Google Play Store
App Store

İktidar yerel seçimde yaşadığı hezimete rağmen siyaseti konsolide etmeyi başardı. Muhalefet normalleşme, çözüm süreci gibi başlıklarla oyalanırken rejim kendine baskıcı, gerici, piyasacı, mafyatik bir duvar ördü.

Rejim kendine zırh ördü

Politika Servisi

Yerel seçimlerde büyük darbe alan rejim aradan geçen yaklaşık 8 aylık sürede onca krizlere rağmen siyaseti konsolide etmeyi başardı. Yumuşama, normalleşme, yeni Anayasa, çözüm süreci, fotoğraf ve videolarla verilen tematik mesajlar, ittifakta çatlak beklentisi gibi pek çok konu başlığı üzerinden muhalefeti günlük tartışmalara hapsetti.

Kamuoyu, iktidar normalleşecek mi, çözüm süreci başlayacak mı, Kürt sorunu çözülecek mi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Lideri Devlet Bahçeli arasında gerilim mi var, Bahçeli paylaştığı fotoğrafta ne mesaj verdi? Gibi pek çok sorunun peşinde günlerce tartıştı. Televizyon kanalları bu konuları işlerken gazeteler de bu gündemleri yazdı.

Gerek 31 Mart’ta gerekse bugünkü pek çok kamuoyu yoklamasında birinci parti olma özelliğini yitiren, moral üstünlüğünü kaybeden, halkın rızasını alma şansı kalmayan rejim, kamuoyuna tartıştırdığı ne varsa tersini yaptı. Güvenlikçi, baskıcı, gerici, mafyatik, hukuk tanımaz politikalarla bir tür duvar örüldü. Siyasal rutinin peşine takılan, iktidarın çizdiği sınırlara hapsolan muhalefet ve kamuoyu ise örülen duvarın ayrımına varamadı. Ülkeyi uçuruma sürükleyen bu iktidardan umudu bir türlü kesemediler. Rejme karşı topyekun bir tavır, ortak bir mücadele geliştirilemedi. Ekonomik krizden boğulan, gericilik kuşatmasından yakınan, doğasına, ağacına sahip çıkan, şiddete, ayrımcılığa karşı mücadele eden, ücretsiz yemek için çırpınan gençlerin, kadınların, işçilerin, tarım emekçilerinin talepleri birleştirilemedi.

Bugünün BirGün'ü

Siyaset gündemi, Erdoğan ve Bahçeli’nin haftalık grup toplantılarına indirgenirken halk siyaset sahnesinde bir kez daha izleyici olmaktan öteye geçemedi. Yarı kararlarını dinlemeyen, kemer sıkma politikalarıyla krizi halkın sırtına yükleyen, polis gücünü, bürokrasiyi, medyayı iktidarının ömrü için seferber eden, seçilmiş belediye başkanlarını tutuklayıp belediyelere kayyum atayan, kreşlere bile göz diken rejim, her fırsatta ülkeyi olağanüstü koşullarda seçime götüreceğinin sinyalini verdi. Buna karşı alışılmış siyaset yapma biçimlerinden sıyrılamayan muhalefet ise rejime can suyu olacak hatalardan sıyırılamadı. Erdoğan ve Bahçeli’nin ülkeyi fiili bir OHAL yönetimi altında seçime götürmeye çalıştığı, tüm tartışmaların temelinde ise Erdoğan’a bir kez daha başkanlık koltuğu sunma stratejisi yattığı yeterince anlaşılamadı.

∗∗

SEÇİMDEN BU YANA GEÇEN SÜREÇTE REJİMİN DUVARI NASIL ÖRÜLDÜ?

• MAFYA

Bahçeli’nin “Öcalan Meclis’te konuşsun” çağrısı yoğun tepkiyle karşılandı. Kamuoyunda “Cübbeli Ahmet” olarak tanınan Mahmut Ünlü, Abdullah Öcalan’a Meclis’te konuşma çağrısı yapan Devlet Bahçeli’ye yönelik eleştirel videosunu kaldırdı. Ünlü’nün adımı, ülkücü mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın kendisi ile görüşmesi sonrası geldi. Bahçeli’nin partisinin grup toplantısında Abdullah Öcalan’la ilgili yaptığı açıklamalarının ardından suç örgütü lideri Kürşat Yılmaz, Bahçeli’ye destek verdiği açıkladı. Suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı da Bahçeli’yi makamında ziyaret etmişti. Çakıcı’nın bu ziyareti destek hamlesi olarak yorumlanmıştı.

• KAYYUMLAR

Van Büyükşehir Belediye başkanlığını kazanan DEM Partili Abdullah Zeydan’ın seçilme yeterliliğini kaybettiği gerekçesiyle mazbata AKP’li Abdulahat Arvas’a verilmek istendi. İradesine sahip çıkan on binler sokakları doldurdu. Yapılan itiraz sonrası YSK, mazbatayı Zeydan’a iade etti. Hakkari Belediyesi’ne yönelik polis operasyonunun ardından belediyeye kayyum atandı. Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer görevden uzaklaştırıldı. Özer’in yerine kayyum olarak atandı. Esenyurt’un ardından DEM Partili Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine de kayyum atandı. Son olarak DEM Partili Dersim ile CHP’li Ovacık belediyesine kayyum atandı. DEM Partili Kayapınar Belediye Eş Başkanı da gözaltına alındı.

• ORDU

30 Ağustos’taki Kara Harp Okulu mezuniyet törenin ardından teğmenler kılıç çatma töreni düzenleyerek "Mustafa Kemal’in askerleriyiz" sloganı atarak demokratik ve laik cumhuriyete bağlılık bildirdi. Milli Savunma Bakanlığı törenin incelendiğini ve gerekenin yapılacağını duyurmuştu. Erdoğan, teğmenleri hedef almış ve şöyle demişti: "Geçenlerde mezuniyet töreninde bazı istismarcılar ortaya çıkmak suretiyle kılıçlar çektiler. Bu kılıçları kime çekiyorsunuz? Bunlarla ilgili olarak gerekli bütün araştırmaların hepsi yapılıyor ve oradaki birkaç tane kendini bilmez, bunlar da temizlenecek. Bu işin içerisindekiler kimlerse bunların hak ettikleri cezayı almasını temin edeceğiz.” Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edildi.

• MEDYA

Muhalif kanallara yönelik baskılar hız kesmedi. MHP Lideri Bahçeli, HALK TV’yi thdit etti: “Neyi teklif ettikleri, nasıl bir yöntem ve reçete sundukları belli olmayan cahil ve küstah yorumcu müsveddelerini bilhassa Halk TV başta olmak üzere MHP’ye saldırı ortamı açan tahdit ve teşvik eden medya organlarını ve özellikle medya patronlarını tek tek not aldığımızı, yeri ve zamanı geldiğinde de bunların burunlarından fitil fitil getireceğimizi, kalabalıkta yapılan itibar suikastlarının tenhada özrünün kabul edilmeyeceğini muhataplarına duyurmak istiyorum.” Bahçeli daha önce de Sinan Ateş cinayetinin davası görülürken muhalif medyayı tehdit etmişti.

• YARGI

Gezi Parkı Davası kapsamında tutuklanan Can Atalay’ın milletvekilliği de düşürüldü. Meclis, Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi konusunda olağanüstü toplandı. AKP’li Alpay Özalan, TİP Milletvekili Ahmet Şık’a kürsüde sırada yumrukla saldırdı. DEM Parti Kars Milletvekili Gülistan Koçyiğit’ın ise kaşı açıldı. Gezi Parkı davasından tutuklanan Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater ve Mine Özerden ve iş insanı Osman Kavala cezaevinde bulunuyor. Osman Kavala, cezaevinde 7. yılını geride bıraktı. Kavala’nın yeniden yargılanma talebi ise reddedildi. HDP eski eş-başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu 108 kişinin yargılandığı “Kobani Davası”nda ceza yağdı. Selahattin Demirtaş hakkında toplam 42, Yüksedağ hakkında ise toplam 30 yıl ceza verildi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ise hakkında siyasi yasak istenen ve kamuoyunda ‘’ahmak davası’’ olarak bilinen dava devam ediyor. Davanın ilk ayağında Ekrem İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 gün hapis ve siyasi yasak cezası verilmişti.

• CEMAAT / TARİKAT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Siyasi hayatımızın tüm safhalarında desteğini bizden esirgemeyen insanlarımızın sırf inançları, sırf dış görünüşleri sebebiyle aşağılanmasına, üç beş kendini bilmezin reyting savaşına meze yapılmasına müsaade edemeyiz” diyerek tarikatlara sahip çıktı.  7. Din Şurası‘nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarikat, dernek ve vakıfların dizilerde hedef tahtasına koyularak, sarıklı, sakallı, başörtülü, çarşaflı, cübbeli vatandaşlarımıza ahlaksızca saldırıldığını savunarak şunları kaydetti: “Dijital hareket yeryüzündeki tüm dinleri yıpratmak suretiyle yeni bir yapay din oluşturma gayreti içindedir. Bunun etkileri gittikçe küresel boyutta artmaktadır. Aile ile birlikte dini değerlerimizi dindarların hedef alındığını görüyoruz. Bütün dindarlara hakaret edilmekte, dindarlar ve dini değerler yıpratılmaktadır. Reyting savaşına meze yapılmasına müsaade edemeyiz; RTÜK başta olmak üzere bu konularda hızlı tedbirleri ele almalıdır.”

∗∗

MUHALEFET HANGİ BAŞLIKLARLA ZAMAN KAYBETTİ?

• NORMALLEŞME ÇAĞRILARI

Seçimlerden yenik ayrılan rejimin ilk hamlesi, muhalefet ile yumuşama adımı oldu. Kutuplaştırıcı siyasetin ülkeye bir şey katmadığının altı çizilerek, özellikle yerel seçimler sonrası gelen yenilgi unutturulmaya çalışıldı. Muhalefet ise bu yumuşama hamlesini, karşı mahalleye sesleniş hassasiyetiyle “Biz birinci partiyiz; bunun adı ancak normalleşme olur” söylemiyle karşıladı. Erdoğan ve Özel arasında süren görüşme trafiği, bütün tartışmaları bu konuya kilitledi. Erdoğan ve Bahçeli arasında da süren görüşmeler sonunda, ikili ilk güçlü hissettikleri anda tavırlarını açıkça belli etti. Erdoğan, normalleşmenin “Muhalefetin normalleşmesi” olduğunu vurguladı. Ancak normalleşme söylemi yine de bırakılmadı. Günlerce tartışma programlarının birinci meselesi normalleşme tartışmaları olurken, süreç içerisindeki yaşananlar, bir kez daha bu rejimle normalleşilemeyeceğini açıkça ortaya koydu.

• ANAYASA TARTIŞMASI

Seçim döneminden çok önce söylem düzeyinde başlayan yeni Anayasa çağrıları, bu dönemde daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Erdoğan ve Bahçeli, ömürlerini uzatma amacı taşıyan yeni bir Anayasayı “darbe anayasasından kurtuluş” olarak nitelendirdi. Tüm muhalefete yapılan çağrılar sonrası TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, siyasi partilerle iletişim sağlamak için görevlendirildi.

Kurtulmuş, çok geçmeden ziyaretlere başlarken, bir yandan Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlalleri kararları hiçe sayılmaya devam edildi. Muhalefet güçleri genel olarak “Anayasaya uymayanlarla Anayasa yapılmaz” tavrını korusalar da bazı kesimlerin zaman zaman “Demokratik bir Anayasaya evet deriz” açıklamaları, tartışmaları gündemde tutmaya yetti. Rejime karşı doğrudan bir hat geliştirilmekte yine yetersiz kalınan bu gündem, halen tartışılmaya devam ediliyor.

• ÇÖZÜM SÜRECİ

1 Ekim’de Meclis’in açılmasıyla beraber sürdürülen Anayasa değişikliği tartışmalarının yanına, Bahçeli’den kamuoyu için şaşırtıcı bir çıkış geldi. Bahçeli, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) grup toplantısında konuşup örgütü lağvetmesini istedi.

O günden bugüne, bitmek bilmeyen “yeni bir çözüm süreci” tartışmaları ateşlendi. Hafta hafta herkesin gözü Bahçeli ve Erdoğan ikilisine kaydı. Muhalefet ise “Demokratik zeminde olursa destek veririz” açıklamalarıyla, bu rejime kapıyı aralar bir pozisyona düştü.

Tartışmalar, Bahçeli’nin her hafta Salı günü yaptığı grup toplantılarındaki konuşmalarıyla ilerledi. Önce “Kürt sorunu yoktur” açıklamaları, kısa vadede Saray danışmanlarının laf çevirdiği bir tiyatro sahnesine döndü. “Çözüm gelir mi? PKK silah bırakır mı?” soruları, günlerce gazete ve medyada tartışıldı. Ancak bu gündem içerisinde de çok geçmeden rejimin ne istediği belli oldu. Bahçeli’nin çıkışından günler sonra konuşan Erdoğan, “iç cephe” vurgusu ile yeni bir Yenikapı ruhu yakalamak isteğini açıkça ortaya koydu. Kürt hareketine uzatılan el, “devlet aklı” olarak pazarlanırken, art arda belediyelere gelen kayyumlar ve muhaliflere yönelik gözaltı ve tutuklamalar, sürecin Saray rejiminin geleceği için kurulduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Ülkede hiçbir sorunu çözecek gücü kalmayan rejimden demokratik bir çözüm çıkacağını düşünenler de rejime bu evrede bir nefes aldırmış oldu. Saray’ın bu oyunu şimdilik halen vizyonda olsa da, söylenen her sözün önüne “Bu rejimle hesaplaşmadan olmaz” ibaresinin eklenmesi gerekecek.

• ORTAKLAR ARASI KAVGA SAFSATASI

Özellikle başlatılan çözüm süreci tartışmaları kapalı kapılar ardında, bilinmezlikle ilerletilirken, kamuoyu önüne atılan birçok iddia da ülke sorunlarının görünmez kılınmasına yardımcı oldu. Bahçeli’nin sık sık yaptığı sosyal medya pozları haftalarca medyada tartışılırken, gazete köşeleri Bahçeli’yi anlamlandırma çabalarıyla dolup taştı. Bu süre içerisinde, Bahçeli’nin uzattığı elden “Erdoğan’ın haberi yok” söylemleri de genişçe yer buldu. Ortaklar arasında kavga olduğu da günlerce yazılıp çizildi. İkili, bu tartışmaları bir süre sessizce izledikten sonra, defalarca birbirlerine olan tam desteği ilan etti.

∗∗

HABERİN İÇİNDEN...

TAM MUTABAKATLA SEÇİME KADAR SÜREKLİ BASKI POLİTİKASI

Erdoğan ve Bahçeli nihayet beklenen açıklamayı bir gün arayla yaptı ve yeni vizyonlarını kamuoyuna duyurdu. Bahçeli'nin başlattığı 'çözüm' süreci Erdoğan'ın desteğiyle nihayet vizyon belgesine dönüştü. Hiçbir sayfasında bir şey yazmayan bir vizyon belgesi.

Erdoğan ve Bahçeli'nin ısrarla dile getirdiği ve çokça gürültü yapan projenin günün sonunda Saray rejiminin devamından başka hiçbir vaadi yok. Farklı yol tariflerinden her defasında Beştepe'deki adrese ulaşılıyor.

Bahçeli'nin çağrısını farklı okuyup önem atfedenlerin sayısı da az değil. DEM Meclis Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder gelişen süreci eleştirenleri “tuzu kuru” olarak değerlendirmiş. Önder'e göre yapılan çağrı her türlü dikkati ve desteği hak ediyor. DEM'in bütünü ya da Kürt siyasetin tamamı Önder'le aynı görüşte değil. Erdoğan tam da bu yüzden “durum çok umutvar değil” değerlendirmesinde bulunuyor. İktidardaki ikili Kürt siyasetinden daha net tutum ve bir anlamda biat bekliyor. Bunun olmaması durumunda izlenecek yolla ilgili de operasyon ve kayyumlarla fragman izletip duruyorlar. İçeride ve dışarıda atılan her adım seçimin sonucunu belirlemek için. Kürt sorununa dair atılan adımlar esas olarak bu çerçevede somutlanıyor. Cumhur İttifakı verili koşularda seçimi kazanamayacağını biliyor. Mutlaka atmosferi daha da yaşanamaz hale getirmek zorundalar. Kaos içinde, muhalefeti parçalayarak, güvenlik kaygısı yüksek, halkın değişim umudu tükenmiş bir atmosferde seçim hesabı yapılıyor. 31 Mart seçimi sonrası (daha öncesi de olabilir) bu plan devreye sokuldu. Erdoğan ve Bahçeli'nin başrolünde devam eden çadır tiyatrosunun nasıl devam edeceğini senaryoyu yazanlardan başka kimse bilmiyor. Senaryoyu yazanlar muhalefet için de bir çerçeve çizdi. İşin rengi tam da burada değişiyor. Ancak bu oyunun içinde olmayı ret eden bir siyaset iktidarı yenme gücüne ulaşabilir.