Karanlık bir yıl oldu 2016, başından beri müzik dünyası için. Sahnelerin en parlak, en üretken yıldızlarından Prince’ı da kaybettik

Prince ölür mü ya hiç!

BARIŞ AKPOLAT barisakpolat@gmail.com

Önce kendi kendime “Prince ölmüş” dedim sonraysa şöyle düşündüm: “Prince ölür mü ya hiç?” Resmen ölmüş işte. Bedenen…

Ölüm sebebi için grip denildi. Bunun dışında pek çok dedikodu var ama yazmaya gerek yok, gerçekse yazılır. O da yakında öğrenilir zaten. 57 yaşındaydı. İlk şarkısını 7 yaşında yazan pek çok enstrüman kullanabilen gerçek anlamda nevi şahsına münhasır bir müzisyen. Hem şekli, tarzı ve sahne duruşu hem de müzikal ve sanatsal bakış açısıyla… Narin, kırılgan duruşu, kendine güvenli hali ve ne çaldığını çok iyi bilen biriydi.

15’inde sözlerini yazıp tüm enstrümanları çaldığı demolarını kaydetmiş ve prodükte edip yayınlamak istemiş. Enstrümanlar diyorum çünkü başta gitar, bas gitar, piyano ve davul başta olmak üzere eline ne geçirirse çalabilen bir adam. Sürpriz dolu, nerede ne yapacağı belli olmayan ve fakat kendinden çok emin. Belki de kendisine hasar veren ona göre tek kötü yanı kısa boyu; 1 metre 57 santim. Röportaj vermemesinin sebebi olarak da bu gösterilir zaten.

Çocukluğundan beri müzik yapan bu müzisyenin kendi adına imza attığı albüm sayısı 40 civarında. Sayısız konser, sayılamayacak kadar müzikal destek, binlerce sahne birlikteliğiyle Prince aslında bir prensten çok ‘Kral’dı. Özellikle sürekli her seferinde kendini tekrar etmeden klas durmayı ve yeni mücadeleleri başarmayı amaçladı. Beklentiyi hep karşıladı. Konserlerinde pek çok şarkısına yer verip 40’a yakın şarkı söylüyordu. Kitle dans etmekten yorulsa da o enerjisinden bir şey kaybetmiyordu.


Sanatsal bir duruş
Prince bir müzisyenden öte sanat için bana göre başka bir yerdeydi. Bakış açısı hep farklı oldu. Onu daha ileriye götüren şey hep müziğine yedirdiği cinselliği ve libidosu oldu. Ama bunun yanında siyahilerin hakkını sahnede bas bas bağıran bir isim olmaktan da kaçınmadı. Trayvon Martin, polis tarafından Baltimore olaylarında katledildiğinde şehrin adını verdiği şarkısını piyasaya sürmüştü. Duygularıyla hareket eden bir hit makinesiydi.

Hit’lerini, zenginliğini veya aşklarını geçelim. Kaç albüm yayınladığı gibi bilgileri de... Bunlar önemli değil. Tek bildiğim bir şey var o da Prince ve David Bowie gibi bu dünyanın algılarının çok ötesinde olan isimleri rakamlarla anlatamayacağınız. Sanatsal yaklaşımları, dünyaya karşı algısı ve vizyonu yüksek, perdeden yaşadığı aşk enerjisiyle inanılmaz bir karakterdi.


Beni kategorize etme
Rock, pop, soul, new-wave veya aklınıza gelebilecek herhangi bir tür… Hepsi Prince’in müziğinde bir arada müthiş bir ahenkle dans ediyordu. Belli bir türün altına girmeyi reddettiğini hiç dile getirmemişti fakat kullandığı tüm müzik dilleriyle bunu her müzikal işinde imza olarak kullanmıştı. İçinden gelen müzik her şeydi. O da kendisinden bir gün önce aramızdan ayrılan Attila Özdemiroğlu gibi dünyayı, kâinatı müzikle algılayabilen ve tüm bu oluşumun müzik olduğuna inanan biriydi. Kategorize edilmekle ilgilenmiyordu. Hangi türde şarkı yazarsa yazsın provokatifti. Sinir uçlarına dokunan bir tarzı vardı. Orta yolu bulmaktan çok kafasına göre şerit değiştiren hatta belki çok fazla ‘makas’ atan bir adamdı. Hatta eski sevgilisi Nikki için yazdığı ‘Pretty Nikki’nin öyle seksüel sözleri vardı ki Al Gore’un eşi Tipper Gore’un ‘Parental Advisory’ işgüzarlığı hayat bulmuştu. Hani şu küfür ya da seksüel sözleri olan yabancı albümlere ‘Parental Adivsory’ yazarlar ya işte o işgüzarlığın müsebbibi Prince’di.

100 yıl yetecek malzeme
Bu arada çok merak ediyorsanız söyleyeyim. Prince, 7 Grammy, 1 Golden Globe ve 1 Oscar sahibi. 2004’te devler ligi olan Rock and Roll Hall Of Fame’e girmeye hak kazandı. Bugüne kadar 100 milyondan fazla albüm sattı. Bu rakamın artarak devam edeceğinden emin olabilirsiniz. 40’tan fazla stüdyo albümü yayınladı Prince. Independent’in haberine göre gizli beste kasasında binden fazla hiç yayınlanmamış şarkısı var. Bu rakam sayesinde bundan sonraki her yıl 1 albümü yayınlansa 100 yıl boyunca Prince’in ‘yeni’ albümü yayınlanabilir.

Sahnede bir efsane
Bu biraz kişisel bir hikâye olduğundan ecnebilerin ‘Obituary’ dediği yani ölümden sonra yazılan yazılara pek yakışmaz diyerek sona attım. Prince’i bir kez canlı izleme şansına sahip oldum. 2011’de Budapeşte Sziget Festivali’nde 6 kez bis yaptı ve 4 saatten fazla sahnede ter döktü. “Benim konserime gelen herkes eğlenecek” diyerek şovunu yaptığında biz dans etmekten yorgun düşmüş oysa o çığlık çığlığa sahnede kalmıştı. Konser öyle olurdu, olmalıydı. Bir daha öyle bir şey izlemedim ben. Bir daha da izleyemeyiz zaten.