O okullarda öğretilen değerlerden ne kadar uzaklaştığımıza dair çarpıcı fotoğraflar ortaya koyan bir seçimin tartışmaları sürerken, Köy Enstitüleri’nin 79’unca yaş günü kutlandı dün. Çok Köy Enstitülü öğretmen tanıdım… Elleri öpülesi o öğretmenlerin hepsi bilimin yol göstericiliğine inanmanın, kanaatkarlığın, mütevazılığın, yoktan var etmeyi bilmenin, vatanı ve milleti kendilerinden önce düşünmenin, israftan ve gösterişten uzaklığın birer canlı […]

O okullarda öğretilen değerlerden ne kadar uzaklaştığımıza dair çarpıcı fotoğraflar ortaya koyan bir seçimin tartışmaları sürerken, Köy Enstitüleri’nin 79’unca yaş günü kutlandı dün.

Çok Köy Enstitülü öğretmen tanıdım… Elleri öpülesi o öğretmenlerin hepsi bilimin yol göstericiliğine inanmanın, kanaatkarlığın, mütevazılığın, yoktan var etmeyi bilmenin, vatanı ve milleti kendilerinden önce düşünmenin, israftan ve gösterişten uzaklığın birer canlı örnekleriydi. Yaşadıkları hayatla ve yaptıklarıyla da örnektiler öğrencilerine.

Öğrencilerinden öğrenmekten ancak mutlu olan, yetiştirdiklerinin kendilerini geçmesinden yalnızca gurur duyan öğretmenlerdi…

Muhtarın okulun bir odasına serdiği yer yatağında yatarak, geceleri gaz lambasında okuyarak, köylünün getirdiği bir tas çorba ile karınlarını doyurarak ve en çok kız çocuklarını okula göndermeye direnenlerle mücadele ederek, memleketin en ücra köşelerine güçleri yettiğince aydınlığı taşıdılar.

Van’ın Tuşba’sı da o ücra köşelerden biriydi mutlaka. Oradan da gelip geçen Köy Enstitülü öğretmenler olmuştur herhalde!

Tuşba seçiminde kendisine 10 bin oy fark atarak birinci olan öğrencisi HDP adayı Ayşe Minaz yerine mazbata almayı kabul edip belediye başkanlığı koltuğuna oturan “ilkokul öğretmeni” AKP’li Salih Akman’ın o öğretmenlerden biri olmadığına eminim. Olamaz!

Köy Enstitülü öğretmenler kendilerine öğreten öğrencilerinin olmasından gurur duyarlardı; ancak Salih Hoca’nın ilkokulda öğrencisi olan Ayşe’den aldığı dersi herhangi bir Köy Enstitülü alsaydı, oracıkta yerin dibine girerdi!

Bir öğrencisinden; “10 bin oy gibi bir fark attık. Bir irade gaspı var. O irade gaspı da ne yazık ki bana eğitimi öğreten, hırsızlık yapmamayı öğreten, hak hukuk adalet, arkadaşının saçını dahi çekmenin kötü bir şey olduğunu öğreten bir eğitimci eliyle yapılıyor. Salih Hocam sen ilkokulda bana, arkadaşının kalemini silgisini çalmamayı öğrettin değil mi? Ama sen sistem içinde büyük bir hırsız olmuşsun da haberin yok”, dersini almaya hiçbir Köy Enstitülü öğretmenin kalbi dayanmazdı!

Kabul etmekte zorlansa da, İstanbul’da da seçimi kaybettiği belli olan AKP, bu duruma düştüyse, asıl neden kendisinin “hukuk tanımaz miras yedi” halleridir. Debdebenin, lüksün, kibrin, hoyratlığın ve kanun tanımazlığın hiçbir halkın vicdanında karşılığı yoktur.

Erdoğan, seçim öncesi, Diyarbakır mitinginde meydanda toplananlara; şehrin o zamana kadar görmediği hizmeti atadıkları ve adayları olan kayyım sayesinde gördüklerini, kayyımın verdiği hizmetler sayesinde “adeta İstanbul’a örnek bir Diyarbakır” olduğunu anlatıyordu.   

“Elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin” diye sordu meydandakilere; “Diyarbakır, terör örgütünün emrindeki militanlar döneminde mi hizmet gördü, yoksa şu anda bizim de adayımız olan kayyum döneminde mi hizmet gördü?”

Şimdi, AKP’nin aday yaptığı kayyım başkanın kendisi için döşediği makam odasını, banyosunu gören Diyarbakırlılar, elleri vicdanlarında, neye hizmet edildiğini anlamışlardır. Öyle bir oda ve banyo ki, Marie Antoinette’in saray odası, banyosu yanında mütevazı kalır!

İşsizlik rakamları rekor kırar, memleket ekonomik kriz içinde çırpınırken, Ahlat’a yeni saray yaptırmakla, Diyarbakır kayyımının kendisine yaptırdığı saray odasının hiç farkı yok.

Yazının başlığı olan “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” sözünü Marie Antoinette’in söyleyip söylemediğine dair rivayet değişse de; tarihte debdebe içinde yaşayıp halka tepeden bakanların vicdanlardaki yeri hiç değişmedi.

31 Mart; AKP’nin kendi seçmenlerinin vicdanlarındaki yerinin dahi değişmeye başlamasının sonucudur!