Gustav Lambert Radbruch, 21 Kasım 1878’de tanınmış bir tüccar olan Heinrich Radbruch ve karısı Emma’nın üçüncü ve son çocuğu olarak Lübeck’te dünyaya gelmiştir. Babasının önerisine uyarak Münih, Leipzig ve Berlin’de 1895-1900 yılları arasında hukuk eğitimini tamamlamıştır. 1904-1910 arası Manheim’de dersler veren Radbruch, 1910-1914 arası Heidelberg’te çalışmıştır.

Radbruch 1. Dünya Savaşı’nda, gönüllü olarak askere yazılmış, 1918’de Alman Sosyal Demokrat Partisi’ne (SPD) katılarak aktif politikaya girmiştir. 1920’de Kiel Üniversitesi’nde çalışmakta iken çıkan isyanda işçilerin safında yer aldığından parti içinde ünü artmış, 1922-26 yılları arasında Weimar Cumhuriyeti’nde Adalet Bakanı sıfatıyla iki dönem görev yapmıştır. Radbruch bu dönem Alman Ceza Kanunu ve ceza hukuku reformuna katkıda bulunmuştur. Daha sonra akademik hayatı tercih eden Radbruch, bakanlıktan ve meclisten ayrılarak Heidelberg’e geri dönmüştür. Hitler’in iktidara geldiği 1933’te “siyasi olarak güvenilmez” ilan edilen Radbruch, ülkesini terk etmek zorunda kalmış, bu zorunlu ayrılık ancak 1945’te, Nazi rejiminin sona ermesinin ardından üniversitedeki kürsüsüne geri dönmesiyle son bulmuştur (Sevtap Metin, Altan Heper, Tekin Yay., 2015).

20. yüzyıl hukuk felsefesinin etkin ve kendi adıyla anılan ünlü formülünde Radbruch, hukuksuz rejimlerin alt edilmesinin yöntemini ortaya koymuştur. Radbruch’a göre, adaletten ayrılmak tahammül edilemez bir düzeye eriştiğinde, yasa adalet karşısında geri çekilir ve hukuki geçerliliğini yitirir. Adaletin özü olan eşitliğe teşebbüs dahi edilmeyip, düzenlenmesi esnasında adaletin bilinçli olarak reddedildiği yasa, adalete aykırı olmakla kalmayıp, hukukun doğasından da tamamen yoksundur. İnsanlara, aşağı insan (Untermensch) olarak muamele eden ve insan haklarını yadsıyan yasalarda hukuk karakteri bulunmaz. Böyle bir yasanın ağır sonuçlarının telafisi veya yapıcı veya uygulayıcılarının yargılanması açısından zamanaşımı söz konusu olmayacaktır.

Radbruch, insanlıkdışı nitelikteki pozitif yasayı uygulayan yargıçların durumunu da ele almıştır. Eşitsiz bir hukuku uygulayan yargıçların cezai/hukuki sorumluluğu gündeme gelebilecektir. Bu kapsamda cellatların dahi sorumluluktan kaçması mümkün değildir. Nazi mahkemeleri, her eleştirel düşünceye -başta ölüm cezası tayini olmak üzere- baskı getirmenin aracı olarak kullanılmıştır. Alman yargıçları, Nazi hukukuna karşı gelselerdi yaşamlarının tehlikeye gireceğine işaret ederek Ceza Kanunu’nun 54. maddesindeki ıztırar haline sığınmışlarsa da Radbruch, yargıcın ethosunun kendi yaşamı söz konusu olsa dahi adalete yönelmek olduğunu söylemiştir.

Radbruch’a göre, “emir, emirdir ve yasa, yasadır” maksimi aracılığıyla Nasyonal Sosyalizm kendine tabi olanları, askerleri ve hukukçuları saygıyla bağlamanın çaresini bulmuştu. Emir, emirdir maksimi hiçbir zaman sınırsız varolmamıştır. Askerlerin emre itaat yükümlülüğü, suç işleme amacına yönelik emirler söz konusu olduğunda sona ermekteydi (Alman Askeri Ceza Kanunu, m. 47, Türk Anayasası m. 137/2, Türk Ceza Kanunu m. 24/3). Buna karşılık yasa, yasadır maksimi, hiçbir sınırlamaya tabi değildi. Bu maksim, Alman hukuk düşünürleri üzerinde itirazsız kabul görmekteydi. Hitler, kötülük dolu tüm suçlarını bu maksim sayesinde hayata geçirmiştir.

Üçüncü Reich olarak bilinen Nazi rejiminin ceza hukuku yoluyla tasfiyesinde “Radbruch Formülü” etkin olarak kullanılmıştır. 1941 Alman Irksal Vatandaşlık Kanunu gereğince Alman yurttaşlığını kaybeden kişilerin açtığı davalarda Alman Federal Anayasa Mahkemesi 1968 yılında verdiği kararında Radbruch formülünü uygulamış, daha yakın zamanlarda ise Doğu Alman Cumhuriyeti’nin ceza hukuku yoluyla tasfiyesinde bu yönteme başvurulmuştur. Doğu Alman sınır devriyelerinin -silah kullanmalarına izin veren yasalara rağmen- Doğu Almanya-Batı Almanya sınırını geçmek isteyen firarilere ateş açması sonucu meydana gelen ölümlerden, hem bu devriyeler, hem de onlara emir veren üstleri sorumlu tutularak mahkum edilmişlerdir. Keza 1998 yılında Alman Anayasa Mahkemesi, “ölçüsüz biçimde yüksek cezalar veren” bir Doğu Alman yargıcının “hukuku kötüye kullandığını” tespit ederek mahkumiyetini yine bu formüle dayanarak sağlamıştır.

Türkiye’deki mevcut hukuku ve yargısal kararları, sadece konuşma yaptığı için Baluken’e on altı buçuk yıl, Altan’a ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesini, binlerce insanın aşırı ağır cezalarla mahkum edilmesini, malvarlığına el konulup yurtdışına çıkışlarına dahi yasak getirilmesini ve tüm bunlara Radbruch Formülü’nün uygulanıp uygulanamayacağını haftaya tartışacağız.