Gençliğinde ağır bir tütün içicisi olan Hitler, tarihin en sert tütün karşıtı kampanyasının da “Führer” idir. Alman doktorlar, sigara içimi ile akciğer kanseri arasındaki nedensellik ilişkisini otuzlu yıllarda saptamışlardı. 1935 yılında Hitler, üstün Alman ırkı fikrini geliştirdikten sonra, sigarayı ırkın en büyük düşmanlarından biri ilan etti.
Yasaklama adım adım gelişti. Önce asker ve polise üzerinde üniforma varken sigara içme yasağı getirildi. Ardından “arabalarda” sigara içmeleri sonra da üniforma olmadığında da içmeleri yasaklandı. İkinci adım, saf Alman ırkını doğuracak kadınlara getirilen sigara yasağı oldu; ırkı bozamazlardı. Sonrası Almanların tümüne gelen sigara yasağıydı. Yahudiler, Çingeneler ve sosyalistler Zaten Alman kabul edilmediklerinden ve yakılmaya da başlandıklarından sigara yasağından etkilenmediler.

Aynı dönemde Fransa’ da da sigara karşıtı kampanya yapılıyordu. Fransızlar yasaklama yerine sigaranın zararları hakkında bilgilendirmeyi seçtiler. Araştırmalar Almanya’ da sigara kullanımının katlanarak arttığını, Fransa’ da ise görece azaldığını gösterdi. Hızlı bir internet taramasıyla Hitler’ in düşmesini sigaralarını tüttürerek kutlayan 5- 6 yaşlarındaki Alman çocuklarının fotoğraflarını bulabilirsiniz.

Tütün ve tütün ürünlerinin sağlığa zararları tartışmasız bilimsel bir gerçek. Az ya da çok içmek diye bir ayrım yok. Yatkınlığı olan biri günde tek bir sigara içse bile kanser olabilir. Devletler tütün endüstrisinden aldıkları vergiden vazgeçmedikleri sürece de kullanımı sürecek. Bu haliyle tütün hem bir kazanç hem de toplumsal denetim aracı olarak sermaye ve bekçisi iktidarlar için vazgeçilmez.

Seksenli yıllara kadar sigara size zarar veriyor temalı kampanyalar pek bir başarı sağlamıyordu. Reagan döneminde kampanya stratejisi değişti ve “yanındakinin sigara içmesi seni öldürebilir!” öne çıktı. Sonraki fanatik sigara karşıtlığını hepimiz biliyoruz. “Yanında ve farklı olan senin için tehdit” anlayışını da.

İçki ise sigara gibi değil. “Azı karar çoğu zarar” kavramı en çok içki için geçerli. İçki yerine alkol sözcüğünün kullanılması bile bilinçli çarpıtma. Kimse alkolü, alkol olarak içemez. İçki içinde az ya da çok oranda alkol “de” içeren içecek, demek. Haftada bir kaç gün bir kadeh kırmızı şarabın kalp sağlığını koruduğuna dair çok sayıda bilimsel araştırma var. 21 yaşından sonra azı karar çoğu zarar ilkesiyle içilen içkinin sağlığa bir zararı olmadığı biliniyor. Hayatınız boyunca hiç içki içmezseniz bir şey kaybetmiş olmazsınız, tıpkı hayatınız boyunca bir bardak ejder meyveli smoothie içmezseniz kaybetmeyeceğiniz gibi. Ama bir iki kadeh rakı, şarap içmenizde de (çok özel durumlar dışında) tıbbi bir sakınca yok. Keyfinize kalmış.

Kadim zamanlardan bu yana bira ve şarap, maddi ve kültürel üretimin en önemli içecekleri ve her zaman “ağzıyla içmeyi bilmeyenlerin oranı bilenlerden çok daha düşük” .

Rakı Festivali, içki içmeyi mi özendiriyor yoksa içkiyi de içeren bin yıllık bir “hayat kültürünün” şenliği mi? Şölen, sokakta birlikte ve bir arada eğlenerek bir toplum olabilme imkanlarını çoğaltan, bir kimlik ve aidiyet hissini güçlendiren ayin, demek biraz da.

Ağababamız dedikleri Özal, birayı yaş sınırı olmadan kahvehanelerde bile satılabilen bir içki yapmıştı. Şimdi ki yasaklamaların halk sağlığını korumak için getirildiğine inanmak için oldukça saf olmak gerekiyor.

Ankara’ da içkili yerlere getirilen kısıtlamalar, fahiş zamlar ve katı dinsel temalı yasaklar ile sokak aralarında üç beş liraya satılan sentetik uyuşturucu satışındaki patlama arasındaki ilişki meselenin halk sağlığı olmadığını gösteriyor zaten.

Saldırı, hayata dinci ve diktatörce bir saldırı.

Adanalılara selam olsun.