Basının iki temel görevi, haberleriyle kamu adına her tür iktidarı denetlemek ve gerçeğe ulaşmak için her türlü görüş ve sesin kamuya ulaşmasını sağlamaktır. Bu görevlerden biri sınırlamaya uğrarsa ülkede basın ve ifade özgürlüğü, dolayısıyla demokrasiden söz etmek imkânsız hale gelir. Bugün gazetelere, haber ajanslarına, televizyon ve internet sitelerine getirilen sansür, kısıtlama ve baskılar özgür medyanın işlevini hedef almaktadır.

Ümit Alan, Saray’dan Saray’a Türkiye’de Gazetecilik Masalı’nda gazeteciliğimizdeki devlet ya da iktidar vesayetinin, gazetecilikle yaşıt olduğunu yazdı: “İlk gazetesi devlet eliyle kurulan, ilk özel gazetesi de devlet desteğiyle yürüyen, ilk bağımsız gazetesi de aynı zamanda devlet memurluğu yapan bir idealist tarafından çıkarılan bir ülkeyiz.”

Yaklaşık 200 yıl sonra Anadolu Ajansı, Ajans Haber Türk, Ankara Haber Ajansı, Cihan Haber Ajansı ve İhlas Haber Ajansı, dönemin başbakanı Erdoğan’ın medya kuruluşu sahipleri ve yöneticileriyle yaptığı toplantının ardından 21 Ekim 2011’de ortak bir deklarasyon yayımlayarak, “yetkili mercilerin yasaklarına uyacaklarını” açıkladı.

Bundan dört yıl sonra, Temmuz 2015’te, yöneticileri telefonlar aranarak sansürlenemeyen 90’a yakın muhalif haber sitesi TİB kararı ve mahkeme onayıyla kapatıldı. Eski basından sorumlu bakan ve hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın “Özgür Gündem ve Evrensel’in de içinde olduğu, diğerlerini saymayayım birçok gazete… Bunlar suç makinesi” sözlerinin ardından.

Memleketin faşizm tarihi, sansürün tarihine denk. Ve faşizm uygulamalarının görünür olduğu her dönemde olduğu gibi şimdi de, ölümlerin durdurulması da duyurulması da engelleniyor. (Yani, devletin sebep olduğu ölümlerin.)

Dolayısıyla 90’a yakın internet sitesinin kapatılmasını da bu “konjonktür”de normal karşıladık. Teknoloji bunca ilerlemeden evvel de gazeteler toplatılır, olmadı bombalanırdı.

Çünkü savaş, hamaset gerektirir. Bu hamaseti yaymak için de uygun ortam ve iletişim araçları. İletişim araçlarını doğru yöneten, (hazır) bir toplumu savaşa gönderebilir.

İçinde bulunduğumuz bu durumu anlamak, analiz etmek için de genel mantık, tarihi bilgi ve siyasi perspektifin yanı sıra ve en önemlisi bilgiye ihtiyacımız var. Doğru ve gerçek bilgiye. Kastım sadece gazetelerden ulaştığımız bilgiler değil tabii ama gündelik hayatın ve olayların bilgisi, bizi içinde bulunduğumuz yoğun karanlıktan bir nebze de olsa çıkarabilir.

Ve devlet puslu havayı sever.

Bu yüzden sansüre karşı çıkış, sadece ifade özgürlüğü değil halkın haber alma hakkı üzerinden kurulmalı. Organize kötülüğe organize şekilde karşı çıkılmalı. Muhteşem para cezaları, bitmeyen kapatma davaları ve hapiste sayısız günler pahasına.

Zaten gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.

Ve malum, Can Dündar’ın bile örgüt bağlantılı bir yargılamanın sanığı olduğu memlekette, hiçbir gazeteci sadece muhalif basının sansürlendiğini düşünüp kendini güvende hissetmemelidir.