Bugün yeni bir yazı yazmayacağım. 12 Eylül 2010 referandumunun üzerinden iki yıl geçti. Aşağıda 9 Eylül 2010 tarihli “Riyaya HAYIR” yazım var. Referandum öncesi söylediklerim(iz) tek tek gerçekleşti. Keşke haklı çıkmasaydım, keşke haklı çıkmasaydık. Ama vaziyet ortada...
***
Riyâya HAYIR!”
Daha dün Bartın’da bir tek sendikaya üye olan 133 işçi Rimaks şirketi tarafından işten atılırken, son yıllarda yüzlerce işyerinde binlerce işçi sendikaya üye oldukları için kovulurken, taşeron şirketlerin sendikasız işçileri Türkiye’nin dört bir yanına “İşçilerimizin birden çok sendikaya üye olması için EVET” pankartları asıyor.
“EVET” pankartları asan taşeron şirket çalışanı Halis Atış yorgunluktan bu pankartlardan birine sarılıp uyuyakalıyor ve pankartları asacak vincin altında eziliyor. Çünkü bu taşeron şirketlere değil sendika, iş yasası bile giremiyor.
Şaka gibi!Son yıllarda sendikalaşma oranının özel sektörde yüzde 3’lere gerilediği bir ülkede birden fazla sendikaya üye olmaktan söz ediliyor. Zekamızla dalga geçiliyor. Riyâ diz boyu!
Arka sayfasında “İşçilerimizin grev hakkını geliştimek için EVET”, “Memurlara toplu sözleşme hakkı için EVET” ilanı yer alan bir hükümet yanlısı gazetenin sendikayı engellemek için tehdit, işten atma ve mobbing uyguladığını unutmamız isteniyor. Riyâ diz boyu!
“Üstünlerin hukukundan hukukun üstünlüğüne geçmek için EVET” çağrısı yapan başbakan yüzde 10 barajının düşürülmesine şiddetle karşı çıkıyor. Benim gibi milyonlarca vatandaşın oyunu çöpe atılmasına devam diyor. Üstelik barajdan en çok mustarip olan iki küçük sol parti de “Yetmez ama EVET” diyor. Ne hazin!
“Fişlenme utancına son vermek için EVET” pankartları asılıyor. Ama 2010 yılında Türkiye Orwell’in 1984’ünü yaşıyor: Büyük birader hepimizi dinliyor!
“YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması için EVET” deniyor ama memurlara grev yasağı getirilip hakem kurulu kararları yargı denetimine kapatılıyor.
Bu riyâ listesini uzatmak mümkün. Uzatmamayım. Sözü KESK’e bırakayım. Bakın KESK bu referandum  riyâsı konusunda ne diyor:
·           “Gerek antidemokratik, dayatmacı yasalaşma süreci gerekse sonraki yargısal süreç ve bu sürece ilişkin tartışmalara bakıldığında 12 Eylül günü halkın görüşünü özgürce açıklayabileceği bir referandum yerine, çoğunluk partisinin kararını halka onaylatması şekline dönüşecektir.”
·           “AKP hükümeti tarafından dayatmacı bir yaklaşımla yapılan son anayasa değişiklikleri, ülke sorunlarına çözüm üretmekten uzak olup, tam tersine, çatışmaları derinleştiren ve yeni çatışma alanları üreten niteliktedir.”
·           “Bugüne kadar 81 maddede yapılan değişiklikler, darbe ürünü olan 1982 Anayasasının antidemokratik ruhunu ortadan kaldırmayıp siyasi ve toplumsal sorunlara çözüm üretmediği gibi bu değişiklikler de sorunlarımızı çözmeyecektir.”
·           “Toplu sözleşme hakkı, kadınlara ilişkin pozitif ayırımcılık, adil yargılanma hakkı vb. düzenlemeler temel hak ve özgürlükler kapsamındadır. Bu nedenle referanduma götürülmemelidir.”
·           “Öncelikle kamu emekçilerinin grev hakkına yer vermediğinden çalışma hukukunun genel ilkeleri ve uluslararası hukuka aykırı olarak düzenlenmiştir. Değişiklikle kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkına yer verilmiş gibi görünse de bu gerçekliği yansıtmamaktadır. Bilindiği üzere grev hakkı, toplu sözleşme hakkının ayrılmaz bir unsurudur. Bu gerçeklik gerek AİHM kararları gerek Avrupa Sosyal Haklar Komitesi ve ILO komite kararlarında da sıkça dile getirilmektedir.  Buna karşın, grev hakkımız anayasal güvenceye kavuşturulmadığı gibi; barışçıl bir çözüm yolu olan Uzlaştırma Kurulu kararlarına kesinlik kazandırılarak bu aşamada grev hakkımız fiilen ve hukuken yeni bir engelle karşı karşıya bırakılmak istenmiştir. Toplu sözleşme hakkı da fiilen kullanılamaz hale getirilmiştir.”
·           “Yapılan düzenlemeler ile yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlamaya yönelik yeterli güvence getirilmediği gibi Anayasanın en çok eleştirilen cumhurbaşkanının yetkileri daha da arttırılarak antidemokratik sistem derinleştirilmektedir. AKP’nin yargının anti demokratik ve haklar aleyhine olan yapısının değiştirildiği şeklindeki propagandası da gerçeği ifade etmemektedir.”
·           “Yargının şu andaki antidemokratik ve siyasallaşan yapısı yapılan düzenleme ile de değiştirilmemektedir.”
·           “Bu değişiklik paketinde demokratikleşme önündeki temel sorunlarımızın çözümünü önceleyen bir içerik yoktur.”
·           “Bu pakette çalışma yaşamının demokratikleştirilmesini sağlamaya yönelik bir düzenleme yoktur.”
·           “Daha da önemlisi toplumun tüm kesimlerinin ortak talebi haline gelen yeni, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik anayasa ihtiyacı ötelenmektedir.”
·           “Üyelerimiz bu doğrultuda doğru tavrı sergileyecek siyasi bilince ve mücadele deneyimine sahiptir.”
Yukarıdaki görüşler KESK yönetimi tarafından 23 Temmuz 2010 tarihinde kamuoyuna açıklandı. Bu görüşleri bir KESK üyesi olarak “siyasal bilinç ve mücadele deneyimi” ile okuduğumda bu anayasa paketine “EVET” demenin mümkün olmadığını anlıyorum.
Siyasal bilincim ve mücadele deneyimim -KESK’in yukarıda yer alan saptamalarının gereği olarak- “demokratikleşme önüdeki temel sorunların çözümünü önceleyen bir içeriği olmayan”, “eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa talebini öteleyen” ve “yargının şu andaki antidemokratik ve siyasallaşan yapısını değiştirmeyen”, “grev hakkına engel çıkaran” ve “çalışma yaşamının demokratikleşmesini sağlamaya yönelik bir düzenleme içermeyen” bu anayasa paketine “HAYIR” demem gerektiğini söylüyor. Vicdanımın sesini dinleyeceğim ve 12 Eylül'de riyâya ve aptal yerine konmaya HAYIR diyeceğim.