Türkiye’de birbiri ardına felaketler yaşanıyor. İki hafta önce Elazığ ve Malatya’da yaşanan deprem, ardından bu hafta Van-Bahçesaray arasında art arda yaşanan çığ düşmeleri ve Çarşamba akşamı İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanında yaşanan uçak kazası. Ölüler, yaralılar.

Sosyal medyada “2020 yılı Türkiye için hiç iyi başlamadı, bir an önce bu yıl bitsin” türünde çok sayıda yorumla karşılaştım.

Peki, bütün bu yaşanalar sadece birer talihsizlik mi? Kazalar zaten olur, çığ zaten düşer deyip geçmeli miyiz?

Yoksa bütün bu olanların bir kısmının gerekli tedbirler alınması halinde can kaybına yol açması önlenebilir miydi?

Depremi önleyemezsiniz. Ama hazırlıklı olursunuz. Hazırlıktan kastedilenin de çadırları depolara koymak olmadığını biliyoruz. Riskli binalar önceden tespit edilip gerekli güçlendirmeler yapılabilir. Bu çok zor bir iş değil. Evet, maliyetli ancak depremde insanların hayatlarını kaybetmesiyle karşılaştırılabilecek bir maliyet değildir. Fay hatları üzerinde bulunan yerleşim yerlerindeki bina stokunun yenilenmesi ya da güçlendirilmesi ihmal edilmeyecek kadar önemli bir konudur. Ama maalesef yapılmıyor. Bunu son depremde gördük.

Van-Bahçesaray karayolunda çığ düşmesi haberlerini ben çocukluğumdan beri duyarım. O bölge topoğrafik özelikleri ve yoğun kar alması nedeniyle bir çığ bölgesidir. Bunu o bölgede yaşayanlar iyi bilir. Meteoroloji de biliyor ve riskin arttığı dönemlerde uyarıyor. Çığ riskinin olduğu bir dönemde, iki önemli yerleşim bölgesi arasındaki ulaşım güzergâhı üzerinde gerekli incelemelerin yapılıp tedbir alınmaması yaşanan faciada insanların hayatlarını kaybetmesine yol açmıştır.

Van’da bulunan Meteoroloji 14. Bölge Müdürlüğü bölgedeki çığ riskine karşı uyarısında “…yüksek kesimlerinin dik eğime sahip ve yüksek kar örtüsü olan yerlerde çığ tehlikesi bulunduğundan, yaşanabilecek olumsuzluklara karşı vatandaşların ve yetkililerin dikkatli ve tedbirli olunması gerekmektedir” diyor. Çığ riski vurgulanıyor ve tedbir alınması söyleniyor.

Risk tanımlanabiliyorsa, ölçülebilir, ölçülebiliyorsa yönetilebilir. Bu kadar açık. Ekonomide biz bunu sık kullanırız.

Anlaşılan o ki yaşanan çığ düşmesi olayında da risk tanımlanmış ancak yönetmek için gerekli tedbirler alınmamıştır.

Çığ aniden düşse bile oluşum süreci izlenebilir, riskin artmasına bağlı olarak bölge kapatılabilir ve teknolojik imkânlardan yararlanarak yapay yöntemlerle kontrollü bir biçimde çığ tetiklenebilir.

Özellikle ilk çığ düştükten sonra olay yerine gönderilen görevli ve gönüllülerin üzerine de çığ düşmesi ve çok sayıda insanımızın hayatını kaybetmesi, çığ olayına müdahale etme konusundaki yetersizliklerin de bir göstergesidir. Çığ olayının yaşandığı bir bölgede kurtarma çalışmaları sürerken başka bir çığın daha düşebileceğinin öngörülmesi gerekmez miydi? Buna yönelik tedbirler alınamaz mıydı?

Meteoroloji genel Müdürlüğünün web sitesinde yer alan “Meteoroloji ve Çığ” başlıklı çalışma şöyle bitiyor: Hiçbir canlının hayatına değer biçilemez. Buna itiraz edilebilir mi?

Sabiha Gökçen havaalanında yaşanan kazanın sebebi henüz bilinmiyor. Ancak şimdiye kadar yapılan açıklamalardan anladığımız kadarıyla şiddetli rüzgârın önemli bir olumsuzluk faktörü olduğu düşünülüyor.

Teknolojin en ileri seviyede kullanıldığı havacılık alanında bile yaşanan kaza da acaba bir ihmalin sonucunda mı oluştu?

Akıl ve bilim rehberimiz olsun.