Dünya referandumlarla sarsılıyor… Ortadoğu’da, Kuzey Irak’ta olduğunda, sanki uzaktaydı biraz. Ama işte Avrupa’nın göbeğinde…

Katalonya’da, savunucularına “Katalonya yeni bir cumhuriyet olma hakkını kazandı” dedirten referandum, ne Kamerun’un İngilizce konuşulan bölgesindeki sembolik bağımsızlık ilanına benziyor, ne de Macaristan Çingenelerinin 4 ilde özerk bölge ilan etmek için referandum başvurusu yapmalarına.

Katalonya referandumu, Batı’nın yerleşik nizamının ve onun Avrupa Birliği’nde (AB) cisimleşmiş halini epey zorlayacak. İlk açıklamalarda hukuk vurgusu yapılsa ve bağımsızlık referandumunun yasal olmadığı söylense de, cin şişeden çıktı. Somut adımlar atmak açıklama yapmak kadar kolay olmayacak!

Katalonya’da sandıklar kapandıktan hemen sonra arayan bir “İspanyol” meslektaşım, söze “Biliyorsun ben yarı Katalonum” diye girip, son derece karamsar bir şekilde devam etti.

Bine yakın insanın yaralandığı, dünyanın dört bir yanına yayılan polis şiddeti görüntülerini kastederek; “İspanya hükümeti çok yanlış şeyler yaptı, çoook” dedi. Bir de Türkiye göndermesi yaptı; “Yarın Avrupa’da birileri Türkiye’deki polis şiddetinden şikâyet ederse, Erdoğan rahatlıkla ‘Siz İspanyol polisine bakın’ diyebilir.

Sonra, asıl meseleye dönüp devam etti; “Ben bağımsızlığa bütünüyle karşıyım. Katalan bağımsızlık hareketi içerisinde aşırı milliyetçiler, ırkçılar olduğunu biliyorum. Ancak, bugün Katalonya’da olanlar çılgınlık. Şok oldum. İşte şimdi, bu olanlardan sonra, bağımsızlık güçlü bir olasılık oldu.

Arkadaşım aynı karamsarlıkla sürdürdü sözlerini; “İspanyol hükümeti gerçekten çok kötü bir şey yaptı. Aptalca, aptalca… İşte şimdi Katalonya gerçekten kaybedildi ve İspanya parçalanabilir. Bask ülkesi Katalonya’yı izleyebilir.”

Olayları yakından izleyen meslektaşımı dehşete düşüren ve “Şimdi Katalonya gerçekten kaybedildi” demesine yol açan şey, polisin oy vermek isteyen Katalonlara karşı kullandığı şiddet.

Özerk Katalonya’da 2014 yılında da bir referandum yapılmış, katılım yüzde 50’nin altında kalmış ve katılanların yüzde 80.76’sı bağımsız devlet olmaya “Evet” demişti. Bu sonuç, “Evet” diyenlerin gerçek nüfusa oranı yüzde 37-41 civarında hesaplandığı için, bağımsızlık yanlıları açısından bir başarısızlık olarak yorumlanmıştı. Ancak, oy vermenin şiddetle engellendiği Pazar gününden sonra bu tür hesaplar da anlamsızlaştı. Şimdi bağımsızlık yanlısı Katalonların elinde “Yüzde 90 Evet dedi” verisi var.

Katalonya’da yaşananlar, Türkiye gibi içinde önemli oranda etnik nüfus barındıran ülkelerde, iktidarların bu grupların hak taleplerine karşı “Elinizi verirseniz kolunuzu kaptırırsınız. İspanya’da her hakları vardı, ama illa ayrılık dediler” argümanını güçlendirecek ve demokratik hak taleplerine karşı kayıtsızlığı, hatta şiddeti baskın seçenek yapacak.

Konuya soldan bakanlar, ulusların kaderini tayin hakkına saygı duymak ve ister K. Irak’ta Kürtler isterse de İspanya’da Katalonlar için olsun referandumu bir hak olarak görmek durumunda. Bu, ahlaken böyle! Siyaseten de, tarih, insanların bir yönetim biçimine rıza göstermedikleri durumda, onları yönetmekte ısrar etmenin uzun vadede işe yaramadığını gösteriyor.

Referandumu bir hak olarak görüyorsanız, bu girişimlerin üzerine şiddetle gidilmesine de karşı çıkarsınız. Ancak; referandumu hak olarak görmek, her biri kendi özelinde değerlendirilmek koşuluyla, referandum yapılan yerlerde demokratik cumhuriyetler içinde, tüm hakların garanti altına alındığı sistemler içinde bir arada yaşamı savunmaya da engel değil.

Sonuca etki edecek siyasi özneler ol(a)madığımız sürece de, elimizdeki en önemli güç düşlerimiz zaten. “Imagine”da dendiği gibi: “Cennetin olmadığını düşle / Çabalarsan kolaydır / Altımızda cehennem yok / Üstümüzde yalnızca gökyüzü… / Ülkelerin olmadığını düşle / Yapmak zor değildir / Öldürecek ve ölecek bir şey yok / Ve din de / Düşle ki bütün insanlar / Barış içinde yaşıyor.

Tabii şunun anlaşılması da şart; gönlünü kazanamadığınız bir halkı yönetebilmeniz de mümkün değil!