Eskiden panayırlar vardı... Panayırlarda cambazlar filan gösteri yapar, gösteri sonunda da bir Türk bayrağı çıkarırlardı. Ve

Eskiden panayırlar vardı... Panayırlarda cambazlar filan gösteri yapar, gösteri sonunda da bir Türk bayrağı çıkarırlardı. Ve bir alkış tufanı kopardı seyirciden; bu alkış cambaza mı bayrağa mı, belli olmazdı. Ama sıkıysa alkışlama!
Şimdi de karşımıza geçmişler yedikleri her haltın içine bir demokratikleşme nitelemesi katıyorlar. Sıkıysa destek verme...
Elhak, şimdi katakullide epey mesafe de aldılar... Mesela anayasa değişikliği maddeleri arasına “çocuk istismarına karşı yaptırım, kadına pozitif ayrımcılık” da koydular ya, her şey bir yana, bu öyle bir belden aşağı vurma ki, bu pakete hayır dediğin zaman sanki çocuk istismarından yana, kadına pozitif ayrımcılığa karşı oluyorsun!
Bir de geçmişler karşımıza, özgürlüğün tanımını değiştiriyorlar ve alın size özgürlük diyorlar.  Behey şaşkınlar! Özgürlük nedir, bunu biz elbette biliyoruz, çünkü hakikaten özgürlük istiyoruz. İnsanlık tarihinde özgürlük mücadelesi köle isyanında Spartaküsler’den başlar Kızılay’daki TEKEL işçilerinin direnişiyle devam eder. Bizim özgürlük kitabımızda o efendinin dediğini değil de bu efendinin dediğini tercih edeyim, bu tercih de benim özgürlüğüm olsun yazmaz...
Ayrıca, “Ben yaptım oldu” demokrasisiyle de bu memlekete özgürlük filan gelmez. Üstelik bizler bunu kendi tarihsel tecrübemizden de bilmekteyiz. Vakti zamanında Sovyetler Birliği’nde, sosyalizm “ben yaptım oldu” diyen revizyonistlerin (değiştiricilerin!) elinde kalmıştı. Elbette olup biten sosyalizm filan değildi. Uygulamalarını da “really existing socialism” (gerçekte var olan sosyalizm) ya da kısaca “reel sosyalizm” diye savunurlardı.
Şimdi AKP’liler de kendilerine biçtikleri “değiştiricilik” misyonuyla bir “reel demokrasi” vaat etmiyorlar mı? Yapabileceklerini yapmıyorlar da yapamayacaklarının çığırtkanlığına soyunuyorlar. Çünkü AKP olarak kendi başlarına seçim barajını düşürebilirler, ama düşürmüyorlar; siyasi partiler kanunun değiştirip liderler sultasını kaldırabilirler, ama kaldırmıyorlar. Çünkü bunların derdi demokrasi değil ki, reel demokrasi. AKP’den Hayati Yazıcı ne demişti? “Herkes kendi alanında yumurtlamalı.” Reelpolitika ise sadece reel demokrasi yumurtlayabiliyor. Yani amiyane tabirle, “yersen bu yemek, yemezsen mercimek!” diyorlar.
Eh, biz de yemiyoruz işte... Mevzu budur.
Üstelik bir de hakikaten durduk yerde insanın asabını bozuyorlar. Geçen gün bir başka AKP’li Yasemin Çongar solculuk adına ahkâm kesmez mi! Pes artık!
Lenin’in kitaplarından filan söz ediyor ve şöyle bir solcu, devrimci karikatürü çiziyor: Yok efendim neymiş, devrimciler zaten ideal arayışla, giderek ütopyacı bir ideolojiyle hareket ederlermiş; demokratik kazanımlar için mücadeleyi küçümserlermiş, örneğin öğrencilerin dernek kurma hakkının hayata geçirilmesine karşı çıkarlarmış, sendikaların, işçilerin güncel koşullarının iyileştirilmesine hizmet etmesine karşı çıkarlarmış. Toptancı bir değişim peşinde görünürken aslında hiçbir şeyin değişmemesine hizmet ederlermiş...
Bu tür yaveleri sistematik şekilde tekrarlamaları boşuna değil... Çünkü bunların asıl derdi, 12 Eylül’ün tam olarak başaramadığını, yani solu etkisizleştirme programını tamamlamaya çalışmak. Özgürlükçülüğün, demokrasinin tanımını değiştirdiler, şimdi de solu karikatürleştiriyorlar ve böyle bir karikatürün reddiyesi üzerinden nesebi gayri sahih bir sol peydahlamayı amaçlıyorlar...
Yasemin Çongar elbette külliyen yalan söylüyor! “Tek yol devrim” diyenlerin kitabında hiçbir sorunun çözümünün devrim sonrasına ertelendiği yazmaz, tersine her sorun için hayatın her alanında ve sömürüye-zulme karşı olan herkesle verilen devrimci mücadele sayesinde, devrimin imkânlarının da çoğaldığı bilinir. Gelecekteki toplumun nüvelerini bugünden oluşturmak için çaba sarf etmeyince de devrimcilik, solculuk yapılamaz. Reformlar için mücadelenin de en sıkı militanları yine devrimcilerdir, yeter ki bu reformlar sistemi pekiştiren, sömürüyü katmerleştiren ve eşitsizliği artıran özgürlükleri yok eden bir muhtevada olmasın.
Her neyse, Yasemin Hanımlar bizim mahalleye misafirliğe gelmişler, bizlerden, AKP ve onun “değişimine” destek vermemizi istiyorlar. Bir başka deyişle, AKP ve siyasi gericiliğe karşı mücadelemizi devrim sonrasına ertelememizi istiyorlar. TEKEL işçilerinin haklarının alınmasını da devrim sonrasına ertelememizi istiyorlar. Yani, “mercimek yemek” dışında her şeyi ertelememizi istiyorlar.
Pardon yani! AKP ve siyasi gericiliğe karşı mücadelemizi devrim sonrasına ertelemeyeceğiz.
Ayrıca AKP panayırcılarının gösterdiği “reel demokrasi” bayrağına da alkış tutmak zorunda değiliz ki.