Oğlum Erdal Yankı, Paris’te Sorbon Hukuk Fakültesi’nde okudu.

Türkiye’ye döndüğünde aile meclisimizde “hukukla ilgili bir konuda çalışmayacağını” açıkladı. Şaşırdık!

Onca emek, fedakârlık, sıla hasreti, gelecek umudu ne olacaktı?

Gerekçesi netti. “Türkiye de yargı bağımlı ve taraflı! Adaleti bulmak mümkün değil!

Üstelik emek hırsızlığı var! Türkiye kötü bir kapitalist sistem sürdürmeye çalışılıyor. Emekçileri sömüren, geleceklerini yok eden bir anlayışla yönetiliyor. Buna karşı durmalıyım!”

Gencecik bir delikanlı, gelecekle ilgili müthiş bir karamsarlık içinde senelerce iş bulmak ya da kurmak için uğraştı. Eğitimi, bilgisi, sosyal yaşantısı belliydi. Ama Türkiye artık liyakate değil, vahşi bir partizanlığa teslim edilmişti. Erdal Yankı uğraştı tarımla ilişkili kendi yolunu seçti…

Onun gibi milyonlarca genç, geleceklerinden kuşkulu, sosyal güvencesiz ve belirsizlik içinde hayata tutunmaya çalışıyor! Yaşamıyla ilgili bir garantisi yok! Endişeli… Çünkü Türkiye din tacirlerinin elinde yönetilen, adeta devleti işgal edenlerin devleti yağmaladığı, tüm ülke kaynaklarının yandaşlarla paylaşıldığı bir düzende yürüyor! Adaletten yoksun, üretim ve adil bölüşüm ilişkileri olmayan, büyük bir belirsizliğin, eşitsizliğin, yoksulluğun ve güvencesizliğin oluştuğu bu insan ve emek tanımaz düzen, umutsuz ve öfkeli insanlar yarattı!

Emeğinden başka zenginliği olmayan, çalıştıkça hayatta kalabilen emekçiler, önceleri “güvencesiz ve belirsiz” bir yaşam biçimine zorlandıklarının farkına varmamışlardı! İnançları üzerinden aldatıldıklarını ve böylece geleceklerinin çalındığını anlamamışlardı! Asgari Ücret görüşmelerinde özellikle DİSK ‘in dayatmasıyla içinde bulundukları durumu gördüler! Ve kendilerini yok sayan AKP iktidarıyla hesaplaşmayı bekliyorlar!

***

Türkiye’de siyasiler emeğe hiçbir zaman değer vermediler! Oysa “en yüce değer emektir” … İnsan; “düşüncesi ve emeğiyle” vardır!

Döviz kuru arttıkça, ekonomi çöktükçe iktidarlar, emeğin parasal değerini düşürmenin yollarını ararlar.

Ekonomist(!) iktidarlar öncelikle, emekçinin kazanımlarına ve sosyal güvencesine göz dikerler!

Oysa güvenceniz yoksa geleceğiniz de yoktur!

Denilebilir ki, hangi gelecek?

Bırakalım 20 sene sonrasını, bir hafta sonrasında emekçinin iş garantisi ve yaşama güvencesi var mıdır?

AKP iktidarı “Çin modeli “diyerek, emek sömürüsüne dayalı, bir politikayı uyguluyor! Ucuz iş gücünü kullanarak düşük faizli, yüksek enflasyonlu bir sömürü düzeni kuruyor! İhracatı arttırmak adına Türkiye emekçilerinin geleceklerini güvencesiz bırakmayı hedefliyor…

AKP, Küreselleşmeyle ortaya çıkan, acımasızca emeği sömüren, insanları umutsuz ve öfkeli hala getiren düzende yeni bir sınıfsal sistemin oluştuğunun farkında değil!

1980 sonrası yaşananlar, üretim araçlarını değiştirdiği gibi sınıfsal yapıları da yeniden oluşturdu… Prekarya denilen yeni bir sınıf ortaya çıktı! Bu sınıf yeni zamanların toplumsal gerçekliğini tanımlıyor… İngiliz İktisatçı Guy Standin’e göre emekçi proletarya sınıfının yerini, Prekarya aldı! Bu yeni sınıf homojen değil, ancak, işsiz, bıkkın, umutsuz ve yaşamlarının yok edildiğinin farkında… Eğitimi olmayan,ancak iletişim çağında küresel bilgiye kolaylıkla ulaşan en yoksul ve öfkeli kesim, Prekarya’nın ilk basamağı! İkinci basamağı, her türlü güvenceden yoksun, karın tokluğuna çalışan, ülkelerinden çok uzakta korunmaya muhtaç, sığınmış ve sinmiş Göçmenler! Üçüncü basamağı ise; iyi eğitim almış, teknoloji bilgisi üstün ama iş bulamayan en donanımlı kesim oluşturuyor…

Bu 3. Basamak, çok iyi yerlerde eğitim almış ve toplum içinde hemen fark edilir olmalarına karşın, iş bulamamaları, kalite ve değerlerinin anlaşılamaması, bulduğu işte çok düşük ücret teklif edilmesi, düzene olan tepkilerini artırıyor! Dünyadaki sömürü düzeni olan kapitalist sisteme karşı olan duruşlarını da pekiştiriyor

Kimler Prekarya?

Alabildiğince "esnekleşmiş" bir istihdam rejiminde, devamlı değişen işlerde, adeta geçici bir statüde çalışanlar! Yani “düzenli olarak, düzensiz işlerde” çalıştırılanlar… Tüm dünyada giderek genişleyen bu kitleyi, "çalışan yoksullar" veya "güvencesiz işçiler" diye tanımlayanlar da var!

Guy Standing’e göre; Prekarya’yı teşhis edebilmek için onların kimliksizliğini göz önüne almak gerekiyor… Bugün bir geleceği olmayan ve "toplumsal hafızadan yoksun" işlerde çalışan Prekarya, "yeni ve tehlikeli sınıf" alt başlığıyla gündemde tutuluyor! Prekarya’yı; emperyalist yayılmacılığın 3. Döneminde olan kapitalist sistemin emek sömürüsünde vardığı son nokta olarak değerlendirilmeliyiz!

Görülen o ki; AKP emek adına tüm kazanımları yok etti.

Örgütsüz, sendikasız, devlet baskısıyla bugünleri ve gelecekleri sermayenin inisiyatifine terk edilmiş, acımasızca emek düşmanlığı yapılan bir düzeni sinsice yarattı!!

***

Dünya değişiyor, üretim araçlarının şekli ve içeriyi de farklılaşıyor, ekonomi jargonu yenileniyor. Değişimin emekçi halktan yana olabilmesi için “laik demokratik, tarafsız ve bağımsız bir yargı yapısı “oluşturulmalı!

Hemen demokratik bir seçim yapılmalı ve tüm emekçiler birleşmelidir!!