Özgecan’ı öldürttüler. Erdoğan’ın esnafı bayağı iyi çalışıyor. Önce dönerci, Ali İsmail için fırıncı, Özgecan için minibüsçü, Nuh için de aktar esnafı, reislerinin talimatı doğrultusunda polisliklerini/hakimliklerini yerine getiriyorlar; reise bonus olarak  da ‘ceza infaz memuru’luklarını; yani, cellatlıklarını: Reis’in esnafı can alıyor, can.

Faşist milisler sokağımızı, mahallemizi, şehrimizi; kısacası yurdumuzu işgal etmiş durumdalar; tarihimizi de yağmalıyorlar. Haydarpaşa artık gar değil; İstanbul ise Pendik’e taşınmış; Pamukova/’hızlandırılmış tren’ katliamının (41 can) muzaffer komutanı (TCDD Genel Müdürü) da Meclis’e taşınmak üzere, tabiî AKP’den: İnsan biraz utanır, yaaav.

İdamdan bahsedeni de var, hadım etmekten de: Kendini kurnaz zanneden sığ ve çapsız oportünistler; cinayetlerin, vahşetin gerçek azmettiricilerini gözden kaçırtma, hedef saptırtma peşinde.

Besleme/yalaka/yanaşmalardan birine göre IŞİD Türkiye’yi de vurabilirmiş; bir taklacı güvercin var ki, ona göre de Türkiye Kobani’ye sahip çıkmış da IŞİD işte o yüzden Türkiye’ye düşmanmış…; yerseniz.

IŞİD’i kurduran, besleyip büyüten kim? Bunu sormak bile yersiz: IŞİD, Türkiye’de iktidarda, hem de çoktandır.

“Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü”: Bunu diyen, aslında kendisine vize çıkartma peşinde, yerlisiyle ‘gâvur’uyla bilumum “yetmez, ama evet”çiler nezdinde, siyasal İslamcının ılımlısı da olurmuş gibi, yeri/zamanı/işine geldiğinde aynı yaratılanı aynı yaratandan ötürü tokatlamak, kahretmek, diri diri yakmak, testereyle kafasını kesmek üzere.

Siyasal İslamcının ılımlısıyla kelle kesicisi, canlı canlı adam yakanı arasında, aynı bir fotoğrafın negatifi (arabı) ile pozitifi arasındakinden daha büyük bir mesafe/fark yoktur. “Kadınlar kızlar erkeklere emanettir” diyen güya şefkatli dinci, bu lafı karşısındakine kabûl ettirirken aynı zamanda IŞİD konusunda rıza da ürettirmiş olmaktadır karşısındaki nezdinde: Emanet, kendisi özne olmayan canlı veya cansız bir malın ötesinde hiçbir şey değildir mutemet karşısında ve IŞID, Ezidî kadınları  pazarda satar veya Alevî kadınları kendine helal görüp cariye yaparken, “kadınlar erkeklere emanettir” diyenden farklı bir yerlere savruluyor değildir.

Karagöz’ümüzün Hacıvat’ı da devletin kadınlara kızlara merhamet göstermesi gerektiğinden söz ediyor, hiç mi hiç ne dediğinin farkında olmadan: Devlet diye duygu öznesi gerçek bir kişi var olmadığına göre, dediği aslında “kadınlar kızlar iktidardakilerin insafına bırakılmalıdır”dan başka bir şey değil.

Bu laflar aslında müthiş, sonsuz derecede edepsizce bir faşizme tekabül eder: İnsanlığın yarısını insandan saymayıp, adeta bir malmış gibi diğer yarısına emanet etmek tabiî ki kabûl edilemezdir; ama, bir de şerefsiz, haysiyetsiz ve de beyinsiz olmayan bir insan olarak, ben bu maskaralara derim ki, “oğlum, önce bir kendine gel, haddini bil, terbiyeni takın ve de ağzını topla; benim anam, karım ve de kızım nasıl sana emanet oluyormuş, üç gramlık pipin var ve de sakalın çıkıyor(?) diye.”

Bu yazdıklarım, biz insanlar arasında sohbet/muhabbet bâbında; yoksa bunlara bir cevap ve karşıt bir argümantasyon olarak değil: Irkından, dininden, mezhebinden ve de cinsiyetinden bağımsız olarak ‘İnsan’ın türsel tekliğinin bilincine ulaşamamış Aydınlanma öncesi mahlûkatla   -konuşulacak bir şey yoktur da değil-  konuşmak gayri kâbil olduğu gibi, değil selamlaşmak, bakışmak bile gayri câizdir; zira, ‘bizim kültürümüz’de insanların apış aralarına merak sarıp “kadın mıydı kız mıydı” diye sormak, vapurdan veya otobüsten inerken kiminle el eleydi veya nasıl giyinmiş, diz kapağı acaba görünüyor veya hamile miydi yoksa değil miydi diye dikizlemek bayağı ayıp şeylerdir.