Google Play Store
App Store

Reisi’nin ölümünün ardından yas görüntüleri ile izlediğimiz İran’da başka bir hayat da var. Cuma namazında yas tutanlar hayatına devam ediyor, televizyonlarda eğlence programları devam ediyor, kahvelerde insanlar nargile eşliğinde maç izliyor. Peki Reisi’nin yasını tutan kim?

Reisi’nin yasını tutan kim?
Reisi’nin ölümüne rağmen sosyal hayat aynı şekilde akmaya devam ediyor. (Fotoğraflar: BirGün)
Emre Yıldırım
Emre Yıldırım
emreyildirim@birgun.net

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, 19 Mayıs 2024 tarihinde Doğu Azerbaycan bölgesinde gerçekleşen bir helikopter kazasında hayatını kaybetti. Reisi ile birlikte Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın da aralarında bulunduğu toplam 9 kişi yaşamını yitirdi. İran hükümeti kazayı teknik bir arıza olarak nitelendirirken, bazı medya organlarında sabotaj veya suikast ihtimalleri üzerinde de duruluyor. Ancak bu iddialar henüz doğrulanmış değil ve kapsamlı bir soruşturma devam ediyor.

Reisi'nin cenaze törenleri toplamda üç gün sürdü ve bu süre zarfında dört farklı şehirde merasim gerçekleştirildi. İlk tören Tebriz'de başladı, ardından Tahran, Kum ve Meşhed şehirlerinde devam etti. Törenlerin son aşaması ve defin işlemi Meşhed'deki İmam Rıza Türbesi'nde gerçekleştirildi ve Reisi burada toprağa verildi​.

İran’da neredeyse tamamı İslam Devrimi liderliğine yani doğrudan Hamaney’e bağlı basın kuruluşları cenaze törenlerine milyonlarca İranlının katıldığını ifade etti. Aslına bakacak olursak fotoğraflarda ve videolarda da görünen oydu.

Peki, İran halkı gerçekten bir bütün olarak Reisi’nin yasını tutuyor mu?

Bu sorunun cevabını aramak, toplumsal hayatı gözlemlemek ve bir dizi söyleşiler geçekleştirmek üzere ani bir karar ile Tahran’a gittim.

Öncelikle şunu söylemek gerekir: Yolculuk, hayatımda bindiğim en eski uçakla seyahat etmenin verdiği tedirginlikle başladı. Peki, Ortadoğu’nun en güçlü ülkesinin 40 yıllık bir yolcu uçağını yenilemeye parası yok mu? Bu soruyu kime sorarsanız sorun cevabı sabit: Sebep ambargo.

“SABAH EZANLARI İDAM ALARMI GİBİYDİ”

Uçakta yanımda oturan Tebrizli kadın ile sohbet ederken konu elbette yaşanan kazaya ve Reisi’nin ölümüne geldi. Hadiseye dair ilk yorumu, “Bir kötü gitti, nasılsa başka bir kötü gelir” olan yolculuk arkadaşım şöyle devam etti. “İran’da idam cezaları en son Reisi’nin onayından geçer ve sabah namazında infaz edilir. Özellikle Mahsa Amini protestoları sonrası sabah ezanından korkar olmuştuk. Acaba şu an hangi gencimizin canına kıyıldı diye irkilerek uyanıyorduk.” Bu kısa ama çarpıcı ifadeler sonrasında gözleri doldu ve sonrasında üzerine başka bir şey konuşamadık.

Norveç merkezli İran İnsan Hakları (IHR) ve Paris merkezli İdam Cezasına Karşı Birlikte (ECPM) tarafından ortak hazırlanan rapora göre 2023 yılında İran’da 834 infaz gerçekleştirildi. Her gün ortalama 2,2 kişi idam edilmiş. Yani rejimin ölüm cezasız günü yok. Bununla beraber düşünüldüğünde sözün ağırlığı daha çok kendini hissettiriyor, “Sabah ezanları idam alarmı gibiydi.”

REJİM UNSURLARI BİLE KENDİ YASAĞINA UYMUYOR

Tahran’daki İmam Humeyni Havalimanı’na iniş yaptıktan sonra İran İslam Cumhuriyeti rejiminin tüm resmi propaganda faaliyetlerine maruz kalmaya başlıyorsunuz ve bu sadece başlangıç... Gündem sebebiyle tüm havalimanında siyah örtüler, devasa posterler ve afişler sizi karşılıyor.

Dış dünya ile iletişim kurulmaması konusunda tüm tedbirler alınmış. Kullanmaya alışkın olduğunuz neredeyse tüm sosyal medya platformları yasak. Dolayısıyla kimle konuşsak seyahat etmeden önce mutlaka en az 5-6 tane VPN indirilmesini tavsiye ediyor. Fakat işin ilginç yanı şu: Rejime yakın gazeteciler ve hatta üst düzey İranlı bürokratlar da VPN kullanıyor olacak ki kendileri ile WhatsApp’tan iletişim kurabildim. Yani konulan internet yasaklarını, yasağı koyanlar da deliyor.

İran’ın her yerinde rejimin propaganda afişleriyle karşılaşabilirsiniz.

PANOLAR AYNI, ŞEHİTLER BAŞKA

Hemen çıkışta Reisi adına açılan taziye çadırında rejim gönüllüleri son ses mersiye okunan bir bluetooth bağlantılı hoparlör eşliğinde çay ve hurma dağıtıyor.

Havalimanından Tahran şehir merkezine doğru yola çıkıyorum. Burada petrol çok ucuz olduğu için taksi ücretleri de bir hayli makul. Yaklaşık 50 kilometrelik bir mesafeyi 100-120 liraya gidebiliyorsunuz.

İran’da birçok şeyin adı tahmini kolay şekilde ‘Humeyni’. Havalimanı, türbe, cadde, sokak, bina. Humeyni Havalimanı’ndan taksiye binip şehir merkezindeki Humeyni Meydanı’na giderken 10 dakika sonra sağ tarafta Humeyni’nin anıtmezarı ile karşılaşıyorsunuz. İngilizce ve Türkçe bilmeyen taksici eliyle işaret ediyor: “İmam Humeyni, İmam Humeyni…” Buranın orası olduğunu anlamak çok zor değil. Çünkü etrafında hiçbir şey olmayan bir yerde devasa yapıların bulunduğu bir türbe.

Havalimanında sizi karşılayan yas ve şehitlik propagandası daha şehir merkezine gelmeden etkisini artırıyor. Neredeyse her binada her reklam panosunda Reisi’nin ne kadar yüce bir lider olduğunu, şehitler tarafından cennette çiçeklerle karşılandığını, dini lider Hamaney’in ondan razı olduğunu ifade eden Fars-Şia kültürünü yansıtan görsel tasarımlar göze çarpıyor.

Yasın siyah rengi gözünüzün alabildiği her yerde kendine yer buluyor. Burası İran. Burada gözünüzü nereye çevirirseniz çevirin İslam Devleti’nin resmi askeri, siyasi ve dini propagandasından kaçamazsınız. Burası belki de resmi ideolojinin toplumsal hayatın her anına müdahale ettiği, dini ve siyasi etki çalışmasının doğrudan işlendiği en ileri yer. Burada reklamcılık oyunlarına yer yok, söylenmek istenen neyse ona yer veriliyor.

Tahran’a ilk kez şubat başı turistik sebeple ziyaret etmiştim. Ortadoğu’nun en ortasına gelmenin vermiş olduğu şaşkınlıkla dikkatimi çeken ilk şey tabii ki yoğun propaganda olmuştu. Meydanlarında füze ve silah sergilenen, reklam panolarından Batı’ya ve ABD’ye meydan okuyan bir saha çalışmasının içine düşmüştüm.

Bir önceki ziyaretimde panolarda yoğunlukla ABD’nin Bağdat’ta gerçekleştirdiği bombalı saldırıda ölen İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ye yer verilirken bugün onun yerini Reisi ve yanındaki heyet almış durumda. Ama panolar ve içindeki mesajlarda değişen bir şey yok.

Tahran’da resmi tatiller de elbette dini hükümlere göre düzenlenmiş. Resmi tatil günleri Batı dünyasının aksine cuma ve cumartesi. Şehre gittiğim vakit cuma gününe denk geliyordu. Büyük Çarşı yakınındaki adını tahmin etmenin hiç zor olmadığı camiye doğru yürüyorum: İmam Humeyni Camii. Burası Tahran’ın tarihi ve en büyük çarşısının tam ortasında konumlanan, tüm yolların ona çıktığı merkez cami.

Cami hınca hınç, iğne atsanız yere düşmeyecek şekilde Reisi ve beraberinde hayatını kaybedenler için dualar ediliyor. Kadınlar ve erkeklerin binası ayrı. Sanılanın aksine kazadaki kayıpların ruhuna dua etmek için gelenler arasında kadın nüfusunun daha kalabalık olduğunu söylemek gayet mümkün.

İlk bakışta burada dolaşırken İran medyasına yansıdığı şekilde toplumsal hayatın durma noktasına geldiği, tüm İran’ın yekvücut kayıplarının yasını tuttuğunu görebilirsiniz.

Ama bir farkla. Bugün cuma ve saat tam cuma vakti.

Namaz bitiyor, simsiyah kalabalık dağılıyor ve cami ufak ufak boşalıyor. Çarşının içlerine doğru yürüyorum. Her zamanki gibi oldukça kalabalık ve Tahran’da ticaretin, siyasetin kalbinin attığı çarşıda her şey olması gerektiği gibi. İnsanlar alışverişte, sokaklarda esnaf tavlasını satrancını oynuyor. Elbette devlet hiçbir zaman yasını unutturmuyor. Çarşı siyah çarşaflarla kaplı.

Biraz önce binlerce insanın yas dolu izdihamından eser yok. Bir saat içinde hiçbir şey olmamış gibi bir hayat akıyor önümde. Peki, bu yası tutan kim?

DÜNYANIN GÖZÜ İRAN’DA, İRAN’IN GÖZÜ MAÇTA

Akşam oluyor, hava karardıktan sonra sokaktan insanlar çekiliyor. Şeriat rejimi halkın eğlence ihtiyacını, pazarlarda alışveriş yapmak, yazın parklar-bahçelerde ailecek piknik yapmak ve kışın da erkekler için havasız nargile kafelere tıkışmak dışında alternatifsiz bırakmış.

Biraz dinlenmek için otele dönüyorum, lobide haddinden fazla bir kalabalık dikkatimi çekiyor ama direkt odaya çıkıyorum. Televizyonlarda olan bitene göz atmak için kumandayı elime alıp kanalları dolaşıyorum. Karartılmış ekranlar, Kuran okuma görüntüleri, propaganda haberleri beklediniz değil mi? Ben de onu bekledim ama hayır. Dün Cumhurbaşkanını toprağa vermiş bir İslam Devleti’nden beklenmeyecek şekilde 10 kanalın yalnızca 1-2’sinde beklediğimizi görüyoruz. Diğerlerinde ne mi var? Eğlence programları. Evet, bizim Türkiye’de alışık olduğumuzun dışında konserler, eğlence programları, yarışma programları televizyonlarda olduğu gibi devam ediyor. Evet İran’da. Hem de Reisi ölmüşken.

Garipsiyorum biraz akşam gözlemi yapmak için dışarıya çıkıyorum. Otelin yakınlarında daracık bir girişi olan pasajın içinden sokağa taşan bir yığın erkek sesi kulağıma çalınıyor. Hemen içeri dalıyorum. Bir nargile kafe ile karşılaşıyorum. Ve herkes pür dikkat televizyondaki maça odaklanmış. Herhangi bir Avrupa ligi falan değil. Televizyondaki karşılaşma kıran kırana şampiyonluk mücadelesi verilen İran Pro Lig’inde. O akşam aynı anda 8 karşılaşma var. Evet, Cumhurbaşkanı ölen, yas ilan edilen İran’da maçlar da ertelenmemiş. Otelin lobisindeki kalabalık da o sebepleymiş zaten. O zaman tekrar soruyorum bu yası tutan kim?

İran’ın her yerinde rejimin propaganda afişleriyle karşılaşabilirsiniz.

TAHRAN’IN VE YASIN GÖRÜNEN YÜZÜ: ŞEHR-İ REY

Sorunun cevabını aramak için bir taksiye biniyorum ve İslam Rejimi’nin gayriresmi başkenti Kum’a en yakın Tahran eyaletinden en güneydeki Şehr-i Rey’e gidiyorum. Burası bir Selçuklu başkenti ve Tahran eyaletinin radikal rejim destekçilerinin en yoğun yaşadığı şehir.

Bu şehirde bulunan ve benim de ilk adresim olan Şah Abdülazim Hasani Türbesi’nin tarihsel ve güncel iki önemli anlamı var. Tarihsel önemi; Şiilere göre Şah Abdülazim İslam dini Peygamberi Muhammed'in torunu Hasan’ın soyundan geliyor. Güncel önemi ise; helikopter kazasında ölen İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın cenazesi burada defnedildi.

Türbeye girer girmez yan binada mersiye söyleyip göğsünü yumruklayan büyük bir kitlenin sesleri karşılıyor. İçeride molla takımından başka bir şey yok. Burası rejimin gerçekten kalesi. Bakanın defnedildiği yerde insanlar ağlayarak dua ediyor. Benzer bir şey burada da dikkatimi çekiyor. Kadın oranı çok baskın. Derken bir anda fırtına çıkıyor, bardaktan boşanırcasına bastıran yağmur türbenin avlusundaki kalabalığı saniyeler içinde dağıtıyor. Kapalı alandaki yumruklu merasimde duraklama yok. Burada aslında görmeye alışkın olmadığımız bir şey yok. ‘Velayet-i Fakih’e göbekten bağlı, molla rejimi taraftarları Reisi’nin arkasından koyu bir yasta. Aslında nihayet ‘bu yası tutan kim?’ sorusunun cevabını aldım. Peki, maç vardı, maç ne oldu? Tahran kulübü Persapolis şampiyon oldu mu? Tahran’ın görünmesi kolay yüzünü gördük, peki görünmeyenler? Reisi’nin ölümüne o kadar da üzülmeyen İranlılar nerede? Onları görmek, sohbet etmek mümkün mü? Bir kısmı belli ki maça kilitlenmiş. Ama protestolara katılan o gençler nerede?

Bu sorunun yanıtını aramak için muhafazakâr Güney Tahran’ın tam zıttı, Kuzey’e doğru hareket ediyorum. Kuzey Tahran, rejimin baskıcı ve dini karakterini (ne kadar olabilirse o kadar) en az hissedeceğiniz, kadınların bir nebze daha rahat giyinebildiği, özgürlükçü üniversiteli gençlerin vakit geçirdiği, o meşhur gizli ev partilerinin düzenlendiği, rejim tarafından dinlenmesi ve icra edilmesi yasak olan Rock müzik gruplarının tişörtlerini giyen gençlerin bulunduğu, 80 milyon nüfuslu İran’da adeta bir vaha.

***

‘ESKİ UÇAK’ ATIŞMASI 

İran’ın uçakları konusunda bir parantez açmak şart. Çünkü bu sebeple cumhurbaşkanını kazada kaybetmiş bir ülkeden bahsedeceğiz. İranlı hava yolu şirketleri, ABD’nin yaptırımları nedeniyle 1979’dan önce satın aldığı uçaklarla veya kullanılmış uçakları satın alma yoluyla hizmet veriyor. Ortalama yolcu uçağı yaşının 23 olduğu ülkede 45 yıl içinde 200’den fazla uçak kazası yaşanmış ve bu kazalar 2 binin üzerinde insanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmış.

2017 yılında Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin P5+1 ülkeleriyle vardığı nükleer anlaşmalardan sonra yaklaşık 35 milyar dolar tutarında yeni uçak alımı çabalarına sonraki dönem Reisi’yi cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtacak olan muhafazakâr kesim ‘ülkenin öncelikli ihtiyacı olmaması’ gerekçesiyle karşı çıkmış.

Konu iki tarafa yakın basın organlarında tartışma konusu olmuş.

Reformistlere yakınlığıyla bilinen Mardomsalari Gazetesi, İran’daki yolcu uçaklarının çok eski olduğunu ve yenilenmesi gerektiğini yazmış.

Bir diğer reformist gazete Bahar, “Siyaset Kurbanları” başlığıyla yazdığı başyazısında ülkedeki bazı muhafazakârların yaklaşık bir yıl önce yeni yolcu uçağı almak isteyen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yi eleştirmelerini gündeme taşımış.

2018 yılında düşen bir yolcu uçağı kazasının 66 kişinin ölümüyle sonuçlanmasından sonra Ruhani hükümetine yakınlığıyla bilinen khabaronline internet haber sitesi, Ruhani muhaliflerinden bazı muhafazakarların ülkeye yeni uçak alımına itiraz ettiklerini hatırlatarak, “Eleştirenler kimdi?” başlıklı bir makale yayımlamış ve “Yeni uçak ülkenin öncelikli ihtiyacı değildir” türden çıkışlarını hatırlatarak “Bu açıklamayı yapanlar şimdi neredeler?" sorusunu yöneltmiş. Bu tartışmalar yaklaşık 6 yıldır askıda kalmış ve Reisi döneminde hiç gündeme gelmemiş. Ta ki yeni uçak alımlarını ‘gereksiz’ bulanların temsilcisi Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi eski bir helikopterin düşmesi sonucu hayatını kaybedene kadar.

Yazı dizisinin ikinci bölümünde; hem Kuzey Tahran’ı, Reisi’nin ölümünün bürokrasideki yansımalarını hem de İran İslam rejiminin karakterini masaya yatıracağız. Ayrıca İran’ın en önemli basın yayın organlarından ikisine yaptığım ziyaret ve İranlı gazetecilerle yaptığım söyleşiler yer alacak.