İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sadece ‘terör’, operasyon ve devletin bölünmez bütünlüğünü konularında ‘göz yaşartıcı’ çalışmalara imza atmıyor! Aynı zamanda, yakalananları yeniden yakalayıp müjde vermekte, devlete sızan cemaatçilere yıllar sonra operasyon yapmakla ve üzerine aldığı dosyalarla mahir.

Neredeyse her gün gündemde. ‘provokasyon’ ifadeleri ile meşhur. Ancak, çoğu zaman provokasyonun öznesi oluyor. Kendisine kamuoyu, gazeteci ve siyasetçiler tarafından anımsatılan ‘eylem’ ya da ‘eylemsizlikleri’ konusunda ise tehdit yolunu seçiyor.

MÜJDELER OLSUN!

Henüz 10 gün önce yakalanan IŞİD’ciyi müjde diye duyurdu. Mahmut Özden, Adana’da onuncu kez yakalanmış, IŞİD liderliğine terfi etmişti! Diyarbakır’daki IŞİD’ci Nihat Turan da geçen hafta 3’üncü kez yakalanıp gözaltına alındı. Zaman içinde hedeflerini ve eylem planlarını büyütmüştü.

KİM GÖREVDEYDİ?

2 gün önce, atama kararnamesinde, Soylu’nun imzası olan 31’i kaymakam, 58 mülki amire ‘FETÖ’ operasyona yapıldı. Yıllardır görevde olan bakana, iktidar-cemaat örgütlenmesi, görev tanımı hatırlatılınca iddiaları yalanlama ve sorumluluğunu gözdağı ile geçiştirme yolunu seçti.

İçişleri Bakanlığı’nın en önemli görevi toplumsal huzur ve güveni sağlamak. Şiddet, cinayet, istismar konu kapsamında. Soylu’nun kadın cinayetleri, çocuk istismarı, toplumsal şiddeti önleme ve yaptırım konularında karnesi kırıklarla dolu. ‘İlgilendiği’ ve ‘ilgilenmediği’ dosyalar fikir veriyor.


İLGİLENDİĞİ VE GÖRMEDİĞİ DOSYALAR

Siirt’te defalarca cinsel saldırıya maruz bırakılan İpek Er’i intihara sürükleyen Musa Orhan’ın tahliyesi, Soylu’nun ilgi alanındaydı. Aleyna Çakır takma adını kullanan Sema Esen, Ankara’da haziranda evinde ölü bulunmuştu. Olaydan önce 21 yaşındaki genç kadının erkek arkadaşı Ümitcan Uygun, Esen’i darp etmiş ve görüntüsünü yayımlamıştı. Esen’in adli tıp raporunda, tırnaklarında ve vajinasında, birden çok erkek dokusu ve DNA’sına rastlandı.

Bu bir cinsel saldırı ihtimaliydi! Ancak erkek arkadaşının dahi şüpheli sıfatı ile ifadesi alınmadı, DNA testine ihtiyaç duyulmadı. Esen bir gece kulübünde çalışıyordu. Dosyayı kapatma eğiliminde olan savcı, “O yolun yolcusuydu” sözlerini kullandı. Soylu bu dosyayı görmedi. Aynı 1999 doğumlu Gülcan Arslan’ın dosyası gibi!

Arslan, Diyarbakır, Hani ilçesinde, 5 kişi tarafından, muhtelif zamanlarda sistematik cinsel saldırıya maruz bırakılmıştı. Babası engelli, annesi felçli olan Arslan’a tecavüz eden akrabaları, olayı ifşa ederse, onu öldürmekle tehdit etti. Genç kadın, tüm baskı ve tehditlere rağmen savcılığa suç duyurusunda bulundu. Fakat bu kişilerin ifadeleri alınmadı. Halen tehdit edilen kadın sığınma evinde, failler ise dışarıda.
Soylu’nun göremediği dosyalara, ‘göz ucuyla' gördüklerini de eklemek lazım. Ne zaman kamuoyunda tepki çeken bir olaya el atıp takipçisi olacağına söz verse dosya rafa kalkıyor. Emsal olarak Gülistan Doku’dan söz edilebilir.

Bakan, iç kamuoyuna yönelik efelik ve gaz alma yönteminden besleniyor. Gerçek toplumsal konular ve refahı ise tali buluyor. Bu eğilimler üzerinden, iktidarın karakterini okumak ve Soylu’ya bakıp lime lime olan devlet mekanizması ile devlet içindeki klikleri görmek de mümkün.

Adli örnekler, ‘İçişleri Bakanı, istihbarat raporlarını okumuyor ya da Adalet Bakanlığı’nı takip etmiyor’ şüphesini ortaya koyuyor. Aynı şekilde ‘iktidar içindeki klikler birbirinden bilgi gizliyor ya da birbirini yanıltıyor mu?’ sorusunu da akla getiriyor.

Soylu, Türkiye’de hesap veren, beklenti karşılayan devlet ve iktidar geleneğinin bittiğini gösteren bir numune gibi. Hak aradığı için ölen avukatın ardından yeni operasyonlar için rant devşiren, gazeteciye “berduş” diyen, siyasetçiyi hedef gösterip sokak ortasında darp edilmesine yol yol açan, gazeteleri terörle ilişkilendiren Bakan, yeni Türkiye’nin tam kendisi!

Soylu, sıkışan iktidarın daha da kalınlaşacak sopası gibi. Yine de tüm ortaklarını satmakta ünlü Saray’ın eğilimlerini aklının bir köşesinde tutması şart. Çünkü herhangi bir sıkışma ya da taktik politika değişikliği, her an “Biz yapmadık Süleyman yaptı” havasının esmesine neden olabilir!