Radyasyon misali…

Kıtlık mıdır, akılsızlık mıdır, şuursuzluk mudur, kötü beslenmenin sonucu mudur? Nedir bilemiyorum. Artık öyle korkunç bir gerçekliğimiz var ki, normal dünyanın insan hakları olarak gördüğü kavramlara karşı bile “Ya ölsünler, ya ölsünler tamam mı!” diye takılıyoruz. Sanki hepimiz 2. Dünya Savaşı’nın en kötü günlerindeyiz de karşımızdakilerin hepsini yok etmek istiyoruz. Nefretimiz de sevgimizden besleniyor işin kötüsü ama sevgimiz de karşımızdakine nefretimizle daha da anlamsız, daha da akıl dışı daha da manasız bir hale geliyor. Akılsızlık sızım sızım yayılıyor içimize, toplumsal genlerimizi, hücrelerimizi bozuyor adeta.

Kendisini bir şeyi seven olarak gören herkes için artık çevresindekiler ya ihanet şebekesinin vantuzlu ucu ya vatan hayını ya şerrrrrefsiz ya da ispat etmezse isteifa etmesi gereken şeyler. Tabii ki ana akımın dışındaysanız çok sevimli bir dört harfli ortam var. Sizi hemen oraya alabiliriz… Yıllarca yala yala doyamadıkları şeylerin gerçekliği ortaya çıkıp da menfaatlerle kesişince , adına basılan paralar, haklarında inci gibi dizilen güzellemelerden de utanmıyor yeni nesil siyasilerimiz. Yala yala bitmez.
Rüzgar başka yerden esince artık gazetecilerimiz de kendilerini çok geliştirdi. Yalana açısını neredeyse milisaniyelik bir hızla düzeltip, yeni açılardan yala yala yala… Gazetecilere bundan sonra “Yalarca” densin, enazından kafamız rahat etsin… Yıllar içinde “Yandaş” diye kavram çıktı. Ya bir gazeteci bir şeyin yandaşı olur mu? Olur ama adaletin, özgür düşüncenin ve ifade özgürlüğünün yandaşı olsa iyiydi. Bizimkiler sakalın geldiği geri çok sevdi. Sonuçta artık gazeteci olarak yaşayabilmek için yalayabilmek gerekiyor. Yalamak ve günceli yalamak.

Bir yandan da yalarcaların işi çok zor. Hepsinin iki gün öncesi şaibeli. Hepsi daha önce başka lezzette dondurmaları birlikte yalamışlar, aynı kavramlara ortak dil atmışlar. Şimdi birden başka bir tadı yalamak onlar için zor olabilir diye düşünüyorsunuz ama olmuyor. Aradaki süreçte mideleri aldırdıkları için sorun yok. Midenizin fazla dondurmadan bozulmasını dert etmeyin, çünkü artık midesizsiniz. Hatta mide sizsiniz. İstediğinizi sindiriyor, istediğinize istediğini şeyi sallayabiliyorsunuz… Bu medyanın hali, e bunlara maruz kalan vatandaş ne yapsın?

Vatandaş haliyle hayatta kalma içgüdüsüne tutunmuş durumda. Kimi inandığı değerler kirlenmesin diye çatıda Noel Baba bekliyor elinde sopayla. Yanlış anlaşılmasın, sopa dedim ama çatıda yürürken lazım oluyor o sopa… Vatandaşımız Noel Baba’yı bekliyor. Sanki ilk ona gelecek Noel Baba, sanki ilk onun üzerinde bulunduğu taşıyıcılığı şaibeli (vatandaşımız çatıya güvenmiyor, malum elinde sopa var) çatıda babayı bekliyor. Baba gelmiyor. Gelse de zaten bu arkadaşa uğramaz, belki de baba gerçek değil. Kardeşimiz bunu çözememiş olabilir. Ama yine de iyi niyetli o “Kendisine tebliğ yapacağım” diyor. Kuvvetli iletişim dedikleri bu olsa gerek. “Yılanın başı yılbaşı” diyor sonra da. Noel’le yılbaşı karışmış ama sorun yok, zaten kimse bir şey bilmiyor.

Aynı başbakan yardımcımız Hakan Çavuşoğlu’nun şu harika açıklaması geliyor aklıma. “42 asgari ücretle sıfır bir otomobil almak mümkün”… Başbakan yardımcımız asgari ücretliyi kira vermeyen, elektrik, su, eğitim, mutfak gibi masrafları olmayan, adeta Varyemez Amca gibi cimri bir insan zannediyor olmalı…

Bence her ay 1 IQ biriktirse o vatandaşımız, çok kısa bir sürede kendi başbakan yardımcısını alabilir… Bu arada vatandaş arabayı alsa da haraç manyağı olacak. Köprülere, MTV’ye, benzine güncelleme üzerine güncelleme gelmiş. Zam bile zam değil artık ülkemizde… Yaşasanıza insan gibi biraz sevgili vatandaşlar.