Razı özneler yaratma sürecini anlamak için

ZEYNEP ALİCA

Kadın cinayetlerinin hızını kesmediği, üstüne üstlük kadınların öldürülmeleri ya da tecavüze uğramalarının yine kadınları suçlayabilen bir dil ve gözle tartışılmasının bir yönüyle şaşırtıcı bile olamadığı günlerden geçiyorken bu saldırgan ve vicdansız dil ve işleyişi anlamak ve değiştirmek icin güç kazanmak ihtiyacı içindeyiz her birimiz. Ankara Üniversitesi Yaşam Boyu Öğrenme ve Yetişkin Eğitimi Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Fevziye Sayılan, Toplumsal Cinsiyet ve Eğitim Olanaklar ve Sınırlar başlıklı çalışmasıyla hem anlamamız hem değiştirmek üzere yeniden güçlenip yeni anlamlar inşa edebilmemiz için bizlere rehberlik ediyor.

Kitap, eşitliksiz toplumsal cinsiyet ilişkilerinin okulda nasıl yeniden inşa edildiği, ailenin eksik bıraktığı disiplin ve şekillendirmenin eğitim süreçleriyle nasıl tamamlandığı, çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin eğitim yoluyla var olan toplumsal cinsiyet ilişkilerini nasıl pekiştirdiklerini titiz bir şekilde ele almakla kalmıyor toplumsal cinsiyet ve eğitimin neredeyse tüm boyutlarına ilişkin teorileri de ele alan tamamlayıcı makalelerle konuya ilişkin bütünlüklü bir çerçeve ortaya koyuyor. Bu bağlamda ilk üç bölümde ikisi Sayılan, biri Sayılan ve Alev Özkazanç tarafından yapılmış akademik çalışmalarla ülkemizin pek de iç açıcı olmayan hali üzerine kapsamlı değerlendirmeler ortaya konuyor. Başlangıçta sözünü ettiğimiz atmosferin inşasında eğitimin rolü üzerine düşünürken şu ifadeler oldukça aydınlatıcı: Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği milli eğitim sisteminin temel politik tercihleri ve politik öncelikleri arasına giremediği için, kadınların öğrenme talebi, aile, iş yaşamı ve daha geniş toplum arasındaki verili dengeyi bozmayacak biçimde karşılanmaktadır. Bunun kadınlar için anlamı, kimlerin okur yazar olacağı, kimlerin (kadın/erkek) hangi işlerde çalışacağı, istihdam olanaklarını kimlerin dolduracağı, aile içindeki işbölümünün nasıl sürdürüleceği, toplumda kadının yerine ilişkin hangi ideolojik önkabullerin öne çıkarılacağı konusunda eril tercihlerin sürdürülmesidir (63).

Giderek yükselen şiddetin anatomisini çözümleyen şu satırlar da oldukça dikkate değer: Büyük kentlerde özellikle gençleri etkileyen işsizlik ve gelecekle ilgili kaygılar, genç erkeklerin orta sınıf modernist ideolojiden (eğitim yoluyla kariyer edinip çağdaş bir yaşam sürme) daha hızlı yabancılaşarak kısa yoldan ve ne pahasına olursa olsun para kazanma ve güç edinmeye dayalı bir kültür geliştirmeleriyle sonuçlandı. Son yirmi yılın militer ve şiddete dayalı siyasal söylemleri ile güce dayalı rekabetçi ortamı, en olumsuz etkisini genç erkekler üzerinde göstererek, son derece cinsiyetçi bir kültürün hegemonik kültür olarak ortaya çıkmasına neden oldu (107).

Söz konusu bu hegemonyanın kırılabilmesi için ise şu hatırlatma oldukça yerindedir:

Sınıf ve toplumsal cinsiyet üzerine yapılan analizlerde, “yeniden üretim” kavramı yerine, öncelikle hegemonya kavramının kullanılmasıyla, araştırma yaparken öğrenme sürecinin aktif doğası ile diyalektik ilişkilerin varlığı, iktidar mücadeleleri, çatışma noktaları, okulun içinde ve dışında olabilecek alternatif pratiklerin varlığı daha kolay hatırlanacaktır. Ayrıca bu egemen çıkarların gücünün her zaman ne topyekun ne de ebedi olmadığını hatırlamamızı sağlayacaktır. Kültürel hegemonya hala uğruna devamlı olarak mücadele edilmesi, kazanılması ve sürdürülmesi gereken bir silahtır (147).

Makale derlemesi olarak tasarlanmış kitapta eğitim ve toplumsal cinsiyet ilişkisinin farklı yönlerini analiz eden beş çeviri makale de yer almakta. Bu makalelerde kadınların güçlendirilmesinde eğitimin rolü miti, yeniden üretim teorisinin toplumsal sınıflar ve feminist teori ilişkilendirilerek geliştirildiği yeni bir öneri ele alınıyor. Mechthild U. Hart’in makalesi özgürleştirici bir yöntem olarak bilinç yükseltmenin ortaya çıkışı ve önemini hatırlatırken bir yandan da çözümleyici, yol açıcı eğitim uygulamaları için öneriler gündeme getiriyor. Özgürleştirici Feminist Yetişkin Öğrenme Kuramlarının derli toplu bir şekilde ele alındığı Elisabeth J. Tisdell makalesi, feminist pedagoji modellerini bir tarihsellik içinde ve oldukça net bir şekilde betimliyor. Eğitimde yaşanan köklü sorunlar ele alınırken toplumsal cinsiyet ve sınıfsallığın çoğu zaman iç-içe geçtiğini sürekli akılda tutan çalışma, bu geçişler ve ilişkiler üzerine yeniden düşünmemizi sağlıyor. Derlemenin Kadınların Öğrenmesine Yeni Bir Bakış adlı son makalesi ise Elisabeth R. Hayes tarafından yazılmış. Kadınların öğrenmesine ilişkin önyargılar ve popüler kanaatlerin tartışılmasının ardından feminist bir perspektifle kadınlara özgü bilme ve bilgi biçimlerinin ele alındığı yazı toplumsal cinsiyetin öğrenmeyi nasıl etkilediğine ilişkin örnekler de sunuyor.

Ayrıca hem Türkiye üzerine yapılmış çalışmaların hem de çeviri metinlerin dil ve terminoloji konusundaki özenini vurgulamak gerekiyor. Çünkü özellikle çeviri metinler söz konusu olduğunda zaman zaman özensiz ve aceleye getirilmiş izlenimi veren çalışmalar maalesef okumayı bir eziyete çevirebiliyor.

Türkiye’de eğitim ve toplumsal cinsiyet ilişkilerinin yapılandırılması üzerine yapılan çalışmalar üniversitelerin kadın çalışmaları bölümleri sayesinde son yıllarda artmaya başlamış olsa da bu denli kapsamlı bir çalışma ciddi bir boşluğu doldurmak yönünde önemli bir adım. Kitabın hedef kitlesi toplumsal cinsiyet kaynaklı eğitim eşitsizlikleri ile ilgilenen, bu meselelere kafa yoran herkes, iyi niyetli bir istek belki ama aslında tüm eğitimciler ve ebeveynler elbette.

Tekrar başladığımız noktaya dönersek okul/ eğitim içinde bulunduğumuz cinsiyetçi kültürün inşasında ne gibi roller üstlenmektedir? Yine yanıtın peşine kitabın rehberliğinde düşelim, ne dersiniz? : okulun yapmaya çalıştığı şey, başat toplumsal cinsiyet ilişki tarzına bilinçli ya da bilinçsizce razı olan özneler yaratmaktır (178).

TOPLUMSAL CİNSİYET VE EĞİTİM
Derleyen: Fevziye Sayılan
Yayınevi: Dipnot, 2012