Ramiz Dayı değil, Hamo

CAN SERHAT HALİS

Bundan tam 9 yıl önce bugün sinemamızın usta ismi Tuncel Kurtiz yaşamını yitirdi. Dokuz yılın ardından bugün gördüğümüz şey ise; Kurtiz’in, gerçekliği ve geçmişi perdelenerek tanıtılmaya çalışıldığı. Hatta bir adım daha ileri atarsak, acı bir şekilde O’nun popüler kültür içinde bir figür olarak resmedildiğini görüyoruz.

O'nun yaşamına dair olduğunu sandığımız birçok yazıyı okuyunca, Tuncel Kurtiz'i var eden temel unsurlar üzerinden çizilmiş portreler olmadığı anlaşılıyor.

Popüler kültür hem bireyi, hem de hemen tüm sosyal olguları o kadar kendi gerçekliğine yabancılaştırıyor ki, işin iç yüzünü bilmeyen sıradan kişi, yabancılaştırılmış ve kendisi olmaktan çıkarılmış "şey"leri gerçek sanıyor. Kendisine bu kadar yabancılaştırılmış bireyin, bir başka yabancılaştırılmışın gerçekliğini algılayamaması olası bir durum tabi ki.

Popüler kültür içerisinde metalaştırılmış hemen her ürünü alma heveslisi olan sıradan kişi, Tuncel Kurtiz'i de ancak çok izlenen bir TV dizisiyle tanıdı ve o dizideki karakteriyle özdeşleştirerek, kendisiyle bir bağ kurdu.

Tuncel Kurtiz'in, politik duruşu nedeniyle yaşamış olduğu baskılar ve çekmiş olduğu sıkıntılardan haberi olmayan geniş yığınların, Tuncel Kurtiz’i “Ramiz dayı” olarak tanıması olağan bir durum.

Hem sosyal yaşamı, hem de sosyal medyayı şöyle bir karıştırdığımızda; dünden beri hemen herkesin bir 'Ramiz dayı' figürü üzerinden Tuncel Kurtiz güzellemesi yaptığını görüyoruz.

Sabah akşam komünistlere küfür eden sıradan yurdum insanı, komünist olduğunu bilemediği Tuncel Kurtiz'i, 'Ramiz dayı' olarak tanıdığı için, güzellemenin de buradan yapılması kaçınılmaz oluyor. Tabii bu, popüler kültürün zehirlediği bireyin genel profili düşünüldüğünde yazar açısından kullanışlı...

Ancak Tuncel Kurtiz ne 'Ramiz dayı'yla var olmuştu, ne de popüler kültürün bir parçası demek olan TV dizisinde oynadığı zaman, bu kültüre biat etmişti.

Kendisini kimi zaman devrimcilere destek veren bir basın açıklamasında, kimi zaman Grup Yorum konserinde sahnede, kimi zaman Gezi eylemlerini desteklerken, kimi zaman işkenceye karşı beyanının olduğu bir video filminde, kimi zaman mevcut devlet baskısının afişe edilmesi için hazırlanmış bir metnin altına attığı imzada görmek, Tuncel Kurtiz'in, 'Ramiz dayı'dan çok daha fazlası olduğunu gösteriyor.

Esasen Tuncel Kurtiz'i bir oyuncu ve bir fikir insanı olarak var eden de, Marksizmle olan düşünsel yol arkadaşlığı değil mi? Bu düşünceyle birlikte sanat ve sinema dünyasının duayeni haline gelmemiş midir Tuncel Kurtiz?

Mesela “Umut”, “Sürü”, “Duvar” gibi Yılmaz Güney'in döneme damgasını vuran ve tamamı politik bir çerçeveye sahip filmleri, Tuncel Kurtiz'in tüm yaşamına etki eden temel referans noktaları değil midir?

Kurtiz’i bunların dışındaki bir çerçeveye sıkıştırmmak, O’nu gerçek kimliğinden soyutlamaya çalışmaktır.

Bugün popüler kültürün, içeriğini boşaltmaya, yabancılaştırmaya ve kendisi olmaktan çıkararak kapitalist bir meta haline getirmeye çabaladığı unsurların en başında, birey figürleri geliyor.

Mesela popüler kültür günümüzde, Ulrike Meinhof’tan Nazım Hikmet'e, Che Guevara'dan Sabahattin Ali'ye kadar geniş bir isim listesini bu biçimde kullanmakta. Nazım Hikmet ve Karl Marks'ın kitaplarını dahi bugün bankaların yayınevleri basıyor. Bu, kapitalist kozmopolitizm içerisindeki, 'şey'i kendine yabancılaştırmaya yönelik acımasız politikanın, ne boyuta geldiğini göstermesi açısından önemli.

İşte Tuncel Kurtiz'i de tüm bu bağlamları gözeterek değerlendirmek gerekiyor. Bu yüzden Tuncel Kurtiz bizim için hiçbir zaman 'Ramiz Dayı' olmadı. O bizim için Sürü filmindeki 'Hamo', Umut'taki 'Hasan', Duvar'daki 'Tonton Ali'dir.