Psikiyatr Prof. Dr. Arif Verimli: Bu ülkenin vicdanı böyle bir katliamla baş edemez
"Sosyal medyada örgütlenen bir kitle var ve ne yazık ki katliam istiyor, kan dökülsün istiyorlar. Ben iyi insanların, vicdanlı insanların, güzel insanların bu katliama asla izin vermeyeceklerine inanıyorum."
Hazırlayan: Selçuk ÖZBEK
Sokakta yaşayan köpeklerin öldürülmesini içeren yasa teklifinin önümüzdeki günlerde Meclis’e gelmesi bekleniyor.
Öldürmenin çözüm olmadığına yönelik uzman uyarılarına ve halkın tepkisine rağmen kaygılar yatıştırılmış değil.
Böyle bir katliamın toplumda yaratacağı muhtemel etkileri ve katliam çağrısındaki motivasyonu Psikiyatr Prof. Dr. Arif Verimli’yle konuştuk.
∗∗∗
Hayvanlarla bağ kurmuş bir toplumuz. Cami avlularında, dükkân önlerinde, meydanlarda hemen her yerde köpek, kedi, kuş beslemek geleneğimizde var. Hayvanlara yaşam alanlarında bu kadar yer açmış bir toplum böyle bir katliamla baş edebilir mi? Bu, insanlarda ne tür etkiler yaratacaktır?
Bir kere bu konuya yaklaşımdaki “başıboş köpek sorunu” ifadesine, bu ucube isme karşı olduğumu söylemeliyim. Efendim, birkaç tane münferit olay bir sorun olarak addediliyor. Toplasan bir elin parmağını geçmeyecek bir mesele.
Bize Rumlardan geçen güzel bir kuş besleme kültürü var, eskiden her evin kuşu varmış, kedilere su verilirmiş. 19. yüzyılın İstanbul’unu Avrupa’dan gelip görenler anlatırlar, köpeklere kedilere kuşlara davranışımız onlardan ne kadar ilerideymiş. Şimdi de hayvanlara, köpeklere karşı sevgisizlik yok ama bu sorunu yaratan, meseleye sorun gibi bakanların yaklaşımı. Küçük bir kitle, sosyal medyada örgütlenmişler ve bir çözüm arayışında da değiller. Aşı döneminde de yapılmıştı böyle şeyler. Ne yazık ki bunlar katliam istiyor, kan dökülsün istiyor. O katliamı görmek istiyorlar. Oysa sorunun çözümü için dernekler, hekim birlikleri birçok öneride bulunuyor yıllardır. En başta da kısırlaştırma özellikle vurgulanıyor. Her belediyenin elini taşın altına koyması lazım. Ben iyi insanların, vicdanlı insanların, güzel insanların tabii ki bu katliama asla izin vermeyeceklerine inanıyorum. Bu ülkenin vicdanı böyle bir katliamla baş edemez. Ben geri adım atılacağını düşünüyorum.
Peki gelecek nesiller açısından bakarsak; gelecek nesiller parçası olmadıkları kötülüklerin izlerini, -doğru kelime mi seçtim bilmiyorum fakat- travmasını ne şekilde yaşarlar?
“Bir neslin diktiği ağacın gölgesinde gelecek nesiller serinler” diye muhteşem bir söz var. Yani ne yaparsak gelecek nesiller bunun etkisini yaşar ama dediğim gibi, bundan geri adım atılacağına inandığım için ileriki nesillerde bir travma yaratıp yaratmayacağına dair yorum yapmıyorum. Fakat bizim şu anda esas bir travmamız var; toplum hızlı bir şekilde ikiye ayrılıyor. Kadınların giyinişinden tutun, köpeklere ya da başka bir konuya pek çok konuda ayrışıyoruz. Türkiye’nin yaşadığı 40 yıldaki travma bu, 80’den sonraki travma bu. Değişiyoruz, farklılaşıyoruz.
Bu mesele halk sağlığıyla ilişkilendiriliyor. Siz hekim olarak ne düşünüyorsunuz?
Psikiyatrik hastalıklarda oransal olarak bir artış olmasa da 50 milyon kişinin yaşadığı Türkiye ile 90 milyon kişinin yaşadığı Türkiye’deki hastalık sayısı çok farklı. Alt alta yazdığımız zaman %1 şizofreni, %1 bipolar, %10 anksiyete, %10 organik beyin sendromları, diğerleri diye de eklersek toplumun %30’unun psikiyatrik tedaviye muhtaç olduğunu, bunların %10’unun acilen, yani toplanıp hastanelere yatırılması gerektiğini ifade edebilirim. Öte yandan uyuşturucu kullanımı çocuklar arasında bile yaygınlaşmış durumda. Öncelikle toplumun iyileştirilmeye ihtiyacı var. Konu halk sağlığıysa esasında en aciliyetli meselelerden biri bu.
Sait Faik’in meşhur Fındık hikâyesi vardır. Orada bir görevliye köpeği öldürmesi işi verilir. Hikâye bu cinayeti işleyip işlememe çatışmasında kurulur. Yasanın çıkması durumunda bu görevin verileceği kişiler açısından etkileri nasıl değerlendirilebilir?
Gerçekten inanılmaz etkileyici bir hikâyedir. Ama yasanın çıkması durumunda bizler ayaklanırız. Şiddetle değil fakat fikirsel bazda, her türlü ortamda, her türlü yasal ortamda, psikiyatristler olarak da ne yapabiliriz diye, tıp insanları olarak, veterinerler olarak neler yapılabilir diye bir araya geliriz ve bunu durdurmak için elimizden geleni yaparız.
Şiddetin böyle alenen uygulanması toplumda şiddetin normalleşmesi açısından ne tür etkilere sahiptir?
Ne yazık ki şiddet her gün, her dakika alenen uygulanıyor. Çok ciddi bir şiddet girdabında kendimizi korumaya çalışan iyi insanlarız. Ama toplumun %100’ü böyle değil tabii. Toplum bir çan eğrisi olarak değerlendirildiğinde bunun %70’i normaldir, %15’i ise toplumun ileri gelen okumuş yazmış, yazar çizer, akademisyenlerden, sanatçılardan oluşur, bunlar şiddet karşıtı tezler üretir, sanat yaparlar. Geriye ciddi manada birtakım defektleri olan, uyuşturucu kullanan, suça meyilli olan bir grup kalıyor ki bu şiddet karşıtı %85’lik toplam ses çıkarırsa bunları bastırır.
Çevreye duyarsızlığın, kadına dönük şiddetin ve çocuk istismarının daha fazla gün yüzüne çıktığı bir yozlaşmaya, sosyolojik, psikolojik bir yozlaşmaya doğru gidiyor toplum. Bireyselleşmenin, görünür olma arzusunun öne çıktığı, ahlaki, vicdani, insani ve psikolojik moral değerlerin “hadi canım” denilerek küçümsendiği bir dünyada kimden ne bekleyebiliriz? O yüzden elimizi taşın altına koymalıyız.