Türkiye’nin gündeminde son günlerde kendine yer bulan her başlığın olası bir erken seçim siyaseti ile doğrudan ya da dolaylı bir ilişkisi var. CHP liderinin bütçe konuşmasında açığa çıkan yüksek enerji de Kılıçdaroğlu acaba cumhurbaşkanı adayı olur mu olmaz mı tartışmaları da Bahçeli’nin HDP kapatılsın çıkışı da bu sürecin birer parçası. Muhalefet cephesi, ön çalışmasını yapmakla beraber, Erdoğan’ın karşısına şimdiden somut bir aday çıkarmayacak kadar tecrübe edindi. Ancak iktidar bloku, bir an önce muhalefetin adayının belli olmasını ve isim üzerinden bir yıpratma savaşına başlamayı arzu ediyor. İnce, Sarıgül ve daha nicelerinin parti kurmalarını da muhalefetten oy almak için değil Millet İttifakı’nı adaylık kavgasına çekmek için bir fırsat olarak görüyor.

Kılıçdaroğlu’nun öncelikli meselenin isim belirlemek olmadığını, güçlendirilmiş parlamenter sistemde anlaşmış olmanın çok daha önemli bir politik çatı olduğunu ifade etmesi doğru bir siyasi tavırdı. Böylece iktidar blokunun taktiği şimdilik boşa düşürüldüğü gibi muhalefet cephesinin 2018 seçimlerinden farklı bir strateji belirleyeceğinin de ipuçları verilmiş oldu. Bu sefer kendi içinde çeşitliliği koruyan ama ortak bir hedef ve belki de adayla ilerletilecek bir süreç ufukta görünüyor.

AKP-MHP bloku, muhalefete gol atmakla uğraşırken hiç tahmin etmediği yerlerden gol yiyor. Saray rejiminin mimarisi gereği bütçe görüşmelerini umursamayan İktidar, Meclis’te son yılların en savunmacı hattına çekilmek zorunda kaldı. Ekonomik ve siyasi kriz ile yol açtığı çelişkilerin konuşulduğu anlarda muhalefete karşı etkili tek bir argüman dahi geliştiremedi.

Bütçe görüşmelerine de damgasını vuran ve muhalefetin ahbap çavuş kapitalizmini özetlemek için kullandığı “5’li çete” ifadesi ile tank palet fabrikasını ısrarla gündemde tutması önümüzdeki dönemde kamuculuk tartışmasının rejim tartışmalarına eklemleneceğinin sinyali niteliğinde. Selin Sayek Böke’nin yandaş 5 müteahhide verilen hazine garantilerinin ve özelleştirmelerin CHP iktidara gelirse kamulaştırılacağını söylemesi bir dönüm noktası olmuştu. Bu cesur çıkışın münferit olup olmadığı tartışılırken, kamulaştırma ifadesinin genel olarak sermayeyi ürküteceğini düşünenler temkinli bir tavır takınmıştı. Ancak ekonomik krizin derinleştiği böylesi bir konjonktürde rantla mücadele ve kamulaştırma talebinin halkta büyük bir karşılığı olduğu çok geçmeden fark edildi. Ve bütçe görüşmelerinde Kılıçdaroğlu aynı ifadeyi kullandı. Mevcut düzen içi muhalefetin kapsamlı bir kamuculuk vizyonu koyması imkân dahilinde olmasa da artık özelleştirmenin büyüsünün kaçtığı çok açık bir biçimde ortaya çıkıyor.

Bütçe görüşmelerinde iktidar kanadının zor duruma düştüğünü fark eden Bahçeli sosyal medyadan bir dizi mesaj yayınladı. Bu mesajların içerisinde iki başlık dikkat çekiciydi. Bunlardan ilki Demirtaş ve Kavala hakkındaki yargı sürecinin bir an önce bitirilmesine dairdi. Her iki ismin de siyaseten suçlu olduğuna kani olan Bahçeli onların “hukuken suçlu olup olmadıklarının teyidini” istedi. Gerekçe olarak da “zillet ittifakının kozlarının elinden alınması” gerekliliğine işaret etti. İktidarın Batı’dan can simidi beklediği bir dönemde bu çıkışın tesadüfi olmadığı muhakkak. Kavala ve Demirtaş’ın hüküm yiyecekleri ama içeride kaldıkları süre göz önünde tutularak tahliye edilebilecekleri bir süredir konuşuluyor. Bu senaryonun gerçekliği var mıdır bilinmez ancak kesin olan şu, Bahçeli de “reform söylemine” iktidarın muhtaç olduğunu yinelemek zorunda kalıyor. Taviz verir görünmeden taviz vermenin yollarını arıyor.

Bahçeli’nin mesajlarında öne çıkan ikinci unsur HDP’nin kapatılmasıydı. Bir yandan “reform” derken bir yandan parti kapatma talebinin dillendirilmesi ironik gelebilir. Fakat bunun muhtemel tavizlerin üstünü örten bir manevra olduğunu düşünürsek ortada bir ironi kalmıyor. Erdoğan da Bahçeli de HDP’nin kuşatma altında varlığını sürdürmesini kendi stratejileri için elverişli görüyor. HDP üzerinden muhalefeti bölmeye dayalı taktiği ellerinin tersiyle itecek durumda değiller. Üstelik HDP’nin kapatılması HDP seçmenini muhalefete eklemleme yolunda daha teşvik edici bir işlev de görebilir.

İktidar hangi taktiği uygularsa uygulasın dört-beş yerden maaş alan iktidar bürokratları kibirle halka bakarken, açlık ve geçim nedeniyle intiharların yaşandığı ülkede yetkililer yoksulluk sorunu yok diyecek kadar gerçeklikten uzaklaşmışsa, en yaşamsal istatistikler dahi manipüle ediliyorsa çıkmaz sokağa girilmiş demektir.