Frans De Waal’in İçimizdeki Maymun yapıtı yaşamımızda kökleşmiş ve bizi ‘öteki’ olanı ortadan kaldırmayı doğal saymaya iten tüm düşüncelere karşı çıkabilmek için iyi bir referans noktası

Primatolojide yeni keşifler

BULUT YAVUZ

Bilimin sınama ölçütünün doğrulama olduğu, bilim insanının yaşamından gelen hiçbir değeri bilim alanına taşımadığı, olguların her şeyi öncelediği savları pratikte olmasa bile teoride gücünü yitireli çok oldu. Benzer bir şekilde mutlak kötü ve bencil genler ile donatıldığımıza, ahlakın bir yanılsama olduğuna dair fikirler de artık yenilikçi olmaktan uzak. Türümüzün antroposende artık kendisini doğrulayarak elde edeceği pek bir şey yok. Günümüz epistemolojisi, artık insanların kendi bulundukları noktadan hareketle öteki ile ilişkisini kurmasını, kendi sorunlarına çözüm üretirken perspektiflerin birbiri ile iletişime geçmesi gerektiğini ortaya koymaya çabalıyor. Dünya mutlak evrensel kategoriler ile yorumlanamayacak kadar zengin. Bu nedenle bilimin nesnelliği tümel kapsayıcılıklara değil, eleştirel realistlerin deyişiyle tikeldengelimler ile yeniden kurgulanmaya çalışılıyor. Bu da bütün araştırmaların, yanlış yorumlanmış olan “şeyleri gereksiz yere çoğaltmamak gerekir” sözünü yeni bir perspektifle ele almasını gerektiriyor. Çünkü bu söz şeylerin gerektiği zaman çoğaltılmasını da dile getiren bir söz. Bilimden artık metodolojizme saplanarak, araştırmanın etik, politik ve kurumsal içerimlerini dışlaması değil, bizzat bilimin yaşamın bir parçası olarak dünyaya dair bir kaygıyla iş görmesi bekleniyor. Frans De Waal’in İçimizdeki Maymun yapıtı da böyle bir özelliğe sahip. Yapıt, insanın bencillik ve şiddet genleri ile yoğrulduğuna dair inancını deforme etme çabasında olduğu kadar, evrimci bir perspektif ile insan/insan olmayan, erkek/kadın, savaş/barış, iyilik/kötülük düalizmlerinin yıkıcı gücüne karşı da bir meydan okumadır.

İNSAN EŞSİZ BİR TÜR DEĞİL

Yapıt merkezine 1929’da keşfedilen yeni akrabalarımız bonoboların şempanzelerin alt kolu olmadığının keşfi birlikte ortaya çıkan yeni sorular ve yeni bulgular üzerinde temellenmektedir. Çok kısıtlı goril davranışları ile ilgili bulgular verilse de De Waal genel olarak gündelik dile yerleşmiş ve kökleşmiş söylemlerin evrimci perspektiften ne kadar temelsiz olduğunu gösterme amacı taşır. Bunun için insan, şempanze, goril ve bonobolar arasında düzenli geçişler yapar. Bu geçişlerin kitapta iki yönü vardır. İlki, insanın eşsiz bir tür olmadığını gösteren yönüdür. Hem bonobolar hem de şempanzeler, evrim ağacında aynı anda sapan bir çatallanmayı gösterirler ve bu iki tür de sosyal yaşamlarından geleceğe yönelik hareketlerine, şiddet kullanım biçimlerinden yakınlaşma eylemlerine ve en önemlisi başka türlerin durumlarını tahlil edebilmeye kadar insana özgü davranış örüntülerine benzer davranış örüntüleri gösterirler. Bu da bizim kendi türümüzü eşsiz addetmemize neden olan geleceğe yönelik eylemde bulunma, başka türleri anlama kapasitelerinin yalnızca bize ait olmadığını gösterir. İlki hem bonoboda hem de şempanzede görülürken ikincisi bonobolarda tespit edilmiştir. Bunlar evrimsel akrabalarımız ile ortak özelliklerimiz olarak, bize türcülükten uzak durma ve doğa/insan süreksizliğini aşma yolunda çağrıda bulunur. İkinci yön ise, insanın evrimsel olarak her zaman şempanzeler ile bağdaştırılmasından kaynaklı olarak ortaya çıkan, şiddetin ve bencilliğin evrimsel olduğuna dair teze karşı çıkmasıdır. De Waal’in de belirttiği ve örneklendirdiği gibi, bonobolar da bizim akrabalarımızdır ve onların sorunları şiddetten ziyade erotizm ile çözdükleri bilinen bir gerçektir. Elbette bonobolar arasında da şiddet, bütün canlı türlerinde olduğu gibi mevcuttur ama yoğunlukları çok düşüktür ve çok nadiren ölüm ile sonuçlanır. Bunun da ötesinde, şempanzelerin yoğun şiddet gösterileri, kendi başına şiddet ve savaştan başka bir dürtünün yokluğu anlamına gelmez. Şempanzeler barışa yönelik davranışlar sergileme konusunda oldukça başarılıdır. Hatta şiddet bir süreklilik olduğu için bonobolardan çok ileri düzeydedir. De Waal sosyal varlıkların, yani hayatta kalmaları her zaman birlikte olmaları ile mümkün olan canlıların, sürekli savaş halinde duramayacağına bu nedenle sıklıkla vurgu yapar.

SOSYAL DARWİNİZMİN TEMELSİZLİĞİprimatolojide-yeni-kesifler-680798-1.

De Waal’in özellikle üzerinde durduğu bir konu da Darwinizm ile Sosyal Darwinizm arasında bir bağlantının olmadığıdır. Sosyal Darwinizm, De Waal açısından, her zaman serbest piyasa ekonomisi ve atomize bireyci liberalizmin gölgesinde ortaya konan bir düşüncedir. Bu düşünce de günümüz dünyasının her şeye müdahale eden devletleri, sonsuz savaş girdabı ve gün geçtikçe sınıflar arası eşitsizliklerin artması ile inandırıcılığını yitirmekte ve insanları ortaklık ve bir arada yaşama pratiklerine dair arayışlara itmektedir. Son on beş yılda ortaya çıkan isyanları hızlıca gözden geçirmek bile tek başına yeterli veriyi sağlayacaktır bu konuda. De Waal bu konuda özellikle, birlikte çalışma ve ürünlerin bölüşümü üzerine yapılan araştırmaları vurgular. Yapılan deneyler ve gözlemlerde, hiyerarşide ne kadar üstte olursa olsun, ava katılmadıysa grubun alfasının bile yiyecekten pay alamadığı durumların saptanmış olması bildiğimiz mutlak otorite figürü olarak alfa erkeği fikrini deforme etmektedir. Yine de bunlar özsel bir iyiliğe tahvil edilmez De Waal tarafından. Gayet evrimci bir perspektiften bakan De Waal bu durumu hayatta kalma başarısını artıracak davranışlar olarak işaretler.

ANAERKİLLİĞİ YENİDEN TARTIŞMAK

Kitabın belki de en vurucu kısmı, yeni keşfedilen akrabalarımız bonobolar anaerkil düzenin olanağını tartışma açmaya uygun bir zeminin keşfedilmiş olmasıdır. Şempanzelerin aksine bonobolar anaerkil bir yapıdadırlar. Bu yapının temelinde ise dişi bonobolar arası dayanışmanın güçlü olması yatar. Bu da şempanzelerden türetilerek ortaya atılan ataerkinin biz insanlar için 'doğal' olduğu savını çürütmektedir. De Waal şempanzeler ve bonobolardan yola çıkarak insanları Janus gibi ikisi de farklı yönlere bakan iki başlı olarak adlandırır. Bir yanımız şempanzeler gibi şiddet ve baskı mekanizmalarını sıklıkla kullanan, savaşçı, yayılmacı ve tam da bu şiddetten dolayı barış arayışı içindedir. Diğeri ise, oyun oynayan, eğlenen, sorunları barışçıl yollarla çözen ve başka varlıkların varlığına ilgi gösteren bonobo yanımızdır.

İçimizdeki Maymun yaşamımızda kökleşmiş ve bizi 'öteki' olanı ortadan kaldırmayı doğal saymaya iten tüm düşüncelere karşı çıkabilmek için iyi bir referans noktasıdır. Çünkü bir noktada insan olan ile olmayanın sınırı kendi mahallemiz ve dışarısına kadar düşme eğilimi gösterir. Coğrafi keşiflerde yok edilen uygarlıkların yok edilme gerekçesi, siyahilerin köleleştirilme gerekçeleri yeterli bir örnektir. Coğrafyamız zaten bu insan olan ve olmayanın belirlenmesi ve insan olmayanların öldürülmesini her an deneyimlediği için örnek vermeye gerek yok. Günümüzün savaş, şiddet, baskı, bencillik girdabında boğulan türümüz için yüzyıllardır baskılanan bonobo yönümüzden öğrenmemiz gereken çok şey var.