Ada futbolunda ‘Toon Army’ olarak nam salmış, İngiltere’nin en kuzeyinde İskoçya sınırına yakın, Tyne nehrinin kıyısına kurulmuş 1,6 milyon nüfusuyla ülkenin en kalabalık 8. şehrinin siyah beyazlı takımı. ‘Toon’ sözcüğünün İngilizcede karşılığı yok, ‘Town’ (kasaba) sözcüğünü bölgede yaşayan insanlar kendilerine has koyu aksanlarıyla ‘Toon’ olarak telaffuz ettiklerinden öyle geçmiş futbol literatürüne. 1970’li yılların ortalarında Gordon Lee adındaki teknik direktörleri takımı Lig Kupasının finaline kadar götürünce, takımın taraftarları -kendi deyimleriyle “Lee’nin siyah beyaz ordusu”- Wembley Stadını bir ordu misali işgal etmiş.

Zaman içinde lakapları ‘Toon Army’ olarak değişse de o tarihi maçtan günümüze kadar gelmiş ordu benzetmesi. Onların maçları kalabalık orduları hatırlatıyor izleyenlere, yenseler de yenilseler de kar-kış, uzak-yakın demeden tribünlerde yerini alıyor sevdalıları. Tıpkı Kayahan’ın o enfes şarkısındaki gibi ‘siyah beyaz bir aşk’ onlarınki, gözyaşı umut ve ihtiras, alev gibi biraz…

Bakmayın Ada futbolunda en son şampiyonluğu 1926-1927 sezonunda yaşamış olmalarına, 2015’te 169,3 milyon sterlinle dünya futbolunun en fazla geliri olan 20 kulübünden biri olarak geçtiler tarihe. Kökleri 1892’ye uzanan kulübün mabedi 52.354 kapasiteli St James’s Park Stadı’nda oynadıkları 8 maçta 52.133 taraftar ortalaması yakaladılar. Premier Lig’in kurulduğu 1992’den beri üç kez düşüp geri döndüler, en son dönüşleri 2016-2017 sezonunda Rafa Benitez’in teknik direktörlüğünde…

Newcastle United’dan dem vurup efsanelerini de yâd etmeden olmaz elbet. 1996-2006 arasında formasını giydiği takımda 303 maçta 148 gol kaydetti Alan Shearer, Ada futbolunun efsane golcüsü. 2006’da, 36 yaşında futbolu bıraktığında geride kırılmadık rekor bırakmamıştı. Günümüzde o futbol mabedinin kuzey tribününde, şehrin her tarafından görülebilen metrelerce yükseklikteki 25 metrelik flaması o güzel günlerin anısına…

Velhasıl tarihte elle tutulur başarısı olmadığı halde şehir milliyetçiliğini muhtemel en güzel özetleyen kulübün hikâyesi, bizim futbol fakiri coğrafyada yerleşmiş ‘üç büyük’ masalının aksine her takımın kendi taraftarı için büyük olduğunu anlatır görmesini bilenlere. Futbolun marka değeri de içi boş cümlelerle değil, böyle hikâyelerle yaratılıyor zaten. Ah bizim rekabetsizlikle lanetlenmiş futbol düzeninde de bunu bir anlasalar! Championship’i şampiyon olarak bitirdikleri 2016-2017 sezonunda evlerinde oynadıkları 24 maçı 1.175.440 taraftar izledi, maç başı ortalamaları 51.106. İşler kötüye gidince, İstanbulluların tribünlerinin nasıl boşaldığını daha önceleri defalarca izledik, peki ya Newcastle United gibi düşmeler ve çıkmalarla geçen zamanlara tamah etmek zorunda kalmış olsalar tribün manzaraları nasıl olurdu acaba?

Geçen günlerde 125. doğum gününü kutladı Newcastle United, nice senelere. 10 senedir başkanlığını yapan Mike Ashley döneminde iki kez küme düşüp çıktılar. 2007’de 134,4 milyon sterlin karşılığında satın aldığı kulübü şimdilerde 300 milyon sterlin civarına satmaya hazırlanıyor İngiliz işadamı. Küme düştükleri 2016’da mali yılı 900 bin sterlin kârla kapadılar. Ashley’nin satışa çıkardığı kulüp nicedir alıcısını beklerken hal ve gidişleri kötü, son beş maçın dördünü kaybettiler. Hafta sonunda Emirates Stadı’nda Arsenal karşısında oynadıkları maç vesilesiyle Benitez’in takımına naçizane bir bakış…

Noel ve yeni yıl telaşındaki kalabalıkların ışıl ışıl alışveriş merkezlerini doldurduğu zamanlarda, soğuk bir cumartesi gününde Emirates Stadı’ndayız. Geçenlerde okumuştum, İngiltere’de yaklaşık 185 bin evsiz sokaklarda yaşıyormuş, muhtemel geldiğimiz çağda kapitalizmin yarattığı tahribatın en net fotoğrafı. Sahi ne demişti Nelson Mandela, “Yoksulluk, adaletsizlik ve eşitsizlik büyüyerek devam ettiği sürece kimse huzuru bulamayacaktır.”

Futbola dönersek, Newcastle United’a karşı oynadığı son 9 maçı kazanmış Arsenal, misafir takım için zor deplasman, bu statta en son 2010’da kazanmışlar, sonraları hep hüsran. Takımın son haftalardaki karnesi düşmeye aday, son sekiz lig maçından sadece bir puan çıkartabildiler, bu sezon deplasmanda sadece bir galibiyet gidişatın özeti.

Maça başlarken 4-2-3-1 dizilişinde misafir takım; savunmanın sağında Yedlin, solunda Manquillo, ortada kaptanları Lascelles ve Lejeune, golcüleri Gayle ise yedek kulübesinde... Kalecileri Rob Eliott 31 yaşında, aynı zamanda İrlanda Milli Takımı’nın da kalesini koruyor. İlk beş dakikada iki korner kullanarak başlıyor Newcastle maça. 12. dakikada Arsenal’ın sol beki Maitland-Niles’ın orta sahadan kaptığı topla rakip savunmayı delerek vurduğu top az farkla dışarda. 23. dakikada savunmanın uzaklaştıramadığı topu mükemmel bir vuruşla köşeye gönderiyor Özil, topa bu kadar iyi vuran 11 numaranın sezon boyunca neden daha fazla gole adını yazdıramadığı muamma! Newcastle’a gelince, savunması bu kadar kırılgan bir takımın en doğru seçeneği hücum olmalı. Bu sezon kalelerinde gördükleri 27. gol, ligin savunması en cömert 6 takımı arasında! Çalışkan ama kalite eksikliği aşikâr bir takım görüntüsünde, topa sahip olamamaları (ilk yarıda yüzde 27), sahip oldukları anlarda da yanlış pas tercihleri en önemli handikapları.

50.379 taraftarın önünde ikinci yarıya yine top kayıplarıyla başlıyor Benitez’in takımı. Dörtlü iki set halinde kalelerini savunuyorlar ama kademe ve yardımlaşma yetersiz. 55’te Atsu’nun yerine giren Ritchie hücumda takıma hareket getirse de orta sahada kaptırdıkları toplar zaafları. Son 20 dakikada bir umut diyerek Murphy’nin yerine Gayle’ı sahaya sürüyor Benitez. 79’da gole çok yaklaşıyorlar, o dakikaya kadar yokları oynayan Joselu’nun vuruşunda savunmaya çarpan top az farkla dışarda. Son 10 dakikada tempoyu yükseltip hücumda çoğalarak tehlikeler yaratmaya başlıyorlar. Ama bu kez hata yapmıyor Arsenal savunması. Ev sahibi Arsenal son bölümünde zorlandığı maçı kazanırken, son dokuz maçından bir puan alabilen Newcastle için söylenebilecek en güzel futbol tabiri, “formasını seven savunmaya gelsin!”