17-19 Eylül ayında İzlanda’da gerçekleştirilen MeToo konferansından kadınlar, konferansın ardından kadınların daha cesur hissettiklerini söylüyor. Konferansın konuşmacılarından Atladóttir, İzlanda’daki kadınların daha fazla özgürlüğe sahip olduğunu belirtirken, 4 kadından 1’inin cinsel saldırıya maruz bırakıldığını vurguluyor.

‘Radikal bir kültür değişimi istiyoruz’

SENA ÖZCANLI

2017 yılında MeToo hareketi ortaya çıktığından beri, dünya çapında milyonlarca kadın, sosyal medyada MeToo etiketini kullanarak kadınları eşitsizliğe, erkek şiddetine ve sistematik cinsiyetçiliğe son vermek için harekete geçmeye çağırdı. Peki, MeToo hareketi, cinsiyet eşitliği endeksi yüksek olan İskandinav ülkelerinde nasıl bir etki yarattı?

17-19 Eylül tarihleri arasında İzlanda’nın Nordik Bakanlar Konseyi başkanlığı tarafından ilk uluslararası MeToo konferansı gerçekleştirildi. Konferansın konuşmacıları Elísabet Ýr Atladóttir, hukuk profesörü Clare McGlynn ve organizatörlerinden Halla Gunnarsdóttir, BirGün’e MeToo’yu anlattı. İzlandalı kadınların dünyadaki diğer kadınlardan daha fazla özgürlüğe sahip olduğunu aktaran Atladóttir, 4 kadından 1’inin cinsel saldırıya, 3 kadından 1’inin ise iş yerinde tacize maruz bırakıldığını söylüyor.

MeToo’nun etkisini araştırmak için uluslararası kapsamlı bir platform oluşturduklarını belirten Halla Gunnarsdóttir, “İzlanda’ya gelince hikâyelerini MeToo’nun bir parçası olarak paylaşan göçmen kadınların başlattığı hikâyeleri desteklemek ve genişletmek için özellikle istekliydik. Hikâyeler, İzlanda’daki ırk, sınıf ve cinsiyet temelli adaletsizliklerin kesişim noktalarını ortaya koyuyordu. Böylece konferans MeToo’nun açtığı tartışmalardan adaletin anlamı, rızanın geleceği ve değişim için bir güç olarak hikâye anlatımı gibi temaları da gündem etti. MeToo radikal bir kültürel değişimden başka bir şey istemiyor” dedi.

İskandinav feminizminin devletle işbirliği kurma geleneği olduğunu ifade eden Gunnarsdóttir, “Feminist talepler genellikle devlete yöneliktir; paylaşılan ebeveyn izni, çocuk bakımı ya da erkek şiddetine maruz bırakılanlar için adalet. Bu feministlerin genel olarak her zaman devletten veya iktidardaki hükümetten memnun oldukları anlamına gelmez” diye konuştu.

Konferansının açılış konuşmasında, İzlanda başbakanının konuşmasını vurgulayan Gunnarsdóttir, şunları söyledi: “Başbakan Jakobsdóttir, toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki ilerici politikaların şu anda düşmanca bir siyasi iklim tarafından engellendiğini hatırlattı. Kadınların üreme hakları ve bedensel özerkliğini yıllar önce tanımış olması gereken ülkeler bunları tekrardan siyasallaştırıyor. Konu evrensel insan hakları olduğunda, kadınlar ve azınlıklar genellikle ateş hattında ilk sırayı alıyor. Bu yüzden insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için verilen mücadelede MeToo tartışması acil bir ihtiyaçtır.”

‘DÖRT YANDAKİ KADINLARIN HİKÂYESİ’

Konferansın konuşmacıları arasında yer alan İzlandalı feminist aktivist Elísabet Ýr Atladóttir de tecavüze karşı mücadelenin önemini vurguladı. İzlanda’nın kadınlar için dünyanın en yaşanılabilir ülkesi olduğunu düşündüğünü söyleyen Atladóttir, “İzlandalı kadınlar, dünyadaki diğer kadınlardan daha fazla özgürlüğe sahip ancak yapılan önemli bir çalışmanın ilk verilerine göre, İzlanda’daki 4 kadından 1’i tecavüze veya tecavüz girişimine, 3 kadından 1’i ise iş yerinde tacize maruz bırakılıyor. Bu araştırmadan anlaşılacağı gibi neredeyse tüm İzlandalı kadınların erkekler tarafından maruz bırakıldığı cinsel saldırıya bağlı bir travma geçmişi var. Bu, dünyanın dört bir yanındaki tüm kadınların hikâyesidir” ifadelerini kullandı.

Kapitalistlerin birçok kadını yoksulluk içinde bıraktığını, fazla mesailer ile gelen psikolojik tahribat ve cinsiyetçi ev işlerini her şeyin üzerinde tuttuklarını vurgulayan Atladóttir, şunları söyledi: “Kadınlar, iktidarlar ve hukuk sistemi tarafından tarihsel olarak hep mağdur edilmiştir. Hükümetin bu birlikteliğe ev sahipliği yapmış olmasına ve bizlerle beraber emek veren hükümetten feminist kadınlar olmasına rağmen, bir kurum olarak hükümete ve iktidardaki mevcut insanlara teşekkür edemeyiz. Konferans için bu mükemmel tartışma ortamını yaratan eylemci, feminist ve akademisyen kadınlara teşekkür etmeliyiz.”

CESARET PAYLAŞARAK BULAŞIYOR

Yine konferansın konuşmacılarından olan Clare McGlynn ise İngiltere’de ‘etek altı’ ve ‘intikam pornografisi’ gibi görsele dayalı cinsel tacizi suç sayan yeni yasaların kabulünde merkezi bir role sahip olduğunu belirtti.

MeToo’nun bu zamana kadar kadınların maruz bırakıldığı cinsel tacize, her türlü cinsel şiddete ve istismara ‘yeter’ dediğini aktaran McGlynn, “MeToo’dan sonra kadınlar, taciz ve eylem deneyimlerini paylaşma konusunda kendilerini cesur hissediyorlar. Ayrıca her ülkedeki koşullar farklı olsa da mücadelelerimizin ortak noktalar barındırdığını görmek farklı ülkelerdeki kadınları birbiriyle iletişime geçirmeyi sağladı. Görüntüye dayalı cinsel taciz kapsamında değerlendirebileceğimiz cinsel içerikli görüntülerin rıza dışı paylaşılması gibi MeToo’nun da kamusal ve özel alanda maruz bırakıldığımız cinsel taciz arasındaki bağlantıları görmemize yardımcı olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.

"RIZA DIŞI BİR KÜLTÜRÜ BESLİYOR"

Etek altı görüntü yasasını değiştirme kampanyası, görsele dayalı cinsel istismarın zararları ve diğer sokak tacizi biçimleri hakkında ulusal bir tartışma başlattığını söyleyen McGlynn, şunları söyledi: “Pek çok kişi kampanyadan önce, bu tacizin ne kadar yaygın olduğunu ve kadınlara verdiği zarardan bir haberdi. İngiltere & Galler'de, bu tacizi uygulayanları suçlu kılan net bir yasa yoktu ve bu nedenle kampanya, kanunları değiştirmeye odaklandı. 2019'da, etek altı ve benzeri taciz biçimlerini kapsayan yeni bir yasa yürürlüğe girdi, yine de kadınların her türlü görsele dayalı cinsel tacizden korunmasını sağlamak için hala yapılacak çalışmalar var. Örneğin, bir video veya görüntü üzerinde yapılan pornografik amaçlı değişiklikler onu görüntü ile gerçekleştirilmiş cinsel taciz kapsamına almıyor. Fakat sorun şu ki, röntgenlenmiş ve taciz sonucu elde edilmiş görüntüler pornografi web sitelerinde kolay ve erişimi rahat bir şekilde mevcut. Dr. Fiona Vera-Gray ile yaptığımız çalışmada, bu görüntülerin pornografi içerikli web sitelerinde ne kadar yaygın olduğunu ve bunun rıza dışı bir kültürü çok ciddi şekilde beslediğini gördük.”