Suriye iç savaşı uzun zaman önce yerel kuvvetlerin aktörü olduğu bir çatışma olmaktan çıktı. Suriye, yabancı ülkelerin birbirleriyle karşı karşıya geldiği, vekalet savaşlarının yapıldığı, güçlerini ve etkilerini test ettiği bir arenaya döndü.

Putin Suriye’de nasıl galip geldi?

Patrick Cockburn

Ateşkesler nadiren iyi bir karşılık bulur. Eğer şiddetin bitmesine ya da krizin sönümlenmesine yararsa medya hemen sıkılır ve ilgisini kaybeder. Ama eğer çatışma sürerse, ateşkesin aktörleri ya hiçbir zaman ölümlerin bitmesini amaçlamayan ya da bunu başaramayan kalpsiz ikiyüzlüler olmakla suçlanır.


Uzmanlar Putin ve Erdoğan’ın pazartesi Sochi’de, Esad’ın İdlib’deki muhaliflere olası saldırısını önleme konusunda anlaşmasına kuşkuyla bakıyor. İdlib, son iki senede Halep, Şam ve Deraa’dan silinen muhaliflerin son kalesi durumunda.

Anlaşma konusundaki şüpheler anlaşılabilir çünkü eğer uygulanırsa İdlib’deki Esad karşıtı gruplar askeri olarak etkisiz hale getirilecek. Rusya ve Türkiye tarafından kontrol edilen, radikal gruplardan arındırılmış, tank ve havan topu gibi ağır silahların bulundurulamayacağı, silahsızlandırılmış bir bölge haline dönecek. Muhalifler, Hama, Halep ve Latakia gibi rejimin elindeki şehirlerle bağlantı yolu olan İdlib’deki iki ana yolun kontrolünü kaybedecek.

Suriye’deki tüm tarafların uzlaşmaya yönlendirilmesinin arkasındaki emperyalist özgüvenin altını çizmek gerek. Bu istendiği şekliyle başarılamayabilir çünkü Hayat Tahrir el Şam gibi El Kaide grupların ellerindeki askeri güçten bu kadar gönüllü vazgeçeceğini öngörmek zor geliyor. Suriye hükümeti anlaşmaya uyacağını söyledi ancak uzun süreçte, muhaliflerin elindeki diğer şehirlerde olduğu gibi İdlib’i de parça parça ele geçirebilme hesabı yapıyor olabilirler.

Anlaşmayla ilgili en ilginç kısımsa detaylardan çok Suriye’deki, bölgedeki hatta dünyadaki güç dengeleri hakkında ne söylediği. Durum hassas görülebilir, ancak o zaman Charles de Gaulle’in ünlü sözü haklı çıkıyor: “Anlaşmalar güller ve genç kızlar gibidir, ikisinin de vakti vardır.” Erdoğan Putin anlaşmasının uygulaması sorunlu olabilir ve karı geçici olabilir fakat eğer İdlib’de daha az Suriyeli kanı dökülmesine yarayacaksa amacını yerine getirmiş olur.

Suriye iç savaşı uzun zaman önce yerel kuvvetlerin aktörü olduğu bir çatışma olmaktan çıktı. Suriye, yabancı ülkelerin birbirleriyle karşı karşıya geldiği, vekalet savaşlarının yapıldığı, güçlerini ve etkilerini test ettiği bir arenaya döndü.
Savaştan çıkan en önemli uluslar arası netice, Rusya’nın tekrardan bir süper güç haline gelmesi oldu. Moskova, Esad’ın önce 2011’deki halk ayaklanmasına karşı iktidarını korumasına, sonrasında da 2015’de askeri müdahaleyle kesin zaferini ilan etmesine yardımcı oldu. Bir Arap diplomat, Amerikalı bir generale Suriye’deki savaşla Kaddafi’nin devrilmesi arasındaki farkın ne olduğunu sorduğunda, general tek bir kelimeyle cevap verdi: Rusya.

Şu an hatırlaması zor, NATO Libya’da rejimi değiştirirken, Rusya batıda herkes için tehdit oluşturabilecek agresif, talancı bir güç olarak marjinalize ediliyordu.

Rusya ise gerçekte her zaman göründüğünden daha güçlüydü çünkü Sovyetler Birliği’nin 1991’deki dağılışından önce olduğu gibi hala tüm dünyayı yok edebilecek bir nükleer süper güçtü. Bu kadar büyük bir gerçeği unutmak zor olmalıydı, ancak siyasetçiler ve yorumcular hiç endişe etmeden Rusya’yı izole etmeyi, kolayca görmezden gelinebilirmiş gibi davranmayı öneriyorlardı.

Rusya’nın süper güç olarak geri dönüşü kaçınılmazdı ancak başarılı bir fırsatçılıkla ve rakiplerinin saçma hatalarıyla bu süreç hızlandı. Esad her zaman için göründüğünden daha güçlüydü. Christopher Phillips’in Suriye Savaşı; Ortadoğu’da Uluslararası Rekabet kitabına göre (Suriye’yle ilgilenen herkesin kuması gereken bir kitap) şansının tükendiği Temmuz 2011’de bile, Şam’daki Britanya elçiliğinin hesaplarına göre Esad nüfusun yüzde 30-40’ının desteğine sahipti. Esad’ın gitmek zorunda olduğunu ifade eden uzman yorumları başarısız oldu. Fransız elçi Eric Chevallier de rejim değişiminin ne kadar yakın olduğuna ilişkin şüphelerini dile getirdiğinde, Paris’teki üstlerinden azar yedi: “Beşar Esad düşmeli ve düşecek.”

Böyle bir hüsnükuruntu ve gerçekten uzaklaşma hali bugün de etkisini sürdürüyor. Washington, Paris ve Londra’nın yanlış hesapları, Putin’e Rus devletinin gücünü yeniden idame edebilmesi için en ideal siyasi alanı yarattı. Türkiye ve Rusya arasında geçen Pazartesi imzalanan, İdlib bölgesinin geleceğini karara bağlayan anlaşma, Rusya’nın Suriye’de aldığı galibiyetin çapının bir göstergesi. Putin, NATO’nun ikinci büyük askeri gücü Türkiye ile, ABD ya da herhangi bir NATO üyesi ülkeyi herhangi bir şekilde dahil etmeden ikili bir anlaşma imzalayabiliyor.

Anlaşma Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki askeri yığınağını arttırabileceğini, ancak bunun için Moskova’nın onayına ihtiyacı olduğu anlamına geliyor. Türkiye’nin önceliği Suriye’de ABD korumasında bir Kürt devletinin kurulmasına engel olmak, bunun için de Rusya’nın desteğine ihtiyacı var. Türkiye’nin Afrin’i işgal edebilmesi ve ele geçirebilmesi, ancak bölgeyi koruyan Rus Hava Kuvvetlerinin çekilmesiyle mümkün olmuştu.

Kuzey Kore’de olduğu gibi, Trump’ın iç güdüleri Washington’ın uluslararası ilişkiler bürosundan ve onun diğer ülkelerdeki benzerlerinden daha kesin olabilir. ABD’nin öncülüğünde gerçekleşen Suriye ve Irak işgallerinden alınması gereken en büyük dersi, her iki ülkede de ortalığı karıştırmanın Batı’nın yararına olmadığını almamış olabilirler. Tersine, halen daha Kuzey Suriye’de Amerikan askeri varlığının sürmesinin Esad’ı zayıflatacağını, alacağı her galibiyetin kendisine pahalıya patlayacağını düşünüyorlar.

Ancak 2011’den beri olan biten her şey tersini işaret ediyor: Esad’ı zayıflatmaya çalışmak, onu Moskova ve Tahran’a daha da bağımlı hale getiriyor. Daha fazla Suriyelinin ölmesine, sakatlamasına ya da mülteci olmasına ve El Kaide benzeri yapılara alan sağlamasına sebep oluyor.

Ortadoğu’nun kuzeyindeki Rus hegemonyası fırsatlara açık bir durum yaratıyor, ancak başka bir süreçle de kuvvetlendiriliyor. Trump henüz bir savaş başlatmamış olabilir, ancak Amerikan politikasındaki belirsizlik dünyadaki birçok ülkeyi Rusya ile iyi ilişkiler kurmaya itiyor çünkü ABD’ye daha ne kadar bel bağlayacaklarından emin değiller. Putin önüne gelen bu fırsatlardan her seferinde yararlanamayabilir ancak şu ana kadar şaşırtıcı biçimde başarılı gözüküyor.

Counterpunch sitesinden çeviren Yusuf Tuna Koç