31 Temmuz 1969’da dünyaya gelmiş İtalyan futbol adamı, şehrinin takımı Lecce’nin gençlerinde hünerlerini geliştirdikten sonra 1986 nisanında ilk kez A takımla sahaya çıkmış. 1991–2004 arasında formasını giydiği Juventus’ta beş şampiyonluk yaşadı; İtalya Kupasını, Şampiyonlar Ligini, UEFA Kupasını kazandı. 1996’da Gianluca Vialli’nin takımdan ayrılmasından sonra kaptanlığı devraldı. İzleme fırsatı bulmuş olanlar bilirler, 1.78’lik boyuna rağmen jenerasyonunun en iyi orta saha oyuncularından biriydi; kaya gibi sert, keçi gibi inatçı! Sert orta saha ekolünün öncülerindendi, bitmek bilmeyen enerjisiyle orta sahada sürekli top kapar, iki ceza sahası arasındaki mekik dokurdu.

Oyunu iyi okuması, uzaklardan öldürücü şutları, liderlik özelliği, kazanma hırsı onu en iyi anlatan özellikleri. Futbolu bıraktıktan sonra 2006’da Arezzo’da başlayan teknik direktörlük kariyerinde Juventus ve İtalya Milli Takımı dahil dokuz takımı çalıştırdı, Juventus ve Inter’de dört ‘Serie A’ şampiyonluğu yaşadı, Chelsea’de Premier Lig’i, Federasyon Kupası’nı kazandı. Bilenler hocalığının da futbolculuğu kadar sert olduğunu anlatır, tevekkeli değil futbol aleminde “Godfather” lakabıyla nam salmış. Anlayacağınız alamet-i farikası, sert adam olması! Andrea Pirlo’nun hayatını kaleme alan İtalyan gazeteci Alessandro Alciato, kitapta onunla ilgili şu minik hikâyeyi paylaşıyor: Bir maç öncesi takım konuşması esnasında Juventus efsanesi kaleci Gianluigi Buffon hocasının konuşmasını böler ve maç primini sorar. Fena hiddetlenir hocası, “Çeneni kapa ve hemen soyunma odasını terk et, s..tir git ve bir daha gözüme gözükme!” der kalecisine. Sessizliğe bürünmüş soyunma odasında oyuncularını göstererek devam eder: “Kaptan olacaksın ama benim ve bu aptallar için büyük hayal kırıklığısın!” Hayatını anlattığı kitabı “I Think Therefore I Play”de Andrea Pirlo, “Gerektiğinde cümleleriyle sizi döver, kelimeleri aklınızı alır, ruhunuzun kapılarını kırar,” demiş Juventus kariyerinde yollarının kesiştiği hocası için, “Kızdığı zaman öldürücü bakışlarıyla sizi deler geçer, inandığından asla taviz vermez, işleri kontrol altında tutmasını sever.”

Kasım ayının ortalarında Tottenham Hotspur yeni hocası Antonio Conte ile Leeds United karşısında. Ev sahibi rakibine karşı evinde oynadığı son dört maçı kazandı, Leeds United ligin beraberliğe ayarlı takım, 11 maçın beşinde puanları paylaşırken iki maçta sahadan üç puanla ayrıldılar. Tottenham 3-4-2-1 dizilişinde başlıyor maça, suskun golcüleri Kane’nin arkasında Moura, Son ikilisi. Leeds United 4-1-4-1 dizilişinde, ileri uçta takımla ilk maçına çıkan Gelhardt’ın arkasında James, Forshaw, Devrenin bitimine iki dakika kala Leeds golü buluyor, Harrison’un sağ kanatta ısrarla takip edip yerden ceza sahasına kestiği topu ağlara gönderen James. Leeds United topa yüzde 60 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi altı kez yokladığı iki dakika uzatılan devreyi tek farkla önde kapatıyor.

2. devreye Moura’nın pasında Kane’nin savunmaya çarpıp direkten dönen topuyla başlıyor Tottenham. 58’de beraberliği yakalıyorlar, rakip savunmanın uzaklaştıramadığı topu ağlara gönderen Hojbjerg, asist Moura. 68’de öne geçiyorlar, Dier’ın serbest vuruşunda direkten dönen topu tamamlayan Reguilon. Son bölümde 3. bölgede amansız baskıyla rakibin oyunu geriden kurmasına izin vermiyor Tottenham ve Conte, Tottenhma macerasındaki ilk iç saha galibiyetini alıyor. Leeds United’a gelince, küme düşme potasının hemen üzerindeler, başlarında Bielsa varken sıkıntı yaşayacaklarını sanmıyorum. Maç sonu basın toplantısında Conte, ilk yarıda iyi oynamadıklarını, devre arasında oyuncularıyla konuşup oyun planı değiştirdiğini, 2. devrede kazanmayı hak ettiklerini dile getiriyor.