Puan farkı 8 de olur 18 de

Galatasaray, Ankaragücü deplasmanında 2-1’lik sonuçla şok bir mağlubiyet aldı ve şampiyonluk yarışına yeni bir heyecan getirdi.

Galatasaray devreleri çöpe atma alışkanlığını genelde ikinci yarılarda uygulamaya geçiriyordu, fakat Ankaragücü karşısında bu sefer ilk yarıdan mesaiye başladılar. Sağda Arda-Yedlin ikilisine ilave bir önlem alan Hikmet Karaman’ın şansı solda kendisini zorlayacak hiçbir tehditle karşılaşmamasıydı. Ömer Bayram’ın formsuzluğu ve hiçbir sonuç getirmeyen hareketli/duran top ortalarına alıştık, fakat Onyekuru özelinde birkaç maçtır gözlenen bir problem var. Nijeryalı, bir açık oyuncusu olarak sarı-kırmızılı oyuncuların gönlünde taht kurmuş bir oyuncu, ancak özellikle son 4 maçta kenarda değil, ceza sahasına sızıp Mostafa Mohamed’in partneri olduğu anlarda daha fazla şans yakalayabiliyor. Tabii ki kendisi bu işi yapması için transfer edilmedi, ancak son maçlardaki tablo böyle iken Fatih Terim, onu ceza sahasında daha fazla kullanacağı bir diziliş düşünebilir. Kanatlar bu haldeyken Galatasaray’ın, iyi bir duvar olabilen Mostafa Mohamed’in üzerinden rakip defansın ortasını veya bek ülke futbolunun yeni yumuşak karnı bek-stoper arasını denemesi beklenebilirdi, ancak Fernandes, Arda ve oyunun belli bölümlerinde Emre Kılınç o kadar etkisizdi ki bu etkisizlik Mohamed’in de ilk 45 dakika boyunca hep yanlış zamanda yanlış yerde olmasına yol açtı.

İkinci yarının başında 3 değişiklik ile takımda bir silkinmeye yol açma gayesini anlıyorum, fakat kenara alınması gereken sanki Emre değil Fernandes olmalıydı. Ancak bireysel performanslardan farklı olarak ortada daha büyük bir problem var. 3 sezondur elinde yeterli bir kadro olmadığı söylenen (bu ülkede, elinden sırasıyla Süper Lig tarihinin en golcü iki yabancısı geçen teknik adam için, “elinde iyi bir forvet yok” deniyordu) ve hatta basın toplantılarında bu konuda yönetimine mesajlar yollayan bir teknik adamın, istediği transferler yapıldığında (memnuniyetini kendisi de belirtmişken) neden hala sahada net bir felsefe ve taktik kırıntısı sergileyen bir takım yaratamadığı sorgulanmalı. Galatasaray Kadıköy deplasmanında başlama vuruşu yapıldığından beri 450 dakika oynadı ve bu 450 dakikada, Alanyaspor maçının ilk 20 dakikası hariç hiçbir zaman oyuna tam anlamıyla hakim olamadı, hatta Alanyaspor ve Fenerbahçe maçlarının ikinci 45 dakikalarında nerede ise kalenin önüne otobüs çekecek noktaya geldi. Ama muhtemelen camia buna odaklanmak yerine, bu maçı Halil Umut Meler üzerinden okuyacak, hafta içinde Mustafa Cengiz yine GS TV’de esip gürleyecek, ama mesela Mostafa Mohamed o kartı gördüğünde neden lig sonuncusu Ankaragücü’ne karşı 2-0 mağlup durumda olunduğunu ve 2021 içindeki vasat form grafiğini sorgulamayacak. Elbette bu kaos kültürü ve özeleştiri eksikliğiyle, sürekli hatayı bir kısım “dış güçlerde” aramakla içeride bir yerlere gelebiliyorsunuz. Belki Galatasaray da gelecek ve sezonu sonu şampiyon olacak. Ancak sınırdan dışarı kafanızı çıkardığınızda, ortada hayali dış güçler falan olmuyor ve tüm defolarınız ortaya çıkıyor. Vasat İskoçya Ligi’nin yeniden yapılanan Rangers’ı sizi evinize gönderiyor, siz de sene boyunca “İskoçya Ligi’nde mağlubiyeti yok” diye övünüyorsunuz.