Türkiye’nin 19 Mayıs 1919’tan bu yana doğru oluşan bütün tarihine son verecek olan Anayasa Değişikliği Referandumu toplumda beklenenin üzerinde “ilgi”uyandırdı.
Değişikliklerin ne almaya geldiğini en kısa olarak algılanması şu tepkiden belli oluyor:

»Türkiye Cumhuriyeti’mize sahip çıkacağız!

Şimdiye kadar–muhalefet anlamında- halkın siyasete mesafeli olmasının son derece haklı sebepleri vardı.

Mesela laikliğiyle iftihar eden parti, seçmenlerine, din referanslı uluslararası örgütün liderini cumhurbaşkanı adayı olarak sundu. Bu kadarla da kalmadı ittifak yaptığı sağ partinin kuyruğuna takıldı.

Sonuçlar ortada!
Kendi bünyesinde bulunan ve bütün Türkiye’nin benimseyeceği cumhurbaşkanı adaylarını parti içi gelecek kaygılarıyla kenara iteledi. Hangi partiden söz ettiğimiz belli oluyor herhalde?

Son marifeti olan OHAL ilanı ve milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ile tarihe geçti.

Olanlar ortada!
Genel Başkanlar hapiste. Milletvekilleri tutuklu. Keyfilik ibadullah. Canı sıkılan adli veya güvenlik görevlisi önünden geçen bir milletvekilini gözaltına alıp, tutukluyor. Veya adli kontrol şartı ile serbest bırakıyor. Düşünsenize milli iradenin temsilcisi bir milletvekili haftada üç gün parlamentoya, dört gün karakola giderek yasama görevini yerine getirecek!?!

Yapılanlar ortada!
Bu koşullar altında insanlar nasıl sandığa gidecek ve muhalefet partisinin önerisi doğrultusunda oy kullanacak?

Burada halkın sağduyusu öne çıkıyor.

Bu olgu bütün siyasi önermelerin ötesine geçebiliyor.

Tıpkı büyük felaket anlarında devreye giren olağanüstü yardımlaşma refleksi gibi… Rahmetli Hasan Pulur ağabeyimiz bir sohbet sırasında söylemişti:

»Şimdi daha iyi anlayabiliyoruz Kurtuluş Savaşı’nı nasıl kazandığımızı!

Hasan ağabey 1999 Marmara Depremi sırasında yaşanan o eşsiz dayanışmayı kastediyordu.

Referandum da benzer bir duygu oluşturdu.

Şaka değil Türkiye Cumhuriyeti ile vedalaşma söz konusu.

Baksanıza daha şimdiden hanedan artıkları piyasaya arz-ı endam etmiş durumdalar.

Siyasi parti liderlerinin önderliği artık aşıldı, şimdi Cumhuriyeti savunma zamanı:

»Tıpkı deprem dayanışmasında olduğu gibi!

***

Referandum dili

Anayasa referandumu için çalışma yapan partiler, inisiyatifler, dernekler, meslek örgütleri, mahalle komiteleri ve tek tek bireylerin en fazla dikkat etmesi gereken şeyi bir iletişim uzmanı arkadaş söyledi:

»Kimseyi aşağılamayacaksınız!

Cebindeki telefonunu çıkartıp sosyal medyadan paylaşılan bir propaganda sloganını gösterdi:

“Referandumda bize “salak mısın?” diye soracaklar. Ya evet diyeceğiz ya da hayır.”

Konu üzerine yıllarını veren arkadaş gülerek devam etti:

»Bu tür çalışmayı, sınıf temsilcisi seçecek ilkokul çocukları bile yapmaz.

Sen desteğini istediğin insanları “salak” diye daha en baştan damgalarsan o senin yanında yer almak ister mi?

Arkadaşıma göre bu bakış açısı iktidar blokunun paslanmış “Hayır diyen hainler” propagandasından bile daha geri düzeyde bir fikriyatı temsil ediyordu.

İletişimci arkadaş şöyle bitirdi:

»Bu türden arkadaşlar hiç çalışmasınlar, ya da gidip ‘Evet’ kampanyasına katılsınlar daha HAYIR’lı iş yapmış olurlar!