Pudra şekeri

SERVAN ALTIKANAT

Zücaciye dükkânına giren fil gibi, ülkeyi darma duman eden Erdoğan’ın iktidarının sonu yaklaşıyor.

Her geçen gün daha da kabalaşan, otoriterleşen, keyfileşen ve saldırganlaşan bir Erdoğan var karşımızda. Düşündüğü, dert ettiği tek husus, kendi siyasi ömrünü uzatmak olan, bu uğurda; yalanlara, iftiralara, dalaverelere, kanunsuzluklara, din istismarına başvurmayı mubah gören bir Erdoğan…

Kendisini her şeyin en doğrusunu bilen bir ‘üstün varlık’ olarak gören, parlamentoyu, yargıyı , ekonomiyi, Dışişleri’ni, tüm devlet kurumlarını idare eden, her şeyi tayin eden ve belirleyen Erdoğan’ın ülkesinde; Erdoğan’ı eleştirmek, sorgulamak, uyarmak, desteklememek; yurt satkınlığıdır, casusluktur, küstahlıktır, hadsizliktir… Herkes ona biat etmelidir.

Mademki millet tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanı'dır; o halde, kendi konforu için saray da yaptırabilir, uçaklar da alabilir. ‘Aziz milleti’ pazar artıklarıyla beslenirken, o, sonu gelmeyen araç konvoyu ile caddelerde boy gösterebilir.

Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, kadın-erkek eşitliği, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı; hepsi kâğıtların üzerinde yazılı olan ve sadece zamanı geldiğinde ‘kullanılabilecek’ mefhumlardır.

Erdoğan’ın ülkesinde, kadınsanız, ritmik olarak zıplamanız bile ‘özgürlük’ kapsamında değerlendirilmez.

Bir gece yarısı evinize gelebilirler. Fakat kahve içmeye değil, gözaltına almaya... Bazen sabahın köründe de gelebilirler, hiç belli olmaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bile olsanız, fark etmez. Meclis’in lavabosundan, abdestinizi almanıza, üstünüzü, ayakkabınızı giymeye bile müsaade etmeden alırlar sizi.

Burası, Erdoğan’ın yönettiği bir ülkedir. Bu ülkede, kararları bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi’nin kararları uygulanmayabilir, beynelmilel sözleşmelerden doğan yükümlülükler göz ardı edilebilir, dükkânı kapalı olan esnaf, okulları kapalı olan ‘tabletsiz’ ve ‘internetsiz’ çocuklar göz ardı edilebilir, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve özerkliği göz ardı edilebilir, şeffaflık ve liyakat göz ardı edilebilir...

Erdoğan’ın ülkesinde; Meclis’in ikinci büyük partisinin liderine hakaret ve tehdit savuran, Erdoğan’ın iktidar ortağının ‘değerli ülküdaşım’ diyerek sahip çıktığı mafya liderinin sahip olduğu özgürlük, kapısına kelepçe vurulan Boğaziçi Üniversitesi’nin öğrencilerinin sahip olmadığı bir özgürlüktür. Mafya lideri ‘değerli’, Türkiye’nin en zeki öğrencileri ise ‘terörist’tir. Tıpkı İBB’den alınıp bir vakfa devredilen Gezi Parkı’nda; çadır kuran, dans eden, şarkı söyleyen protestocu gençler gibi ‘terörist’tir. Sadece onlar değil. Kimi avukat, tabip, mebus, gazeteci kimseler de ‘terörist’tir.

Erdoğan’ın ülkesinde ‘yerli’ler ve ‘milli’ler el üstünde tutulur. Öyle ki, Metin Akpınar ve Müjdat Gezen gibi, milletin senelerce ekranda büyük bir hayranlıkla izlediği, yaşını başını almış ‘yerli’ sanatçılar adliye kapılarında süründürülür.

Yine bu ülkede ‘tutarlılık’ yoktur. Bir gün Dolmabahçe’de bir masada HDP’lilerle oturulur; öteki gün, onlara kapatma davası açtırılır. Bir gün, “Binali Yıldırım mı, Sisi mi?” diye sorulur; öteki gün, Sisi ile ilişkiler düzeltilmeye çalışılır. Gün gelir, kadını merkeze alan bir sözleşmeye imza atılır; gün gelir, o ilk imzacısı olunan sözleşme feshedilir. Nasıl ki, “Kopenhag kriterleri Ankara kriterleri yapılıp” yola devam edildiyse, aynı şekilde, İstanbul Sözleşmesi feshedilip Ankara Sözleşmesi’yle yola devam edilir.

Burası, Erdoğan’ın yönettiği bir ülkedir. Bu ülkede, dünya üzerinde emsali olmayan ‘mükemmel ötesi’ bir rejim vardır. Bu rejimde, gece yarısı sürprizleri vardır. Erdoğan, kafasına estiğinde, canı sıkıldığında, Merkez Bankası’nın başkanını değiştirir. Erken uyuyanlarımız, bu önemli gelişmeden sabahleyin uyandıklarında muttali olurlar.

Yine gece yarısı, bir üniversiteye, o üniversiteyi oluşturan bileşenleri muhatap alıp kanaatlerini almaya tenezzül etmeden rektör atanabilir, o üniversiteye gerekirse fakülte de açılabilir.

Erdoğan’ın ülkesinde, Erdoğan’ın partisinin yandaşları özgürlük, rahatlık ve bolluk içinde yaşarlar. Bir elleri yağda, diğer elleri baldadır. Ayrıca lüks arabalarında burunlarından ‘pudra şekeri’ çekecek kadar keyiflerine düşkündürler, fantezilerini ihmal etmezler.

Erdoğan’ın ülkesinde, sokak ortasında siyasetçi veya gazeteci dövenler cezasız kalır… Ama seneler evvel atılan tweetler bile, dudak uçuklatıcı bir cezaya çarptırılmaya sebep teşkil edebilir. Zira adalet yoktur. “Bırakın yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun!” denilen adalet, ne vahim ki, sadece kadınların adıdır.

‘Lebaleb’ dolu olan bir AKP kongresindeyseniz eğer, ister maskesiz olun, ister sosyal mesafe kuralına uymayın, ceza yemezsiniz. Ama sokakta maskesiz bir emekçiyseniz, bir simitçiyseniz, gözünüzün yaşına bakılmaksızın ceza yersiniz Erdoğan’ın ülkesinde...

Uzaya gitmeyi hedefleyen Erdoğan’ın ülkesi, güllük gülistanlıktır. Lakin Rıfat Ilgaz’ın dediği gibi, “Güllerin dikeni çoktur.”