Dört yıl kadar önceydi, biraz ötedeki sanayi bölgesinde büyük bir kalabalıktan yayıldığı belli olan sesleri duyunca bir miting olduğunu düşünmüştüm. Terastan gördüğüm şey ise, bir fabrika binası çevresinde toplanmış slogan atan binlerce işçiydi. Bina ile aralarında kalabalık bir polis gücü vardı ve bir polis megafonla binaya doğru bir şeyler söylüyordu.

Gösterinin yakınına gidip gitmemek arasında kararsızlık yaşarken, bir anda hızla o tarafa doğru yönelmeme neden olan şey oldu: Polisin binanın içine ilk gaz fişeğini atmasıyla birlikte, işçiler de polise saldırdı. Kararlı bir halkın önünde hiçbir güç duramaz derler ya, işte tam öyle oldu. Büyük bir meydan muharebesinin ardından proletarya zafer ilan etti.

Bir saat kadar sonra büyük bir ordu birliği geldi. “Fabrika yöneticilerinin işten atıldığını, diğer sorunların çözümü, hiçbir işçiye soruşturma açılmayacağı ve işinden atılmayacağı konusunda eyalet valisinin teminat verdiğini ve işçilerden olay büyümeden saygıyla dağılmalarını istediğini” söyleyen duyurular yapıldı. Fabrika içindeki işçilerle görüştüler ve işçiler fabrikayı boşalttı. Kalabalık yavaş yavaş aralandıktan sonra, geride çoğu ayağa kalkamayacak kadar perişan durumda yüz kadar polis, sağa sola saçılmış silah, kask vs kaldı. Polisleri yerden askerler topladı. Bir işçi direnişini ezmek için gelen “Parti devletinin polisi” işçi sınıfı dayanışması tarafından fena halde ezilmişti. Çinliler sakin yaradılışlı, saygılı ve barışçı insanlardır. Ama onurları söz konusu olduğunda bir serdengeçtiye dönüşüverirler, tıpkı bu olayda olduğu gibi.

“Parti devleti”nde halkın devlete karşı yaptığı her eylem simgesel olarak doğrudan “Başkan Baba”ya yönelik ve façasını bozan itiraz olarak görülür. (İtirazlar arttıkça, başkanın “Halk mezarıma tükürecek” korkusu da başlar ve hızla büyür.) Hele o devletin polisini ezmek başkana Allah yarattı demeden meydan dayağı çekmekle eş anlamlıdır. Fakat ÇKP’yi bu “Başkan Baba” rejimlerinden ayıran bir fark var: Ne ÇKP tek adam aklıdır ne de Çin yönetimi tek adam rejimidir. Batı’nın Çin hakkındaki “tek adamlık” safsatası sadece kara propagandadan ibaret. ÇKP, tek adamlığın, tek adam aklının az gelişmişlik-ilkellik hatta düpedüz ahmaklık olduğunu ve ülkeyi mutlaka yıkıma götüreceğini gayet iyi bilir. Çin’de geçerli olan akıl Parti aklıdır. Şayet bir başkan bence dünyanın en sağlam kurumsal aklı olan ÇKP aklının hilafına davranmayı denerse, başına gelecek olan şey görevden alınmak ve yargılanmaktır.

Neyse, mevzuya döneyim. İşçiler şu dört taleplerine bir türlü karşılık bulamayınca kendilerini fabrikaya kapatarak direnişe geçmişlerdi: (1) Çalışma saatlerinin kısaltılması, (2) fazla mesai ücreti ödenmesi, (3) yöneticilerin kötü muamelesinin son bulması ve (4) sendikanın defolup gitmesi. İlk üçü zaten bildiğim sorunlardı. Fakat dördüncü talebi ilk duyduğumda çok yadırgadım. Haklarını elde etmek için ihtiyaç duyduklarını sandığım örgütlerini kovmaya çalışıyorlardı.

Bu, işçilerin hak mücadelesine öncülük etmek yerine, ÇKP uzantısı diğer sendikalar gibi, ikili oynamasıyla nam salmış bir sendikaydı. Yani Parti içinde işçi sınıfını temsil ettiği iddia edilen Çin Sendikalar Federasyonuna bağlı bir “sarı sendika”. “Çin’e özgü sosyalizm”in Çin’e özgü işçi sınıfı sendikacılığı… Aslında işçilerin sendikayla ilgili talebi sadece defolup gitmesi değildi; kendi bağımsız sendikalarını da kurmak istiyorlardı. ÇKP için işin kırk katır mı kırk satır mı kısmı işte burası. Bağımsız sendikaların kurulmasını kabul ederlerse, kendi uzantıları olan federasyonun bir daha fabrikaların önünden bile geçemeyeceğini gayet iyi bildiklerinden eminim. Yine de, giderek güçlenen bu talebe fazla karşı koyabileceklerini sanmıyorum. Zira iktidarı polis-ordu gücüyle, zorbalıkla koruyabileceklerine inanacak kadar ahmak değiller. Parti devletinin zorba muhafızı haline gelen polis-ordu gücünün halktan sefil haydut çetesi muamelesi göreceğini tabii ki bilirler.

Eski yazılarımdan birinde Çin’de keskin bir sınıf savaşının yaklaştığından bahsetmiş ve umudumun “yeni yeni filizlenen kentli proletarya” olduğundan söz etmiştim. Bu umudum gün geçtikçe artıyor. Çin emekçi sınıfı ya Mao’nun ÇKP’sini geri alacak ya da yeni bir yol açacak…

“Oku, düşün, neticelendir”
Bir “kamyon arkası yazısı” derinliğindeki bu Yerli ve Milli mottoyu işiten zeki öğrenciler kesinlikle çok eğlenmişlerdir. Şimdi kendi aralarında “Yat, uyu, dinlen” veya Rusya ile ılıman ilişkinin ruhuna uygun olarak “Vodka, kartoşka, devişka” gibi mottolar üretip makara yaptıklarına eminim. Oysa o “haybeden filozofi”de kim bilir bizim aklımızın ermediği ne derin hikmetler gizlidir… Ömründe kitapla işin olmamışsa, “bilmek” yerine inanmayı öğrenmişsen, dolayısıyla düşünme sürecinde “bilgi” pek yer almıyorsa, her süslü lafı matah bir şey sanırsın ve derin mana atfedersin. Ayrıca, ergenlerin en hoşlanmadığı şey “haybeden moruk nasihati”ne maruz kalmaktır.