Geçen yıl 19 Kasım’da bu köşede yayımlanan “Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde…” adlı yazıda, iktidarın içeride ve dışarıdaki sıkışmışlık halinden ve bunu aşmak için Atatürkçülüğe, milliliğe, antiemperyalizme sarılmasından söz ettikten sonra şöyle demiştik:

“Şimdi buna bir de Afrin ya da Kandil’e yönelik bir operasyonun eklenmesi, ‘milli birlik beraberlik’ dalgasının daha da yükseltilmesi ve toplumun bir kez daha milliyetçilik üzerinden hizaya getirilmesi şaşırtıcı olmayacaktır, iç ve dış tıkanıklığın, meşruiyet ve yönetememe krizinin ‘normal’ yöntemlerle aşılamadığı durumlarda, olağanüstü yöntemleri devreye sokmak siyasetin temel kurallarından biridir çünkü ve konjonktür de bunun için uygundur.”

Afrin’e yönelik bir operasyonun kamuoyunun gündemine giderek daha yoğun bir şekilde taşınmaya başlandığı 2018’in ilk günlerinde, tam tarih vermek gerekirse 8 Ocak’ta, Devlet Bahçeli bir açıklama yaparak şöyle dedi:

“MHP Cumhurbaşkanlığı adayı göstermeyecektir, MHP’nin genel başkanı Cumhurbaşkanı adayı olmayacaktır. İttifak olursa ittifakla, ittifak olmazsa kendi partisi olarak seçime girer. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Yenikapı ruhu ile hareket eder, Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleme kararı alır.”

Erdoğan kendisine uzatılan zeytin dalını gecikmeksizin kabul etti ve bunu ertesi günkü Meclis grup toplantısında şöyle duyurdu:

“Ben Sayın Bahçeli’nin dün yaptığı açıklamayı çok önemli görüyorum. Destek kararı için şahsım, partim ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. 2019 seçiminin yerli ve milli olanlarla, ipi başka mahfillerin elinde bulunanlar arasında geçeceği açıktır. Hayırlı olan işte yavaş davranmamak lazım. Bahçeli’yi davet ettim, yanıt bekliyorum.”

İki isim hemen ertesi gün bir araya geldi ve AKP-MHP ittifakı üzerinde anlaşıldı, ittifakın teknik meselelerinin halledilmesi için bir komisyon kurulması kararı alındı ve o komisyon da çalışmalarını geçtiğimiz haftasonu itibariyle tamamladı. Pazar günü tekrar bir araya gelen ikili son bir kez daha görüştüler ve ittifak için yapılacak kanuni düzenlemenin, bugün, yani çarşamba günü Meclis’e getirilmesi için anlaştılar.

Bahçeli’nin açıklaması 8 Ocak’ta yapıldı, Erdoğan’ın teklifi kabulü 9 Ocak’ta söz konusu oldu, iki ismin bir araya gelmesi 10 Ocak’ta gerçekleşti, ittifak komisyonu 11 Ocak’ta kuruldu, ilk toplantısını ise 18 Ocak’ta yaptı.

Peki bu ittifak sürecine eşlik eden diğer süreç neydi? Erdoğan 13 Ocak’ta Elazığ’da “1 haftaya kalmaz ne yapacağımızı görecekler” derken, 14’ünde Tokat’ta “Operasyonumuzu Afrin’le devam ettireceğiz” dedi. 15 Ocak’ta ise Kazan’da “TSK en kısa sürede Afrin ve Münbiç meselesini halledecektir” şeklinde konuştu. Tüm bu konuşmalardan sonra, 20 Ocak 2018’de Zeytin Dalı Operasyonu başladı.

AKP ile MHP arasında kurulan ittifakın ülkeyi yerlilik ve millilik söylemi üzerinden seçime götüreceği, toplumsal kutuplaşmayı yerli ve milli olanlarla gayri milliler ve dış güçlerin hizmetinde olanlar şeklinde kurgulayacağı, zaten uzunca bir süredir dost-düşman ikiliği üzerinden yürütülen siyasetin bu ittifakla ve seçim sathı mailine girilmesiyle birlikte derinleşeceği görülebiliyordu. Ancak bu siyasetin ete kemiğe bürünmesi, somutlaşması gerekiyordu. İşte bunun için yerli ve milli ittifak, kendisine yerli ve milli bir savaş buldu ve Zeytin Dalı Operasyonu’nu başlattı.

Böylece hem iktidarı sıkıştıran sayısız hadise, örneğin Sarraf meselesi, Man Adası belgeleri, ekonomik krizin ayak sesleri, geçim sıkıntısı unutturulacak, hem iktidar alternatifi olabilecek Gül ya da Akşener gibi isimlerin önü şimdiden kesilmiş olacak, hem AKP tabanı ile MHP tabanını Rabia ve Bozkurt işaretinde, yani Türk-İslam sentezinde birleştirmek mümkün olacak, hem HDP’nin kriminalize edilmesi devam edecek, hem de olanca aymazlığıyla “biz de yerli ve milliyiz” diye çırpınan CHP gayri milli cepheye yerleştirilebilecekti.

Nihayet ağızdaki baklayı Abdülkadir Selvi çıkarttı. Nasıl ki 10 Ekim Ankara Katliamı’ndan sonra dönemin Başbakanı “Bu hadiseden sonra oylarımız arttı” demişse, Selvi de pazartesi günkü yazısında, son anketlere göre “AKP’ye oy veririm” diyenlerin oranının % 55’lere yükseldiğini ve MHP’nin de barajı geçtiğini iddia etti. Aynı gün Afrin’den gelen bir görüntü ise tüm bu olan bitene dair muazzam bir sembolizm içeriyordu: Zırhlı aracın üzerindeki bir asker, bir eliyle Rabia bir eliyle bozkurt işareti yaparak poz veriyordu.

Peki tüm bunlar olurken, tüm bunlar hepimizin gözleri önünde gerçekleşirken muhalefet ne yapıyordu? Sanıyorum ki bu soruyu en çok yıllar sonra bugünleri inceleyen araştırmacılar, tarihçiler, siyaset bilimciler soracaklar ve tam da siyaseti dizayn için başlatılmış bir operasyonla ilgili olarak “operasyonu siyasete alet etmeyin”den başka tek kelimelik siyaset üretilememesine bakarak şaşkınlık ve hayretle “hiçbir şey” yanıtını verecekler.