İklim krizinin sonucu olarak sıcaklıklar giderek artarken kar örneğinde olduğu üzere yağışlar da düzensizleşiyor. İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tolunay, “İklim değişikliğinin ülkemizin en önemli beka sorunları arasında olduğunun kabul edilmesi ve acilen sera gazı salımlarının azaltılması gerekmekte” diyor.

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: İklim krizi beka sorunu


Namık ALKAN

Beklenen kar yağışı gelse de dünyada olduğu gibi Türkiye’de de iklim krizi ve küresel ısıtmanın etkileri artıyor. Sıcaklıklar giderek artarken kar örneğinde olduğu üzere yağışlar da düzensizleşiyor.

İklim krizinin bir sonucu olarak su kaynaklarının yok olması ve susuzluk endişe verici boyutlarda. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay ile iklim krizi, küresel ısınma ve olası sonuçlarını konuştuk.

► Son yıllarda sıklıkla konuşulan iklim krizi ve küresel ısıtmadan ne anlamalıyız?
İnsanlık, Sanayi Devrimi’nden itibaren fosil yakıtları daha fazla kullanmaya başladı. Tarım ve meralar yerleşime açıldı, ormanlar kesildi, sulak alanlar kurutuldu. Ormansızlaşma ve arazi kullanım değişiklikleri dediğimiz bu tahribatlar, ormanların atmosferden alarak fotosentezle organik maddeye dönüştürdüğü karbondioksit miktarının azalmasına yol açtı. Ek olarak tarım ve hayvancılık gibi faaliyetlerden de sera gazı salımları giderek arttı. Atmosferde artan karbondioksit ve diğer sera gazları dünyanın daha fazla ısınmasına yol açtı. Dünya artık sanayi devrimine göre 1 derece daha sıcak. Hatta 2020 yılı 1,2 derece ile 270 yıllık dönemde 2016’dan sonra en sıcak ikinci yıl oldu.


► Dünya ölçeğinde konunun büyüklüğünü kavramak için neler söylenebilir?
Dünyanın giderek ısınmasına bağlı olarak adlandırabileceğimiz olayların sıklığı giderek artmakta. Kasırgalar, sel ve taşkınlar, kuraklık, deniz ve kara buzullarının erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi gibi olaylarla daha sık karşılaşılmaya başlandı ve her yıl milyonlarca insan bu tür olaylarda canını kaybediyor ya da yerinden yurdundan oluyor. Dünya üzerinde iklim değişikliğinin etkilenmediği ülke yok denilebilir. Sadece 2020’de meydana gelen Avustralya ve ABD’deki orman yangınları, Çin, Hindistan, Güney Sudan’daki seller, Afrika’daki çekirge sürüleri, Kuzey Atlantik’teki fırtına ve kasırgalar, Hindistan ve Bangladeş’te etkili olan Amphan Siklonu, Japonya ve Güney Kore’yi etkileyen Haishen Tayfunu ilk akla gelen ve yıkıcı etkileri olan afetler. Sibirya’da yaz aylarında rekor sıcaklıklar ölçüldü ve büyük turbalık yangınları çıktı. Bu bölgede çok fazla insan yaşamaması nedeniyle gündeme gelmedi. 2020’de yaşanan afetlerin neden olduğu maddi kayıpların 210 milyar dolar olduğu açıklandı. İklim değişikliğiyle mücadele etmekten ekonomik nedenlerle kaçınanların, iklim değişikliğinin ekonomide neden olduğu kayıpları daha fazla gündeme getirmesi de üzerinde durulması gereken bir ironi aslında.

► Türkiye’de sıcaklığın artması, yağışların azalması ve düzensizliği iklim krizine bağlanıyor. İklim krizi ve küresel ısıtmanın Türkiye’ye etkisini nasıl özetleyebiliriz? Bu konudaki gözleminiz nelerdir?
Türkiye’de de sıcaklıklar giderek artıyor. 1990’lı yıllardan itibaren yıllık ortalama sıcaklıkların neredeyse tamamı uzun yıllar ortalamasından daha yüksekti. En sıcak yıl uzun yıllar ortalamasından 2 derece daha sıcak olan 2010 yılıydı. 2018 yılı ise 1,9 derece ile en sıcak 2. yıldı. 2020 yılı ise uzun yıllar ortalaması olan 13,5 dereceden 1,5 derece daha sıcaktı ve bu değerle son 50 yıldaki en sıcak 3. yıl oldu. Benzer şekilde yağışlar da düzensizleşiyor. 2008 yılı son 50 yılın en kurak yılıydı. Buna karşılık 2009, 1988 ile birlikte son 50 yılın en yağışlı yılıydı. 2020’nin ilk 6 ayında uzun yıllar ortalamasının üzerinde yağış varken son 6 ayında yağışlar yüzde 50 azaldı. İklim değişikliği sadece sıcaklık artışı ve yağışlarda düzensizliğe bağlı olarak oluşan sel ya da kuraklıklar değil. Orman yangını, heyelan, çığ, fırtına, hortum, dolu, don, toz fırtınası gibi afetler de iklim değişikliğine bağlı olarak daha sık gözlemleniyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre 1990’lı yıllarda yıllık ortalama 68 aşırı hava olayıyla karşılaşılırken, bu sayı 2000’li yıllarda 270 ve 2010’lu yıllarda 614’e çıkmış. Üstelik yine neredeyse her yıl bir önceki yıldan daha fazla aşırı hava olayı yaşanarak rekor üstüne rekor kırılmış. 2015’te 731 olay rekor kırılırken, 2018’de 840 olayla rekor yenilenmiş, 2019’da 935 afet ile rekor daha da ileriye gitmiş. Bütün bunlar Türkiye’nin de iklim değişikliğinden giderek daha fazla etkilendiğini ortaya koyuyor. Benzer yorumları hortumlar için de yapmak mümkün 1990’lı yıllarda yılda 1-2 hortum gözlenirken son 10 yılda büyük çoğunluğu sahil kesimlerinde olmak üzere yıllık ortalama 40 kadar hortum oluşuyor. Ama Türkiye’de en fazla can kaybı sel ve taşkınlarda gerçekleşiyor. 8 ülkedeki sellerin incelendiği araştırmaya göre 1980-2018 yılları arasında Türkiye’de bin 342 kişi sel ve taşkınlarda hayatını kaybetti. Özetle Türkiye’de de iklim değişikliğinin etkileri şiddetlenerek artıyor diyebilirim. Ancak sel ya da kuraklık gibi afetleri sadece iklim değişikliğine bağlayarak ya da afetlerde yaşanan can kayıplarının nedeni sadece iklim değişikliğine bağlamak da doğru değildir. Çünkü dere ve taşkın yataklarında yapılaşmaya izin vermek, ormanları ve tarım alanları kaybetmek, toprakları betonlaştırmak, nüfusun kentlerde yoğunlaşmasını teşvik etmek gibi uygulamalar da iklim değişikliğinin neden olduğu afetlerin daha da şiddetli yaşanmasına yol açmakta.

► İnsan eliyle yarattığımız tablonun olumsuz sonuçları neler?
İklim değişikliği depremler hariç neredeyse bildiğimiz tüm afetlerin daha sık ve daha şiddetli yaşanmasına neden olmakta. Afetler hayatın her alanını olumsuz etkilemektedir. En çok etkilenen alanların başında tarım sektörünün geldiğini söylemek mümkün. Tarlaların su altında kalması, kuraklık nedeniyle sulama yapılamaması, düşük sıcaklıklar ve dolu, hatta fırtınalar tarımsal üretimin de azalmasına neden olmakta. Gıda üretimi azalınca fiyatları da artıyor haliyle. Kentler de en fazla etkilenenler arasında.

prof-dr-doganay-tolunay-iklim-krizi-beka-sorunu-831397-1.► İklim krizinin bu gibi etkilerinin abartıldığını düşünenler olmuyor mu?
Evet, bazı kesimlerce İklim değişikliğinin bu gibi etkilerinin abartıldığı düşünülüyor. Ancak Meteoroloji Genel Müdürlüğünce yapılan uzun dönemli modelleme sonuçlarına göre gelecek de pek parlak değil. Örneğin sıcaklık artışları uzun yıllar ortalamasına göre 2040 yılında 2 derece, 2070 yılında 3-4 derece, 2100 yılında ise 5-6 derece daha sıcak olabilir. Yağışlar ise yakın dönemde yüzde 20, 2070 sonrasında ise yüzde30 kadar azalabilir. Ancak yağışların mevsimlere dağılımda da değişiklikler öngörülüyor. Yaz ve sonbahar aylarındaki yağışlarda yüzde 50’lere varan azalmalarla karşılaşılabilir.

► Yeterli ve temiz suya ulaşamama sadece içme ve kullanma suyu için değil, gıda, tarım hayvancılık, gibi sektörler ile temel yaşam kalitemizi de etkiliyor. Bu çerçevede alınması gereken önlemler nelerdir?
Ülkemizde yıllık olarak ortalama 60 milyar metreküp kadar su tüketiyoruz. Su tüketimi 8 yıllık bir sürede 15 milyar metreküp kadar artmış. Bu sayılar bize aslında neler yapmamız gerektiğini de söylüyor. Öncelikle tarımda suyu daha verimli kullanmanın yolunu aramamız gerekiyor. Bunun için daha modern sulama sistemleri, yörenin iklim koşullarına uygun bitki türü kullanımı, suyu toprakta tutacak ve yağış sularının toprağa sızmasını sağlayacak toprak işleme yöntemleri konusunda çiftçinin bilinçlendirilmesi gibi önlemler alınabilir. Termik santrallar ise daha dikkat çekici. Fosil yakıt tüketilen bu santraller bir yandan küresel ısınmayı arttırırken diğer yandan suyu tüketiyor. Sera gazı salımlarını azaltmak ve suyu verimli kullanmak için termik santrallerdan vazgeçmeliyiz.

Suyumuzun sadece yüzde 10’unu evsel kullanımda tüketmiş olsak da su tasarrufu yapmak yine de önemli. Ama su tasarrufu sadece kurak zamanlarda değil, her zaman yapılmalı ve bir su tasarrufu kültürü oluşturulmalıdır. Diğer önemli bir konuda su hasadıdır. Yaşanan son kuraklıkla gündeme gelen su hasadı sadece yağmur suyunun depolarda ya da sarnıçlarda biriktirilmesi değildir. Bu bile uzun yıllar hiç gündeme gelmemiş, yeni yapılan binalarda yağmur suyu giderlerinden akan suyun depolanması düşünülmemiştir. Yağış sularının toprağa sızmasını sağlayacak eğimli arazilerde teraslar oluşturulması, yağmur suyu göletleri yapılması, taşkın sularının biriktirilmesi, bitki örtüsünü kaybetmiş alanların yeniden bitkilendirilmesi de yağmur suyunun hasat edilmesine katkı sağlamakta. Ancak iklim değişikliğinin pek çok etkisi bulunmakta olup, kuraklık bunlardan sadece biridir. Bu nedenle çok boyutlu düşünmek her sektör ve her yerleşim yeri için olası uyum olarak adlandırılan iklim değişikliği etkilerine karşı hazırlık yapmak gerekmektedir. Çünkü iklim değişikliği, neden olduğu afetler ve gıda krizi, su krizi gibi etkileriyle ve iklim göçü adı verilen geçim derdine düşen yoksulların ülke içinde ya da diğer ülkelere göç etmesiyle çok daha büyük sorunlar da yaratabilir. Ülkemizin de iklim göçlerinden etkilenmesi olasılığı da oldukça yüksek. Bu nedenle iklim değişikliğinin ülkemizin en önemli beka sorunları arasında olduğunun kabul edilmesi ve acilen sera gazı salımlarının azaltılması ve uyum çalışmalarının yapılması gerekmektedir.