Rambo, Ad Astra ve Unbelievable

Rambo nasıl intikam alıyor?

Sylvester Stallone çok akıllı biri. Umarım daha uzun yıllar yaşar ama 73 yaşında olmasına karşın, sinemada efsaneleştirdiği karakterleri günümüzde devam ettirerek Rocky ve Rambo’nun yer aldığı filmle de oynamaya devam ederek, bu ikonik isimlere kendisi hayattayken sahip çıkıyor ve yarattığı bu karakterleri kendi oynayarak seyircisine veda ediyor. Creed filmlerinde yaptığı gibi Rambo: Last Blood filmi de içine ruh ve sevgi katılmış 40 senelik franchise meselesini en iyi şekilde kotarmış. Emperyalist bir öfkenin intikamın sembolü olan Rambo hiper hassas kültürel gelişmeler döneminde intikamını Meksika’da kadın ticareti yapan Meksikalı kartelden almaya kalkınca mayınlı bir bölgeye girmiş. Rambo’nun arkaik milliyetçilik ve dehşet verici şiddet içeren bir vigilante olduğunu bilmeyen zaten yok ve artık sinema kurtarıcı beyaz adam, stereotip düşman modellerini de yutmuyor. Ama filmin bu tarafını bir tarafa bırakıp esas merak edilen tarafına bakarsak “Rambo nasıl intikam alıyor?” diye sormak gerek. Bence güzel alıyor, kurduğu tuzaklar, düşmanları öldürme şekli ile Rambo’nun intikamı nasıl oluru hatırlatıyor. Hem de The Doors’tan “Five to One” eşliğinde havalı bir şekilde yapıyor bunu. Film tam bir guilty pleasure, yani yapılmaması gerektiğine inandığın ancak yapmaya devam edip içten içe pişmanlık duyduğun zevki tattırıyor. Ben Rambo’nun 2019’da neler yaptığını öğrendiğime sevindim açıkçası. Kendisi her ne kadar sosyolojik ve politik olarak aşırı problemli sinema karakteri olsa da bir yandan da, insanlara yardım etmeyi seven, hiçbir zaman evi olmamış acıklı kahramandır. O yüzden bir çiftlikte hayat kurmuş olduğunu görmek ve tek kişilik ordusu ile aldığı kanlı son intikamla Rambo’ya, Stallone hayattayken veda etmek, bana içten bir eyvallah dedirtti.

3/5

rambo-nasil-intikam-aliyor-627412-1.

Muhafazakâr bir Ad Astra

Bu bir uzay filmi değil baştan söyleyeyim. Bu bir drama. Baba oğul arasındaki ilişki filmin merkezinde yer alıyor. Oğul astronot öldüğü düşünülen babasının yaşadığını öğrenip, babasının Neptün’de solar sistemi tehdit eden deneylerini durdurmak için yola çıkıyor. Aslında dünyadan Neptün’e değil de Amerika’dan Afrika’ya da yola çıksa hikâye çok değişmezdi gibi duruyor. Film uzayda geçmesine ve enfes görüntüler sunmasına rağmen uzay harcanmış gibi, mesela Neptün gezegeni sanki yol üstünde uğranabilen bir durak gibi kalmış. Ay’daki korsanların saldırıları ve Mars’taki saldırgan uzay maymunları, Pitt’i Neptün’e yalnız gönderebilmek için kullanılmış ve fazla araçsal olmuş. Brad Pitt’in başrolünde oynadığı Ad Astra sinematografi, prodüksiyon tasarım açısından harika. Bazı karelerde Blade Runner 2049, bazı monologlarda First Man izliyormuşum gibi hissettim. Ve gözlerim sadece Ryan Gosling’i aradı. Brad Pitt’in dış sesi ile ilerleyen filmi Terrence Malick yönetmiş gibi de hissettim. Ama bu dış seste oyuncunun sesine kattığı filozofik ton bazen o kadar ciddileşiyor ki bir nebze komik kaçıyor. Filmle uzayda yeni yerlere gidiyoruz ama yeni hiçbir şey öğrenmiyoruz. Filmden tek öğrendiğim Ay’a seyahatte battaniye/yastık fiyatlarının ekstradan 150 dolar olduğu. Film hak ettiğinden fazla övülüyor ve Ad Astra’dan çıkan, hem tanrıya hem uzaylılara inanan bilim adamlarına ihtiyacımız var, mesajı ile uzaya göreve giden astronotların bu denli muhafazakar olmasını kişisel olarak onaylamıyorum. Pitt’in son dönemlerde verdiği röportajlarda dine yakınlaştığı anlaşılıyordu sanki arayışını bu filmle taçlandırmış.

3,5/5

rambo-nasil-intikam-aliyor-627413-1.

Unbelievable gerçekten inanılmaz

NetflIx yapımı mini dizi Unbelievable başından sonuna kadar, oyunculuklarla, senaryosu ile yönetmenliği ile harika. Gelecek senenin Emmys, Golden Globes & diğerleri hepsi bu dizinin olsun! Kadın bakış açısı ile yarattığı biçim ve içerik yenilikleri çığır açıcı, sistem eleştirisi sert ve ciddi. Oyunculukların hepsi üst sınıf ama özellikle Merritt Wever dedektif Duvall rolünü hayranlıkla izledim. Aralarında üç sene olan iki hikâye hattında ilerleyen dizi gerçek olaya hatta bir makaleye dayanmakta. Hikâyelerden biri Marie ve onun başına gelenler iken diğer hikâyede iki kadın dedektifin olağanüstü çabalarıyla seri tecavüz vakasını aydınlatma çabaları. Ayrıca 2008 ve 2011 arasındaki bu gidiş gelişler hiç kafa karıştırıcı değil. Ancak duygusal açıdan diziyi izlemesi oldukça zor. Karakterlerle öylesine bir bağ kuruyorsunuz ki deneyimlediğiniz empati sizi yiyip bitiriyor, haksızlık karşısında çıldırtıyor. Dizide kadınların ağzından çıkan her cümle bıçak gibi size saplanıyor. Kadınların her biri güçlü, keskin. Yaratılan feminist enerji hiçbir şekilde ucuz değil ve hissedilebilen bir atmosfer yaratacak kadar muharrik. Kurbanlara bu denli alan açan, herkesin kabul ettiği sistem engellerini ortaya olduğu gibi döken bu diziyi daha fazla anlatmayacağım. Sadece yüksek seviyede överek size teslim edeceğim, hemen izleyin ve kendiniz deneyimleyin. Kadın gücü sizinle olsun!

4,5/5