Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır Mitingi’nde yaşadığı “prompter kazası”ndan sonra bu sözcük gündeme oturdu. CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce’nin, “Erdoğan camdan, ben candan konuşurum” demesiyle de tartışma iyice büyüdü.

İngilizce kökenli “prompter” sözcüğü, bir tür görüntülü fısıldayıcı, yani “elektronik suflör”dür. Özellikle televizyon yayıncılığında, kamera karşısına konulan ve sunucuların haberleri yanlışsız okumalarını sağlayan bu aygıtı son zamanlarda politikacılar da geniş ölçüde kullanmaya başladılar.

Fransa’da yaşayan ozan arkadaşım Aytekin Karaçoban, aynı zamanda dil duyarlılığı yüksek bir çevirmendir. Uzun yıllardır “dil gurbeti”ni mesken tutmasına karşın, onun Fransızcadan Türkçeye çevirdiği şiirler “çeviri” kokmaz!
Birkaç gün önce kendisinden şu iletiyi aldım:

“Attila Abi, bugünlerde bir prompter sözcüğü aldı başını gidiyor. Bu sözcük herkesin diline kök salmadan, söz konusu nesneyi ‘yazıgörüntülüğü’ olarak adlandıramaz mıyız? Ne dersin? Bordeaux’dan selamlar.”

Sevgili Aytekin’e duyarlılığı için teşekkür ettim, ancak önerdiği karşılığı “zor söylenir ve kakofonik” bulduğumu söyledim. “Belki ‘akanyazı aracı’ ya da ‘camdan konuşturucu’ gibi daha kolay seslendirilebilecek karşılıklar bulmalıyız” diye de ekledim.

Arkadaşım bana hak verdi; “Haklısın abi, ‘akanyazı aracı’ dile daha kolay geliyor” dedi.

Yazışmamız sırasında TDK’nin durumu da gündeme geldi. “Dilimize hızla giren Batı kökenli sözcüklere Türkçe karşılıklar bulma konusunda elimizi çabuk tutmalı, hepimiz bu işe kafa yormalıyız” dedikten sonra, “Sahi, biz bunları düşünüyoruz da TDK ne yapıyor acaba?” diye sordum. Aytekin’in yanıtı çok anlamlıydı:

“TDK mi? O biziz. ‘Biz’ derken, yazarlardan, şairlerden, gazetecilerden vb. söz ediyorum. Ne yazık ki bunlar arasında dil bilincinden ve duyarlılığından uzak olanlar öyle çok ki! Yaygınlaştırmaya çalışalım yabancı sözcüklerin Türkçe karşılıklarını. Umarım köşende bundan da söz edersin.”

Aytekin Karaçoban’la yazışmamızın ertesinde (12 Haziran 2018), bizim gazetede Fikri Sağlar’ın “Promptera Şera girdi” başlıklı yazısını gördüm.

Sözcüğü böyle yazdığımızda bir söylem karmaşasına yol açmış oluyoruz. Bunun önüne geçmek için ya Türkçe okunuşuyla “Promptıra Şera girdi” demek ya da İngilizcesini kesme imiyle ayırıp “Prompter’a” biçiminde yazmak daha doğru olur diye düşünüyorum. Yine de en doğrusu, sözcüğe Türkçe karşılık bulmaktır.

Aytekin’le söyleşirken, okurlarımızdan da bu çabaya katkı istemeyi kararlaştırdık. Şimdi sizlerin “prompter” sözcüğü için önereceğiniz Türkçe karşılıkları bekliyoruz…

•••
Cumhurbaşkanı adayları nasıl yazılmalı?

Geçenlerde bizim gazetenin editörlerinden Mustafa Kömüş arayıp sordu: “Ağabey, ‘cumhurbaşkanı’ sözcüğünü nasıl yazmamız gerekiyor?”

Dedim ki: Sözcüğü herhangi bir kimseden bağımsız olarak kullandığınızda küçük harfle başlatmalısınız. Ama “Cumhurbaşkanı Erdoğan” derken başharfler büyük olmalı.

Ardından ikinci soru geldi: “Peki, cumhurbaşkanı adayları nasıl yazılmalı?”

“Aynı yöntem uygulanmalı” dedim. “Sözgelimi ‘CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce’ kalıbındaki tüm sözcükler büyük harfle başlamalı. Çünkü bu sıfat, adayın resmi sanıdır.

Dil Derneği’nin Yazım Kılavuzu’nda (10. Baskı, Şubat 2018) bu durum şöyle açıklanıyor:

“Bir özel ada bağlı saygı sözcükleri; iş, uğraş bildiren sanlar ve takma adlar büyük harfle başlar.”

BirGün’deki arkadaşlar, cumhurbaşkanı adaylarıyla ilgili haberlerde bu kurala uyuyorlar. Ama Cumhuriyet gazetesi nedense “CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce” diye küçük harfle yazmayı yeğliyor. Gerekçesini öğrenmek isterdim doğrusu.

***

Ekmekle oynayanlar!

Ekmek, insanların en temel besin kaynağıdır; o yüzden pek çok kültürde “kutsal” sayılır. “Ekmek” ile “emek” sözcükleri arasında yakınlık vardır. Genellikle “halkın ekmeği” diye söz ederiz ondan ve halkın ekmeğiyle oynayanları ayıplarız!
Ne yazık ki ekmekler her zaman standartlara, hijyenik koşullara uygun üretilmiyor. Çoğu zaman eksik gramajlı, iyi pişmemiş ya da yanmış ekmekler bayilere dağıtılıyor. Eskiden ekmeklerin arkasında fırınların etiketleri olurdu, standart dışı ekmekleri hangi fırın üretmiş, kolayca anlardık. Ekmek savurganlığını önleme gerekçesiyle bu uygulamaya son verilince fırınlar hepten denetimsiz kaldı. Meslek odalarının ve yerel yönetimlerin işi sıkı tutmamaları yüzünden son aylarda niteliksiz ekmek üretiminde artış gözleniyor.

Notumuzu somutlamak için bir de örnek verelim: Ankara Çayyolu bölgesinin ekmeğini Hazar Ekmek Fabrikası üretiyor. Satıcılar ve tüketiciler, bu firmanın piyasaya sürdüğü niteliksiz ekmeklerden yakınıyor. Çankaya Belediyesi’ni göreve çağırıyoruz.