Merkez medya, güncellenen eğitim programlarını “yenilenen müfredatta araba kullanan kadına, ütü yapan erkeğe de yer verilecek!” spotuyla duyurdu. CNN’in kadın spikeri, yanında kocası bulunmak koşuluyla otomobil kullanmasına izin verdiği Suudi kadının toplumdaki statüsünü yükseltecek kralın yeni kararını duyurur gibi heyecanlıydı. NTV, yeni programlarla çocuklarda tasarruf bilincinin gelişeceğini, bir diğeri konuların Barış Manço, Sezen Aksu gibi sanatçıların şarkıları eşliğinde işleneceğini duyurdu.

Bu haber metinlerini kaçıncı kez duyduğunuzu anımsıyor musunuz? Ben ilk kez, AKP’nin öğretim programlarına el attığı 2003’te -9 Eylül’de NTV’de yayımlanan Büyüteç programında- zamanın Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’ten duymuştum. O günlerden kalma haber metinleri, sonraki her program değişikliğinde haber sunucularının önüne kondu. Medyanın “yenilenen müfredatta araba kullanan kadına yer verilecek!”diye sunduğu bu kamu spotu, kadınla erkeği eşit tutan müfredatın bilimselliğinden, demokratikliğinden kuşku duyulamayacağı algısını oluşturmaya hizmet ediyor.

Taslak olduğu söylenen ders programları da öncekiler gibi gayri meşru; iktidar çevreleri de bunun farkında. Bundan dolayı kamuoyundan görüş bildirmesi isteniyor. Okul müdürleri rapor hazırlamak için öğretmenleri yarıyıl tatilinde toplantıya çağırıyor, nazının geçtiği velileri olumlu görüş bildirmeye teşvik ediyor. Kabulden sonraki propaganda malzemesi hazır: Beş yüz küsur bin öğretmenden, şu kadar öğrenci velisinden görüş alınmıştır…

Kaç kişiden görüş alındığının bir önemi yok, önemli olan hazırlanması gibi incelenmesi de bilimsel bakış açısı gerektirdiğinden öğretim programları hakkında kimin bilgisine başvurulduğudur. Mesela, Bilim Akademisinin hazırladığı “Yarın İçin Bugünden” başlıklı rapor önemli ve dikkate alınmalıdır. Akademi üyeleri, 2003’te başlatılan program değişikliğini desteklemişlerdi. Demek ki bu sürede onları da rahatsız eden bir noktaya gelindi.

AKP’nin taslak dediği her metnin asıl olduğunu biliyoruz: 2015’te de 20 dersin programı 15 günlüğüne (12-27 Haziran 2015) askıya çıkartılmış, onaylandığında uyarılardan etkilenilmediğini görmüştük. Bu da öyle olacak. Fakat öyle olacak diye işin kolayına kaçıp programların geneline ilişkin üst düzey eleştiriyle yetinmeyelim. Akademi, eğitim sendikaları ve öğretmenler en azından fikri takip ve teşhir için her bir programı sistemli bir incelemeye tabi tutup sonucu ilgilisine bildirmelidir.

AKP, yasa değişikliklerini, yarattığı fiili durumun kabulüne bakarak yapıyor. Fiili müdahaleye açık olan eğitimde de bu taktiğe başvurulması, ilgili mevzuatların kısmen korunmasını sağladı. Uygulamanın aksine bilime, laikliğe, çağdaşlığa, Atatürk ilkelerine; dil, din, cinsiyet gibi sosyal ve toplumsal farklılıklara vurgu yapan kavramlar, eğitimle ilgili kanunlardaki yerini korudu. Yani kanunlar her şeye rağmen ve hâlâ kullanılabilir durumda. Bu bakımdan öğretim programları, dayanağı olarak gösterilen başta anayasa olmak üzere Milli Eğitim Temel Kanununa uygunluğu yönünden incelenebilir:

Örneğin; genel amaçlar ve temel beceriler, 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile eğitimin temel ilkelerine uygun mu; öğrenme alanları (ünite), konu ve kazanımlar, programın hedefi niteliğindeki genel amaçlar ve temel becerileri kazandıracak nitelikte mi; kazanımlar, yasaların emrettiği bilgi ve davranışları kazandırabilecek yeterlilikte mi; kazanımlar için önerilen etkinlikler amaca ulaşmayı sağlayabilir mi diye bakılabilir.

Eğitim, AKP’nin içinden çıkamadığı ve aleyhine siyasi sonuçları olacak bataklık gibi. Referandum öncesi bu konuda halka bir şeyler söylemesi gerekiyor ama söyleyecek sözü yok. Tek çıkışı kontrol ettiği medya aracılığı ile algı yönetimine başvurmak. Biz de boş durmayıp, onları teşhir edelim; referandumu Anayasayla birlikte AKP’nin eğitimini oylamaya dönüştürelim.