Prof. Dr. Berrin Ceylan Ataman: ‘Sosyal yardımlar kısılarak krize çözüm üretilemez’

CAN UĞUR

FOTOĞRAFLAR: Sultan Soysal

Ekonomik krizin kendini her geçen gün daha fazla hissettirdiği bir süreçten geçiyoruz. Hükümetin krizi yok sayan açıklamaları devam etse de halk krizi her geçen gün daha fazla ‘tecrübe etmek’ zorunda kalıyor. Hükümet bir yandan krizi görmezden gelirken bir taraftandan da çeşitli adımlar atıyor. Bunun en göze çarpanı ise sosyal yardımlarda kesintiye gidilmesi. İş öyle bjr boyuta vardı ki resmi ağızlardan “Eşleri yaşamını yitirmiş teyzelerin devletten aldıkları maaş nedeniyle amcalar kendilerine eş bulamıyor. Bu mağduriyeti görelim” diye açıklamalar yapılarak sosyal yardımlarda yapılacak kesintilere gönderme yapıldı. Piyasa ekonomisinin hâkim olduğu ülkelerde kriz zamanlarında ilk kesinti yurttaşlara yönelik sosyal yardımlar olurken bunun bir çözüm olup olmadığı ise neredeyse hiç tartışılmıyor.
Prof. Dr. Berrin Ataman bu meseleyi teorik ve çeşitli yönleriyle yıllardır çalışan isimlerden biri.

Altınbaş Üniversitesi İİBF Dekanı da olan Ataman ‘Sosyal politikanın temel bir felsefesi var: Bu bir hak. Bu hakkı vatandaşa sağlayacak olan da devlet. Dolayısıyla bunun dışına çıktığınız zaman özel alan yaratır. Sosyal politikalar olmazsa olmaz. Devlet bu alanda düzenleyici olmazsa başka yapılar kendi ihtiyaçlarına göre bu alanı doldurur” diyor. Prof. Dr. Ataman bunları söylerken aklıma Türkiye’deki tarikatların yoksul yurttaşlara dönük adımları ve halkın bu yapılara nasıl mecbur bırakıldığı geliyor. Pazartesi Söyleşisi’nin bu haftaki konuğu Prof. Dr. Berrin Ataman ile seçim zamanı yapılan ‘yardımlardan’ sosyal harcamalara sosyal devletin ne anlama geldiğini güncel ve tarihsel anlamını konuştuk.

► Sosyal devlet kavramının teorik ve tarihsel arka planında başlayalım isterseniz…
Sosyal devlet vatandaşın ekonomik ve sosyal haklarını koruyan bir yönetim biçimidir. Bu çerçevede sosyal devlet ile sosyal politikalar iç içe geçmiş kavramlardır. Sanayi devriminden sonra işçi sınıfının ortaya çıkmasıyla birlikte sosyal politika uygulamaları ivme kazanmıştır. Diğer bir ifadeyle sanayi devrimi sonucunda net bir şekilde ortaya çıkan piyasa mekanizması toplum ilişkilerinin merkezine yerleşerek işçileri koruyan sosyal politikaları gündeme getirmiştir. Bu anlamda 2. Dünya Savaşı’ndan sonra sosyal politika dar anlamda işçiyi koruyan bir mekanizma olarak tanımlanır.
Ancak tarihsel gelişim seyri içerisinde ekonomik koşullardaki değişmeler sosyal politikalarda da değişimlere neden olmuştur. Özellikle 1945-1970 arasındaki daha devletçi sosyal politikalar 1970 sonrasında refah devleti kavramına evrilmiş ve daha geniş bir sosyal politika tanımı buradan ortaya çıkmıştır. Sadece işçi haklarını koruyan sosyal politikalardan refah devleti politikalarına geçilmiştir.

► Nedir bu tanım?
Vatandaşların daha iyi yaşam koşullarının sağlanması için izlenen politikalardır. Refah devleti politikaları 1975-1990 yılları arasında ortaya çıkmıştır.
1980 sonrası liberal politikaların egemen olmasıyla birlikte, 1990’lı yıllara girildiğinde sosyal politikalar daha çok uluslararası örgütlerin yönlendirdiği ekonomi politikalarıyla uyumlu hale getirilmesiyle tanımlanmaya başlanmıştır.

prof-dr-berrin-ceylan-ataman-sosyal-yardimlar-kisilarak-krize-cozum-uretilemez-527591-1.

► Türkiye’de nedir durum?
Türkiye de bu gelişmelerden çok bağımsız değil. Aynı dönemsel gelişmeleri paralel olarak Türkiye’de de görebilmemiz mümkün. Türkiye’de bir sosyal devlet anlayışının ortaya çıkması 1961 Anayasası ile olmuştur. Devlet sosyal politika alanında sembolik bir ‘devlet baba’ figürü olarak gözükmüştür. Ancak devlet sosyal politika uygulamaları ile her türlü ihtiyacı karşılayamamış dolayısıyla buradan ortaya çıkan boşlukları da ‘aile’ doldurur hale gelmiştir.

► Ailenin meseleye dahil olması nasıl oluyor, devletin rolü aileye mi veriliyor?
Devletin rolü aileye verilmiyor, aile aslında kendiliğinde bu işin içine girmiş oluyor. Türk aile yapısı kültürel olarak böyle adımları atmaya uygun bir dokuda. Ailenin korumacı olması kültürel dokumuzda var. Dolayısıyla devletin eksik kaldığı noktalarda bu boşluğu aile dolduruyor. Bu sadece bize özgü değil Akdeniz Tipi Refah Modelleri’nde ailenin rolü baskındır. İspanya, Yunanistan, Portekiz gibi ülkelerde de aile benzer bir rol üstlenir.

Türkiye’de 1980 sonrası liberal politikaların egemen olmasıyla birlikte özel sektörün sosyal güvenliği sağlama rolü ortaya çıkmış ve 90’lı yıllarda da yine dünyadaki gelişmelere paralel olarak uluslararası örgütlerin ekonomi üzerindeki yönlendirmeleri sonucu uygulanan sosyal politikalar gündeme gelmiştir.

► Liberal politikalar sosyal devleti nasıl etkiliyor?
Nesnel bir değerlendirmeye tabi tutacak olursak liberal ekonomik politikalar sosyal haklarda kesintiye gitmeyi öngörür. Uygulamalar bunu gösteriyor. Sosyal hakların kesintiye uğraması liberal politikaları uygulayan bütün ülkeler için genel bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor. En güçlü korporatist yapıdaki ülkelerde (Fransa, Almanya gibi) dahi sosyal haklardan taviz verildiği görülüyor.

prof-dr-berrin-ceylan-ataman-sosyal-yardimlar-kisilarak-krize-cozum-uretilemez-527592-1.

► Türkiye’de sosyal devletin yerini kayırmacılığın aldığı yönünde eleştiriler var. Ne düşünüyorsunuz?
Bu tür sorunlar var Türkiye’de. Acaba bir kayırmacılık var mı, birilerine özel uygulamalar var mı? Haksız olarak sosyal yardımlar var mı? Bu sorular zihinlere yerleşmiş.

Son 10 yıla bakacak olursak, özellikle 2008 ekonomik krizi sonrasında Türkiye’de sosyal harcamalarda bir artış söz konusu. Gayrisafi Milli Hasıladan (GSMH) sosyal harcamalara ayrılan pay artmıştır. Türkiye’de GSMH içerisinde sosyal harcamaların oranı yüzde 13.5 civarında. Türkiye’de sosyal harcama düzeyi Meksika, Brezilya, Kore ile eşdeğer durumdadır. OECD ülkeleriyle karşılaştırdığımızda bu çok yüksek bir oran değil. OECD ortalaması yüzde 20 civarındadır. Korporatist yaklaşımı olan Fransa’da bu oran yüzde 30.

Bu oranlara baktığımız zaman özelikle 2008 dünya ekonomik krizi sonrası artan gereksinimleri karşılamak bakımından bir çaba var ama gelir dağılımındaki eşitlik sağlandı mı yoksullukla mücadele edildi mi, yoksulluğu ne kadar düşürdü gibi göstergelere baktığımızda ciddi bir değişim yok. İzlenmesi gereken politika yoksulluğun sonuç olarak kabul edilmesinden ziyade yoksulluğu önleyici politikalardır.

► Sosyal yardımlardaki kesinti krize çözüm üretir mi?
Aldığımız sonuçlar ve eldeki verilere baktığımızda krize çözüm üretmiyor. Gündelik çözümler getiren, kalıcı iyileşme yapmayan adımlar bunlar. Dönemsel bir adım olur ama çözüm üretmez.

► Seçimden seçime yapılan yardımlar var. Sosyal politika açısından nasıl yorumlamak lazım bunu?
Bu durum Akdeniz Tipi Refah Modelleri’nde sıkça karşılaşılan bir tablo. Seçim dönemlerinde politik bir söylem olarak her zaman öne çıkar ve fiilen de gerçekleştirilir. Yakacak yardımı gıda yardımı vb… Dolayısıyla seçim dönemlerinde veya olağanüstü durumlarda (göç vb durumlarda) sosyal yardımlar daha görünür ve konuşulur oluyor. Ancak bunlar kalıcı çözümler üreten mekanizmalar değildir. Şunu da ifade edelim ki Türkiye’de sosyal politikalar sadece devlet eliyle yürütülmüyor. Aktörler bakımından parçalanmış bir yapı vardır.

prof-dr-berrin-ceylan-ataman-sosyal-yardimlar-kisilarak-krize-cozum-uretilemez-527593-1.

► Kim bu aktörler?
Sosyal politika uygulamalarında ana aktör olan devletin yanı sıra STK’lar, dernekler ve vakıfların yürüttüğü sosyal yardım perspektifi var. Bunlar, kurumsal düzenlemelerin dışında, kendi tanımları çerçevesinde etkinliklerini yürüten yapılardır. Bunların bazı kesimlere, dezavantajlı gruplara ulaştırdıkları yardımlar ve sosyal hizmetler var.

► Devletin bu alandaki etkinliğinin azalması olumlu bir şey mi?
Sosyal politikanın temel bir felsefesi var: Bu bir hak. Bu hakkı vatandaşa sağlayacak olan da devlet. Dolayısıyla bunun dışına çıktığınız zaman özel alan yaratır.

► Nasıl bir özel alan?
Sosyal politikanın hak olması tüm vatandaşların eşit olarak sosyal haklardan yararlanması sonucunu doğuruyor. Oysa Türkiye işgücü piyasasında yüzde 34 oranında bir kayıtdışılık var. Sonuç olarak kayıtdışı çalışanlar sosyal haklardan yararlanmıyor.

► Ne anlamamız gerekiyor?
Kayıtdışılık sosyal haklardan mahrum olmak sosyal güvenlik çemberinde olmamak demek. Dolayısıyla sistemin dışında kalma durumu var. Sistemin dışında kalan her şeyi telafi eden bir mekanizma doğuyor. Bu boşluğu dolduracak başka aktörler çıkıyor. Kurumsal bir düzen esas olmalıdır. Aksi halde hakkaniyeti sorgulatacak farklı aktörler bu alana dahil olur.

►Devletin küçültülmesi, sosyal vasfını yitirmesi olumlu bir durum mu?
Olumlu bir şey olması mümkün mü! Sosyal politika olmadan bir piyasa düzeni zaten düşünülemez. Çünkü burada çok temel ana gereksinimler var. Nedir bunlar? Öncelikle emeklilik finansmanının sağlanması. İkincisi sağlık sigortasının sağlanması, üçüncüsü ise eğitimin vatandaşa ulaştırılması. Bunlar hayati ve sosyal politikanın ana konuları. Sosyal politika bir ülkedeki sosyal sorunları kamusal bir düzen içerisinde çözmek demek. Piyasa ekonomisinde piyasa aksaklıklarını giderici bir mekanizmadır sosyal politika.

► ‘Teyzelerin maaşı yüzünde amcalar evlenemiyor. Bu yüzden maaşlarda kesinti olabilir’ türünden resmi ağızlardan açıklamalar duyuyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz?
Çok açıklanmaya değer bir görüş değil. Kültürel bir deformasyon diyeyim sadece. Ama şunu söyleyebilirim. Bir takım sosyal sorunları bir sonuç olarak alıp bunları çözmek yerine; sorunların ortaya çıkmaması için önleyici politikaları bir hedef haline getirmemiz şart.