Türkiye’nin ruh sağlığı çalışanları felaket sonrası toplumun ruh sağlığının iyileştirilmesi için neler yapılması gerektiğini çok iyi bilir. Felaketler coğrafyasıyız. 12 Eylül işkencelerine maruz kalanlara ruhsal destek vermekle başlayan bu deneyim, 1999 Depremi’nde yetkinleşti ve sonrasında depremden sele, insan eliyle gerçekleştirilen katliamlara kadar her felaket sonrası, gönüllü ve sistemli bir ruh sağlığı müdahalesi yapmaya çalıştı.


6 Şubat Depremi sonrası da psikiyatrlar, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, psikolojik danışman ve rehberler hızla organize oldular. İlk gönüllüler salı akşamı bölgedeydiler. Biz ruh sağlığı çalışanları kamusal sorumluluğumuzun bilincindeyiz. Felaketlere müdahale etmeyi biliyoruz, hazırlıklıydık ve hemen uygulamaya da başladık. Çok kısa sürede, eğer, devlet engel çıkarmazsa, bölgede psikososyal destek merkezlerinin açıldığını, çalışma düzeninin oluşturulduğunu ve Türkiye’nin tümünden hepimizin bölgede ruh sağlığı hizmeti vermeye başladığımızı göreceksiniz. Bölge dışındaki tüm hastane ve üniversite psikiyatri bölümleri de randevusuz hizmet vereceği düzenlemeleri yaptılar. Bilgili ve deneyimliyiz, kamusal sorumluluğumuzun bilincindeyiz ve çalışmaya başladık bile.

Ama depremzedeleri ve ülkeyi iyileştirecek olan, psikiyatri disiplini değil!

Felaketler sonrası insanı, toplumu iyileştirecek olan; ne oldu, neden oldu, önlenebilir miydi, sorumluları kim/ler ve sorumlular, yaptıklarının hukuki ve siyasi bedelini ödediler mi, sorularının yanıtlarının verilebilmesidir.

Biz psikiyatrlar, insana ve onun potansiyeline inanırız. Bu inancımızın kaynağı da bilimdir. Felaketler sonrası insan ve insan gruplarının yaşantıladığı ruhsal değişim ve dönüşümü de biliriz.

Bu çapta ve dehşette bir felakette insanlar önce kısa bir süre şaşkınlık ve şok yaşarlar. İnanamama, dehşete kapılma, çaresiz hissetme kısa sürede gelişir ve bir 'otorite’nin yardımına muhtacım hissine kapılır çoğunluk. Eğer yetkin ve güvenilir bir otorite kendini gösterebilir ve yardım edebildiğini kanıtlayabilirse, çok kısa sürede beklenmedik bir disiplin ve uyum gösterir kitle. Ancak yardım eden ve düzen sağlayan güvenilir bir otorite olmadığında, hayatta kalma güdüsü yığınları bencilleştirmez tam tersine birbirine yaklaştırır. Sanılanın aksine insan insanın kurdu değil yoldaşıdır; hele felaket zamanlarında. İnsanın milyon yıllık genetik mirası “bir arada, grup içinde yaşama ve birlikte hayatta kalma” şeklinde evrimleşmiştir. Otorite boşluğunun neden olacağı karmaşa bir kaç gün bile sürmez. İnsanlar hemen ortak ideal etrafında bir araya gelirler. Ortak temel ideal, hayatta kalmadır. Bu öylesine kadim ve güçlü bir mirastır ki, yüzlerce kilometre uzaktakinin bile içini kıpır kıpır ettirir. Şimdi deprem bölgesi dışındaki insanlar, deprem bölgesindeki türdeşlerine sorumluluk hissediyorlar. Milyon yıllık bir his bu. Deprem bölgesindekiler ise hemen küçük örgütlenmeler kuruyorlar ve bir araya geliyorlar.
Evet, kötü insanlar da var, hep olmuştur. Felaketten, kargaşadan bireysel çıkar elde etmeye çabalayan, yağmaya kalkan, canını kurtardıktan sonra fırsattan yararlanıp kesesini şişirme derdine düşenler de olacaktır. Ama inanın hiç bir zaman çok küçük bir azınlıktan fazlası değillerdir.

BÜTÜNLEŞMENİN ÖNEMİ

Felaket sonrası asıl dikkat edilmesi gereken, gerçek suçluların sorumluluklarını örtbas etmek için felakete en zayıf halde yakalananları hedef gösterme çabalarıdır. Bölgedeki göçmenleri hedef gösterenler, gerçek suçluların sorumluluklarını gizlemeye çalışıyorlar, unutmayın! Kadınlara, yoksullara, yaşlılara, göçmenlere, LGBT’lere yönelik hedef göstermelere kanmayın. Yakınlarını kaybetmiş, çaresiz, aç susuz kalmış, barınacak yer bulamayanların manevi sığınma ihtiyaçlarını sömürmeye ve buradan hem suç saklama hem güç devşirme peşinde olanları ifşa edin.

Felaket sonrasında hayatta kalanların felaket öncesindeki inançlarına, politik düşüncelerine, ahlaki seçimlerine dönmelerini kimse beklemesin. Orada ve tüm ülkede yeni bir dönem başlayacak. Ülke olarak depremzedeyiz evet ama deprem bölgesindekilerle bütünleşebilirsek yaralarımızı sarabileceğiz.
Hepimizi politik seçimlerimiz ve seçimlerimizi belirleyen politik yapılar iyileştirecek. Ya özgürleştirici bir iyileşme ya da örselenmiş bir hasta olarak kalma hali.

İyileşmek mi istiyoruz, haydi politik eyleme!