Bir ortamda müzik konuşun, “Bülent Ortaçgil, Ezginin Günlüğü, Yeni Türkü” filan diye giden bir ekip vardır Türk popunun en iyileri deyince. Haklıdırlar, bu isimlere itirazım yok. Ama bir entelektüel cendere yüzünden o listede Ajda Pekkan pek sayılmaz. Oysa aynı insanların göz yaşlarını bıraktıkları şarkıları genellikle söyleyen de Pekkan’dır

Rakı ve petrol sorunu

“Rakı içerken ne dinlenir” sorusunun cevabını vermek kolaydır. Kolaydır, çünkü basitçe canın ne çekiyorsa onu dinlersin. Tarifi daha zordur tabii. Ben, müziğin sadece iyi ve kötü diye ikiye ayrıldığını düşünenlerdenim. Onun için özetle rakı içerken iyi müzik dinlenir der, geçerim. 

Masadaki sessizlik anlarında “alıp götürecek” bir Zeki Müren’e kimse itiraz edemez. Yahut ilerleyen saatlerde hep beraber söylenecek bir “Dargın Ayrılmayalım” harikulade bir cila olacaktır. Ama kim rakı içerken Joe Strummer dinlenemeyeceğini iddia edebilir ki? Yalnız demlenirken John Coltrane beni benden alır.

Ben size şimdi daha zor bir soruya kolay bir giriş yapacağım: Rakı içerken ne dinlenmez? Bu soruya doğrudan bir cevabım var: Eurovision stayla.

JULIO IGLESIAS DİNLEMEK BİR ÇİLEDİR  
Avrupa Yayın Birliği üyesi ülkelerin katılımıyla 1956 yılından bu yana gerçekleştirilen şarkı yarışmasının benim hatırlayabildiğim tek iyiliği, pek çoğumuzun gençlik hayatında iki zıplayıp üç uzaklara daldığı ABBA’yı hayatımıza katmak olmuştur. ABBA, 1974 Eurovision Şarkı Yarışması’nı vasat şarkılarından birisi olan Waterloo ile kazamıştır. Lakin Eurovision ABBA kazanımına karşılık olarak Céline Dion, Julio Iglesias ve Bucks Fizz gibi isimleri dünya müzik hayatına sokarak hepimize bedelini fitil fitil ödetmiştir.

Eurovision Şarkı Yarışması, icracı müzisyenin kalitesinden bağımsız olarak her kulağa uymaya çabalayan, yani kişiliği, ruhu olmayan bir hafta ömürlü şarkı üretme ortamıdır. Bu enteresan kombinasyon her sene yüz milyonlarca insanı oyalar. Bu kabiliyeti de sürekliliğini sağlar. Oysa bu kadar büyük bir organizasyonla ülkeler arası uzun eşşek yarışması yapılsa aynı ilgiyi çekeceği muhakkaktır. Üstelik daha eğlenceli olacağı ve daha ucuza mal olacağı da kesin bilgi.

BEN ÇETİN ALP'İ SEVİYORUM 
Eurovision’un iyi şarkıcıları öğüttüğü, aptallaştırdığı, sıradanlaştırdığı da muhakkak. Örneğin Çetin Alp. Aslında harikulade bir sesi ve söyleyişi olan Çetin Alp, 1983 Eurovision’undan sıfır puanla çıktığı Opera fiyaskosu yüzünden hakaret nesnesi haline gelmiştir. Hayatını korkunç etkilemiş, bu yüzden geri kalan hayatında onu tanımayan Türkiye’ye gelen yabancılara şarkı söylemek zorunda kalmıştır. Bence ölümü de bu yüzden oldu. İşin tuhafı fatura nedense Çetin Alp’e çıkmıştır. Nedense diyorum, çünkü Alp bu berbat şarkıyı mükemmelen söyler. Şarkının sözleri korkunçtur. O sözleri Aysel Gürel yazmıştır. Kimse ona fatura çıkarmamıştır. Şarkının müziği berbattır. O müziği Buğra Uğur yapmıştır. Fatura ona da çıkmamıştır. Fatura, işini iyi yapmak için uğraşan, bana sorarsanız yapan da Çetin Alp’e çıkmıştır. Şarkıyı Pavarotti yahut Elvis Presley söylese sonucun farklı olacağını düşünen var mıdır?

Yahut Mazhar Fuat Özkan, Sertab Erener, Ajda Pekkan, Nilüfer gibi harikulade müzisyenler en berbat eserlerini Eurovision için vermişler, Sertab Erener harici lüzumsuz yere uğraşmış, kendisini üzmüş, muhtemelen genel yaratıcılıklarını da kötü etkilemişlerdir.

AJDA PEKKAN VE PETROL SORUNU 
Gelelim bu yazının nereden çıktığına? 1980 senesinde bugün, Ajda Pekkan “Petrol” daha doğrusu “Petr’oil” şarkısıyla 1980 Eurovision Şarkı Yarışması’nda Fas’ın verdiği puanlar sayesinde 23 ülke arasında 15’inci olmuş.

Bugün gibi hatırlıyorum. Yer yerinden oynamıştı. Hem sosyal göndermeler, hem oryantal ezgiler, hem Ajda Pekkan gibi bir süperstar… Bütün Türkiye coşmuştu. Olayın lansmanı zaten çok kolaydı. Tek kanallı TRT televizyonunda ne çıksa herkes hemen duyuyordu.

Gece TRT merakla beklenen şarkıyı yayınlamıştı. İptidai kayıt aletleriyle TV’den şarkıyı kaydeden kasetçiler arkası önü aynı şarkının defalarca kaydedilmesinden oluşan kasetleri sabaha hazır etmişti. Ve hepsinin önünde kuyruklar vardı.

Türkiye yıllardır Eurovision’a şarkı yolluyordu. Ve o berbat şarkıların arasından çıkamıyorduk bir türlü. En sonunda TRT Türkiye’nin makûs talihini kırmak için süperstarımız Ajda Pekkan’ı göndermeye karar vermişti. Ajda Pekkan Türkiye jürisinin karşısına hepsi yetenekli müzisyenlerce hazırlanmış ve hepsi vasat 3 şarkıyla katıldı. Aralarından Petrol seçildi.

Koskoca Şanar Yurdatapan sözleri yazmış, koskoca Attila Özdemiroğlu müziği yapmıştı, koskoca Ajda Pekkan da şarkıyı söylüyordu ve sonuç Petrol’dü yahu. Yarışma sonucu da yine fiyaskoydu tabii.

AJDA PEKKAN HAKİKATEN SÜPERSTARDIR 
Oysa Ajda Pekkan bu. Bana sorarsanız duşta mırıldandığı bir şeyi kaydedip Eurovision’a yollasa o Julio Iglesias’ın yahut o sene birinci olan Johnny Logan’ın en iyi şarkılarını beşe katlayarak birinci olması gerekir.

Ama anladığım kadarıyla Eurovision müzisyenleri öyle bir havaya sokuyor ki, elleri bağlanıyor, dilleri tutuluyor. Yaratıcılıklarını dışarıda bırakıp oturuyorlar masaya. “Kitlelere uyacağız” derken kendileri olamıyorlar.

Ajda Pekkan hakikaten süperstardır. Bakın, herhangi bir ortamda müzik konuşun, “Bülent Ortaçgil, Ezginin Günlüğü, Yeni Türkü” filan diye giden bir ekip vardır Türk popunun en iyileri deyince. Haklıdırlar, bu isimlere de bir itirazım yok. Ama bir entelektüel cendere yüzünden sanırım o listede Ajda Pekkan pek sayılmaz. Oysa aynı insanlar akşam bir yere eğlenmeye gitsinler, hoplayıp zıpladıkları yahut uzaklara daldıkları hatta gözlerinden iki damla yaşı yerçekimine bıraktıkları şarkıları genellikle söyleyen Ajda Pekkan’dır. Bana inanmıyorsanız sorun Murat Meriç’e. Naim Dilmener’e sormayın, Naim’in cevabı şaşırtmaz. O zaten Ajda Pekkan’a her daim aşkla bağlı bir güzel arkadaşımız.

İDEAL FORMUNDA EUROVISION 
Bu arada bu yazıyı yazarken uzaktan seslenen Mithat Marul kardeşim dedi ki Finlandiya bu sene Eurovision’a down sendromlu çocukları yolluyormuş. Aferin. İşte kullanışsız bir yarışmanın narkotik etki altındaki yüz milyonlara varan edilgen izleyicilere PR, tanıtım yapmasının harikulade bir yolu. İdeal formunda Eurovision. Bravo Finlandiya.

Şerefe!