeye çalıştığı bir bıkkınlıkla günün önemli kısmını Christine’e hayatını, evliliklerini, yaşadıkları güzel günleri vs hatırlatmaya çalışarak geçirir. Bu anımsama çalışmalarının sonunda Christine sabahki yabancılaşmış halinden çıkmakta, gece sevgili kocasına sarılarak uyumaktadır. Ama ertesi sabah yine yabancı bir evde, bir yabancının yanında uyanacaktır. Sonra yabancı adamcağız yine aynı hatırlatma çalışmalarına başlayacak vs.
Satış rakamları çok yüksek olan kitap bekleneceği gibi Hollywood’un radarına yakalandı. Böylece ortaya İngiliz bir yönetmen tarafından İngiltere’de yapılan bir Hollywood filmi olarak Before I Go to Sleep/Uyuyana Kadar çıktı.

Bir romanın yazım süreciyle bir filmin yapım süreci arasında neredeyse tek bir ortak nokta bile yoktur: Biri bireysel üründür, diğeri baştan sona takım çalışmasıyla kurulur; birinin masrafı gündelik yaşama içkindir, diğeriyse milyon dolarlar üzerinden hesaplanır; biri edebiyatla ilgili sınırlı sayıda insana ulaşırken diğeri legal ve illegal kanallardan milyarlarca insana ulaşabilir, biri tanımadığınız birisi tarafından yazılmışken diğeri ödüllü ve tanıdığınız isimler tarafından yapılmıştır -çoğu kişi için Rowan Joffe’un ilk filmi değil ‘Nicole Kidman’ın yeni filmi’dir.

Bu yaşamsal farklılıklara dayanarak, bireysel düzeyde Watson’ın romanı tam olarak hangi saiklerle yazdığını bilemeyebiliriz; bu konuda konuşabilmek için Watson’ın politik duruşu, romanı üretirken içinde gezindiği toplumsal ideolojik yapı vs gibi bilgilere sahip olmamız gerekir. Ama bu romanın Hollywood işbirliğiyle pahalı bir filme dönüştürülmesinin ardındaki saikler üzerine konuşabiliriz. Uyuyana Kadar özünde şunu söylüyor: Durum hiç de iyi değil; birisi belleğinize zarar veriyor, size kim olduğunuzu unutturuyor. Geçmişi bilmediğiniz için bugünü ve geleceği kurma konusunda iktidarsızsınız, kimin gerçekte kim ve neyin gerçekte ne olduğu bilgisinden uzaksınız. Şu anda yanlış ve aykırı -toplumsal değerlere, ahlaka?- bir hayat yaşıyorsunuz. Bu durumdan kurtulmak için hafızanızı geri kazanmalı, geçmişteki sizi yeniden inşa etmelisiniz.  Anlatının nedensellik zincirinde her şey daha net görülüyor: Christine berbat durumda, çünkü kocasına/toplumsal babaya ihanet etti. Ancak aile kurumunu yeniden ‘eskisi gibi’ kurabilirse toplumun bir parçası olabilecek. Bunun için geçmişine dönerek -ve orada kalarak!- bu uygunsuz durumu bertaraf etmelidir. Akılcılık sosuna batırılmış tipik Hollywood sağ muhafazakârlığı...

Tarih, bilinç, kimlik gibi konuları tartışırken bu tür örnekler üzerinden gitmek faydalı olabilir tabii, ama bu hikâyede geçmişle kurulması istenen ilişki türü ‘bizi biz yapan değerler’ söylemine dayanıyor; rasyonel görünümüyle her türlü yapıyı anında muhafazakârlaştırabilecek derecede tehlikeli bir söyleme... Tehlikeli, çünkü bu söylem ‘tarihle hesaplaşma’yı değil bugünün koşullarını umursamadan geçmişi olduğu gibi yeniden kurmayı amaçlıyor. En postmoderninden bir gerileme arzusu!
Hatırlamanın, fırsat buldukça geçmişe göz atmanın ne kadar önemli ve değerli olduğunu 2015 boyunca göreceğiz; 1915’in nasıl olup da bir türlü bitmek bilmediğine -tıpkı 6-7 Eylül 1955, 12 Eylül 1980 gibi...- hayret ederek 29 Ocak’tan geçeceğiz. Bu bir tarihle hesaplaşma, yaygın deyişle ‘tarihten ders çıkarma’ düzeyinde olursa ne güzel! Aksi takdirde takvimler hep o sayfalara sabitlenecek, o sayfaların arasından hep kan sızacak, uyanana kadar...