Söz konusu futbol olunca her gün barış ve kardeşlik içinde geçmiyor. Böyle zamanlarda İstanbul United'ı ve o bir sezonluk güzelliği hatırlatmamız gerekiyor.

Potansiyel enerji: İstanbul United

METİN AKTAŞOĞLU @metinaktasoglu

Zaman algılarımız farklı elbette. Kimimize dün gibi geliyor, kimimiz için ise "koca" iki yıl. 31 Mayıs 2013 tarihinde Türkiye sokaklara dökülürken taraftar grupları Twitter'dan Taksim'e çağrılıyordu. Duyarlılığının yanında, semte bağlılıklarıyla da ön plana çıkan çArşı, zaten Beşiktaş ve Taksim'de grup olarak mücadele ediyordu. Elbette Fenerbahçe'ye, Galatasaray'a, Trabzonspor'a, Bursaspor'a, Es Es'e, Kaf Kaf'a, Göz Göz'e gönül verenler de alanlardaydı. Şu da bir gerçek ki taraftar grupları, alana geldiklerinde çoğu kişide bir motivasyon sağladılar. Bu motivasyonu kavramak lazım.

ÜST KİMLİK OLARAK TAKIM
Neden çArşı Gezi'ye geldiğinde güçlü hissediyorduk? Birlikte hareket etmeyi bilen, pes etmeyen ve pozitif enerjisi olan bir gruptu. Beşiktaş'tan nasıl güç alınır? İnsan, "üst kimlik" olarak kendine bir spor takımını nasıl ve neden seçer?

Futbol ve taraftarlığı orta/orta alt sınıfa mensup erkeğin kaçışı olarak görebilirsiniz, yanlış bir önerme değil ama açmak lazım. Futbol daha fazlasıdır. Bizim mahalledeki kahvede (Ahmet'in Kahvesi) futbol turnuvalarında kazanılmış kupalar, fotoğraflar durur. Zira; Mehmet, Hoca Ramazan, Taşkafa Metin bir araya gelip takım kurabilir, büyük kulüpler de böyle kurulmuştur. Ancak turnuvalarda beraber ter dökülse de herkesin bir "üst kimliği" vardır. "İstanbulluyum" diyene inanmadığımız gibi, "Keçiörengücü'nü tutuyorum" diyene de asıl takımını soruyoruz.

'Asıl takımlar' aidiyet hissine abanırsan hayatta mutlak başarı getirir. Takımın basmış parayı transfer yapmıştır. Avrupa takımlarıyla kafa kafaya oynuyordur. Kasasını doldurmuştur. Derbide rakibi parçalamıştır. Başarılıdır, bir şekilde üstündür. Kaçış teorisi de burada işler. Keçiörengücü'yle pek kaçılmıyor maalesef.

2 Haziran'da sosyal medyada paylaşılan İstanbul United görseli olağanüstü ses getirdi ve bir kısım insana Gezi'ye gelmek, sokağa çıkmak için bir sebep verdi. Kol kola girmiş 'üç büyük', iç içe geçmiş üç arma, ebedi dostluğun nişanesi oldu. Takımının büyük taraftarını orada gören insanlar, atkıyı, formayı kaptı, sokağa çıktı, ait olmaya koştu.

SAAT 19.03 VE 19.07'DE
8 Haziran'da Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın taraftar grupları organize olarak, diğer takımların taraftarları ise yığınlar halinde, saat 19.03'te ve 19.07'de AKM'nin önünde toplandı. O yazın hit parçası "Sık Bakalım" her renkten gürültü uzmanı binlerce taraftarın ağzından göğü yırtarcasına çağlıyor, akabinde "Her yer Taksim, her yer direniş" sloganıyla binler kükrüyordu.

PEKİ YA SONRA?
O olağanüstü gün hala tüyleri diken diken ediyor, ancak şunu da biliyoruz; söz konusu futbol olunca her gün barış ve kardeşlik içinde geçmiyor. Toplumsal bir unutkanlık yaşıyoruz, kabul etmek zorundayız. Böyle zamanlarda İstanbul United'ı ve o bir sezonluk güzellikleri hatırlatmamız gerekiyor.

İSTANBUL UNITED'IN İLK MEYVESİ
İstanbul United'ın etkisinde 2013-2014 sezonunun başlangıcı olan Fenerbahçe ve Galatasaray'ın karşılaştığı Süper Kupa mücadelesi 11 Ağustos 2013'te olaysız atlatıldı. Sezon boyunca 34. dakikalarda özellikle üç büyüklerin taraftarları ve ağırlıklı olarak Beşiktaş ve Fenerbahçe tribünleri "Her yer Taksim, her yer direniş" sloganlarıyla protestoyu sürdürdü. 23 Eylül'de oynanan Beşiktaş-Galatasaray mücadelesinde ise '1453 Kartalları' ortaya çıktı ve provokasyonla çArşı'yı itibarsızlaştırmaya kalktı. İstanbul United meyvesini o gün verdi ve aklı başında kimse provokasyona kapılmadı, dolduruşa gelmedi. O zavallı grup da tarihten silindi gitti.

DÜŞLERİNDE ÖZGÜR DÜNYA!
Hepsinin içinde en güzeli Ali İsmail için yazılan besteydi. Fenerbahçeli taraftar grubu Vamos Bien "Daha 19 yaşında / Düşlerinde özgür dünya / Öptüğü çubuklu forma / Yaşacak anısına / Ali İsmail Korkmaz, Fenerbahçe yıkılmaz" bestesini yaptı, tüm tribünler sahiplendi, kucak açtı.

Hepimiz isterdik üç büyükler birleşsin veya birkaçımız bir araya gelip, İstanbul Birliği adında bir amatör takım kuralım, bağışlarla, yardımlarla oluşumu ayakta tutalım, ama olmadı. Buna da şükür. Nihayetinde hepimizin cebinde bir "Seferberlik Görev Emri" gibi duruyor İstanbul United mirası. Gerektiğinde hepimiz giyeceğiz o formayı. Güzel hatıralarımız elbette var ama ülkedeki futbol atmosferi sağlıklı değil. Hala taraftarlara derbilerde deplasman yasağı var. AKP iktidarında toplum nasıl yavaş yavaş kutuplaştıysa "fena halde hayata benzeyen" futbolun unsurları da kutuplaşıyor. Hazır yıldönümü de gelmişken, canlandıralım İstanbul United'ı. Olur mu dersiniz?

Occupy Wall Street, Occupy Gezi, Occupy World Cup, Occupy Baltimore diyen dünyadaki Y Kuşağı, ses çıkarmayı, itiraz etmeyi sevdi. Benim umudum var. Neden olmasın?