Son zamanlarda yaşanan pek çok gelişme yönetim krizini aşamayan Saray rejiminin artık dikiş tutmadığını gösteriyor. Yangını söndürmeye çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çabaları yetersiz. İçeride derinleşen çatlakların yanı sıra dış politikada verilen tavizler sadece yangına odun taşıyor. Pasta küçüldükçe iktidarı oluşturan irili ufaklı çıkar grupları birbirine giriyor. Ülke Saray’ın bekası için emperyalistlere peşkeş çekiliyor. Siyasetbilimciler ve sosyalist parti temsilcileri, bu kötü gidişatın ancak örgütlü, kitlesel, topyekûn bir karşı çıkışla durdurulabileceğini vurguluyor.

Rejim türbülanstan çıkamıyor

Mehmet Emin Kurnaz

Yakın dönemde ülke, siyasette en kaotik süreçlerden birine sahne oluyor. AKP’nin tek başına iktidarı kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından oluşan koalisyon çözülürken hamle şansı giderek azalan Cumhurbaşkanı Erdoğan yangını söndürme telaşında. İç siyasette değişen dengeler ile ittifak içi çatışmaların yanı sıra dışarıdaki pek çok kritik gelişme de ateşe odun taşıyor. Son bir buçuk iki ayda ortaya çıkan bir dizi gelişme bile iktidar bloku için durumun artık kolay sürdürülebilir olmadığını gösteriyor.

Organize suç örgütü elebaşısı Sedat Peker’in itirafları ile ortalığa saçılan kirli ilişkiler ağı, bürokratlardan medya mensuplarına, uyuşturucu ticaretinden 90’ların karanlık figürlerine dek geniş bir çemberi kapsıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun akıbeti gibi 7 Haziran 1 Kasım arası kanlı süreci hatırlatan HDP saldırısı da pek çok soruyu beraberinde getiriyor. İktidarın ömrünü uzatmaya çalışan Saray yönetiminin, dümeni yeniden NATO ve ABD eksenine kırma yönelimi iç siyaseti de yeniden dizayn ediyor. Kimi aktörler sahneden alınırken oyun, yeni aktörler üzerine kuruluyor. İrili ufaklı iktidar ortakları bu kaotik ortamda pozisyon almaya çalışıyor.


TOPLUMSAL RIZAYI ÜRETEMİYORLAR

Son birkaç aydır yaşanan gelişmeleri hem birbiriyle ilişkilendirmek hem de AKP’nin inşa ettiği rejim bağlamına oturtmanın önemine dikkat çeken Akademisyen Fatih Yaşlı, “Saray rejiminin içeride ve dışarıda giderek dikiş tutmaz bir hale geldiğini, toplumsal rızayı üretmede giderek zorlandığını görüyoruz” değerlendirmesini yapıyor.

AKP İktidarının Batı’ya yönelme hamlelerini yorumlayan Yaşlı sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kriz derinleştikçe ve sandık garanti olmaktan çıktıkça AKP para bulabilmek için Batı’yla yeni bir düzlemde buluşmak için ardı ardına adımlar atmaya başladı. Biden yönetime gelir gelmez Montrö’nün tartışmaya açılması, Rusya karşıtlığı üzerinden ABD’ye yanaşma adımlarından biriydi. Keza Ukrayna ve Polonya’ya SİHA satışları da öyle. Rusya’yla birlikte Çin’in de hedef tahtasına yerleştirildiği son NATO zirvesinde Kabil Havalimanı’nı korumaya talip olunmasını da yine bu çerçeveden okumak gerekiyor.”

BİRLİK YOK, RANT KAVGASI BÜYÜK

Krizin aynı zamanda iktisadi ve siyasi rant pastasını daraltıp iktidar içi klik ve hizipleri birbirine düşürdüğüne dikkat çeken Yaşlı, şimdilik dışarıya ‘birlik’ görüntüsü verilse de içeride siyasi ve iktisadi rant için birbirleriyle mücadele etmeye devam ediyorlar” diyor. Yaşlı, HDP saldırına ilişkin ise, “Sandık uğruna çok da uzak olmayan bir gelecekte neler yapılabileceğinin ve topluma 7 Haziran-1 Kasım sürecinin yeniden yaşatılabileceğinin bir işareti olarak okunmalı. Netice itibarıyla karşımızda sarsılmaya başlayan ama toplumsal muhalefetin müdahalesi olmaksızın düşmeyecek olan, düşmemek için hiçbir şeyi yapmaktan kaçınmayacağını bildiğimiz bir rejim var” ifadelerini kullanıyor.

***

SBK’nin 225 yıl hapsi isteniyor

ABD Adalet Bakanlığı, Avusturya’da 19 Haziran’da gözaltına alınan SBK Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sezgin Baran Korkmaz hakkındaki iddianamenin “gizliliği”ni kaldırdı. ABD Adalet Bakanlığı, pazartesi günü akşam saatlerinde Korkmaz hakkında, “kara para aklamak ve yargıyı engellemek” suçlamalarıyla dava açıldığını duyurdu. Avusturya yargısı, Korkmaz’ın, “ABD’ye iade talebinin görüşülmesi için” 5 Temmuz’a kadar tutuklu kalmasını kararlaştırdı.
Korkmaz’ın avukatları ise hakkında Türkiye’de de kara para aklama davası görülen ve iadesi talep edilen müvekkillerinin Türkiye’de yargılanmak istediğini söylemişti. ABD’de üzerindeki gizlilik kararı kalkan iddianamede Korkmaz’ın, Türkiye ve Lüksemburg’daki banka hesapları aracılığıyla 133 milyon dolar kara para akladığı iddia ediliyor. Korkmaz’ın kara para aklama yoluyla elde ettiği gelirlerin de, ABD’nin Utah Mahkemesi’nde Kingston ailesi üyeleri ve Lev Aslan Dermen’in (Levon Termendzhyan) yenilenebilir yakıt vergisi teşvikinden faydalanarak ABD Hazinesi’ni dolandırmakla suçlandığı yolsuzluk ağıyla bağlantılı olduğu öne sürülüyor. Korkmaz ve işbirlikçilerinin, “yolsuzluk yoluyla elde edilen gelirlerle aklanan paraları Borajet havayolu şirketini, Türkiye ve İsviçre’de otelleri, Queen Anne adlı bir yatı, İstanbul’da Boğaz’da bir villa ve apartman dairesini satın almak için kullandıkları” iddia ediliyor. Korkmaz, kara para aklamadan suçlu bulunursa 20 yıla kadar hapis, suçlu bulunduğu her bir para transferiyle dolandırıcılık suçlamasından da 20’şer yıla kadar hapis, yargıyı ve soruşturmayı engelleme suçundan da 5 yıl hapis cezasıyla karşı karşıya. Savcılık suçlu bulunması durumunda Korkmaz için toplam 225 yıla kadar hapis cezası istiyor.

‘Dede’ yazışması

İddianamede, Korkmaz’ın, “Dede (grandfather) (grandpa)” kod adıyla bazı isimsiz hükümet yetkilileri aracılığıyla Jacob Kingston ve Isaiah Kingston’ı ‘olası federal soruşturmalardan koruma vaadinde bulunduğu’ öne sürülüyor ve bu vaadin ise gerçekçi olmadığı belirtiliyor. İddianamede ayrıca, kara para aklama yoluyla elde edildiği öne sürülen taşınır ve taşınmaz mülklere el konulması talebi var.

***

Yandaş medya pozisyon almayı bekliyor

Saray’daki çatlak yandaş basına da yansıdı. Peker’in iddialarının hedefindeki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya bir iki gazete dışında yer verilmiyor. Karşı cenahta bir bekleyiş ve suskunluk hakim. NATO Zirvesi, ABD Başkanı Biden ile Erdoğan görüşmesi, iç ve dış siyaseti hareketlendiren onlarca olaya karşı yandaş medya açıktan tutum almaya çekiniyor. Bu gazetelerin manşetlerini aşının hızlanması, Azerbaycan’la yapılan Soçi Anlaşması gibi konular süslüyor. Yeni Şafak, NATO Zirvesi öncesi günlerce ABD ve NATO karşıtı manşetler atarken zirvenin ardından sıcak mesajlar verildiğini duyuruyor. Havuz medyası her an değişebilecek güç dengelerine göre pozisyon almayı bekliyor.


rejim-turbulanstan-cikamiyor-890893-1.

SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen: Büyük bir direniş potansiyeli var

Yaklaşık birkaç aydır yaşanan bu olaylar, bir tek adam rejimi altında ülkenin içine sürüklendiği durumu apaçık bir şekilde göz önüne seriyor. Bu arada gözlerden kaçan küçük bir ayrıntı, Süleyman Soylu’nun Peker’in itirafları karşısında kendisini kurtarmaya çabalarken AKP açısından yeni itiraflara başvurmaktan da kaçınmamış olması. Örneğin muhalefetin günlerdir peşine düştüğü 10 bin dolar maaş alan eski AKP’li vekil meselesini Soylu ortaya attı. Kendisinden önceki İçişleri Bakanı’ndan para sayma makinelerine vurgu yapması da böyle. İşin bu tarafı üzerinde pek durulmuyor. Belli ki AKP içinde 15 Temmuz öncesine benzer bir çatışma ortamı yaşanıyor. Böyle bir durumda sadece on bin dolar alan adamın peşine düşülmesi muhalefet adına izlenen siyasetin zafiyetini de gösteriyor.

Bütün bunlar kuşkusuz iktidar cenahının ne kadar büyük bir çürüme içinde olduğunu gösteriyor. Ülkenin tepesine çöreklenmiş bir suç şebekesi, bir o kadar pervasızlaşmış durumda. Erdoğan, bu dağılma karşısında ABD’den güç alarak iktidar ömrünü uzatmak üzere bir dizi hamle de gerçekleştiriyor. Afganistan’da ABD ve NATO jandarmalığına gönüllü oldu; Karadeniz’in bir NATO gölü olması hamleleri için Montrö’yü dahi tartışmaya açarak dahil oldu. Ancak bu adımlar dahil her tür hamle hizipleşmeleri derinleştirmeye, açmazları büyütmeye devam ediyor.

Peker’in ifşaatıyla ortaya dökülen rezillikler, ülkede yaşanan büyük talan ve yolsuzluk dağının görünen ucu, sadece küçük bir parçasından ibaret. İktidar gücünün denetimsiz tek bir elde toplanmasından kaynaklanan, bütün ülkeyi ve devlet yapısını Marmara’daki deniz salyası gibi saran bu rezilliklerden kurtulmanın pek kolay olmayacağı da ortada. Öyle muhalefetin yaptığı gibi iktidar kanadının kendi elleriyle ortaya yem atar gibi dökülen konuları köpürterek hiçbir yere varılamayacağı da ortada. Topluma, “Seçimi bekleyin ve iktidara gelince her şey düzelecek” demekten öte çok ciddi bir mücadele sürecinin gerekliliğiyle karşı karşıyayız. Bir umutsuzluk olarak ortaya çıkan bu tabloyu değiştirecek çok geniş direniş potansiyellerinin olduğu da açık. Bugün, bize düşen sorumluluk bu direnme güçlerini ve toplum içinde solu, bağımsız bir güç olarak örgütlemek üzere mücadele etmek olmalı. Bu karanlık tek adam rejiminden çıkış mücadelesini, bütün muhalefet güçleri olarak birleşerek sürdürmemiz ne kadar zorunluysa sosyalist solun laiklik, kamuculuk, demokrasi ve eşitlik temelindeki kendi değerlerine dayalı bağımsız örgütlenmesinin güçlendirilmesi de emekçi sınıfların olduğu kadar ülkemizin geleceği açısından da hayati bir zorunluluktur.


rejim-turbulanstan-cikamiyor-890894-1.

Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz: Su alan gemiden atlama yarışı başladı

Türkiye’de son dönemde yaşanan olaylar iktidar açısından bir sürekliliğe işaret ediyor. Bu sürekliliğin adı; yönetememek. Sedat Peker meselesinden bakanlar ve bürokratlarla ilgili ortaya çıkan iddialara kadar gündemi meşgul eden pek çok konu Türkiye’nin rejim dinamikleriyle açıklanabilir. Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi etrafında şekillenen ve artık sultanistik rejim karakterleri gösteren sadakate dayalı bir yönetim mekanizması var. Bu tarz yönetimlerde ilişkiler kurumsal değil, kişiseldir ve “hami” ile “himaye edilen” arasındaki patronaj ilişkilerine dayanır. Kişiler sadakatleri ölçütünde ödüllendirilir. Sadakate dayalı bu yönetim tarzında devlete yönetenin özel mülkü, kamu kaynaklarına da sadakat ölçüsünde dağıtılan mükafat muamelesi yapılır. Siyasi rekabeti düzenleyen normlar kurumsallığını yitirir, rejim sadakate dayalı ilişki ağlarıyla beslenirse rejimi ayakta tutmak da yöneticinin kişisel taktiklerine kalıyor.

Pastadan pay küçüldüğünde ve gemi su almaya başladığında kendini gemiden atma yarışı başlar. Son dönemlerde iktidarın çeşitli biçimlerde koalisyon kurduğu kişi veya gruplarla yaşadığı yol ayırımlarını bu şekilde açıklamak mümkün. Ayrıca, yöneticiye sadakatini gösterme yarışı iktidar içinde hizipleşmelere sebep olabilir. Türkiye’de mevcut iktidarın yaşadığı krizlere bakarsak bunların kontrollü ayrıştırma taktiklerinden ziyade bir çözülmeye işaret ettiğini söyleyebiliriz. Son dönemde ortaya çıkan bütün iddialar bize yönetimin bir sadakat ve mükafat ağına dönüştüğünü çok net gösteriyor. Böylesi bir sistemde çark bozulursa iktidarın seçeneği ya daha çok kaynak dağıtmak ya da daha fazla baskı, şiddet ve sansür oluyor. İlki ise Türkiye’nin mevcut ekonomik durumunda hayli zor. Tüm bu hikaye bize önümüzdeki süreçlerde hak, hukuk ve adalet arayışı kadar siyasetin finansmanı meselesini de gündemde tutmanın önemine işaret ediyor. Şeffaf ve hesap verebilir, küçük meblağlara dayanan bir siyasal finansman ile siyasetçinin ekonomik güce sahip olanların değil halkın yararına çalışması için önemli bir adım olacaktır.


BirGün Yazarı Siyaset Bilimci Güven Gürkan Öztan: Topluma güvence veren bir siyaset gerekiyor

Amiraller bildirisinden mafya liderinin açıklamalarına, Biden’ın 1915 beyanından iktidarın Kanal İstanbul ısrarına, üstüne çökülen servetlerden ifşa olan ‘komisyoncu’ gazetecilere, NATO zirvesinden Sezgin Baran Korkmaz’ın tutuklanmasına ve hatta HDP’nin kapatılma davasına son birkaç aydır Türkiye gündemini peşi sıra meşgul eden çeşitli başlıklar zannedildiği gibi tekil ve birbirinden bağımsız gelişmeler değil. İktidar bloku, uluslararası konjonktürde Biden’ın seçim zaferi ile somutlaşan gelişmelere ayak uydurmaya çalışırken içindeki (ve de çeperindeki) güç mücadelesi üstü örtülemez bir hale geliyor. Önceki manevra alanını büyük ölçüde yitiren Saray rejimi, rakip klikleri bir arada tutma ve her birine yeni vaatlerde bulunma kabiliyetini adım adım kaybediyor.

İstihbarattan yargıya, emniyetten medyaya iktidarın yönetme iddiasında olduğu her mecrada tam manasıyla bir fragmantasyon ve kaos yaşanıyor. Tarikatlar, cemaatler, onlarla irtibatlı siyasi figürlerin yanı sıra Pelikancılardan Perinçekçilere birçok grup pozisyon almakta zorlanıyor. İktidarın zirvesindeki rüzgâr aşağıda adeta fırtınalar kopmasına yol açıyor. İşler yolundayken yan yana durabilen bu gruplar, pasta küçülmeye başlayınca pençelerini önce birbirlerine geçiriyorlar. Hal böyle olunca homurdananlar, hedef gösterenler, ellerindeki şantaj malzemelerini ortaya çıkaranlar, manipülasyonlar birbirini takip ediyor. Bununla birlikte ortaya çıkanlar gerçeğin yalnızca çok ama çok küçük bir bölümü.


NE BİDEN’I NE DE ORTAKLARINI İKNA ETTİ

Saray yönetimi, krizi aşmak adına dümeni NATO-ABD hattına yeniden kırdı ancak ne Biden’ı ikna edebildi ne de içerideki ortaklarını. ABD bu nedenle Türkiye’deki mevcut iktidara karşı kullanabileceği yeni kozlar biriktiriyor, öncekileri ise dolapta saklı tutuyor. Daha önce Zerrab olayında olduğu gibi SBK davasını da bu gözle takip etmek gerekecek. NATO’ya sadakat açıklamasının Rusya ile örtük gerilimi tırmandırma ihtimali olduğu da bir başka gerçek. Bu gerilimin ve benzerlerinin içeride de bir izdüşümü olacak. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Erdoğan’ın yanında saf tutanların bir bölümü zaten bir süredir iktidar içi kavganın kendileri için pahalıya mal olduğunu düşünmeye başlamıştı. İktidarın rotasını belirleme güçleri azaldıkça kendilerini koruma güdüsüyle hareket etme olasılıkları artıyor. Çünkü daha büyük bir krizde ilk önce kendilerinin feda edileceğini anlamış durumdalar.

MUHALEFET SEÇİMİ BEKLEMEKLE YETİNEMEZ

Saray’ın iktidar açısından “yük” olarak gördüğü ve kurtulmak istediklerinin listesi epey uzun. Ancak içine düştüğü çok katmanlı kriz nedeniyle hızlı ve kesin hamleler yapmakta zorlanıyor. Bu da en çok iktidarın küçük ortağının ve onun koruduğu isimlerin işine geliyor. Bahçeli’nin sürekli vites arttırmasını, iktidarın stratejisini belirlemek adına ön almasını, salt MHP tabanına bir mesaj olarak değil de parçalı iktidar yapısını tahkim etmeye çalışmak olarak yorumlamak mümkün. Saray’ın emperyalist güç merkezleriyle kurduğu ilişkinin yeni boyutlar kazanması ya da iktidar içi kavgaların neticesinde görünür hale gelen çürümüşlük otomatikman iktidarın el değiştireceği anlamına gelmiyor. Aksine bu kavgada her klik gücünü ispat etmek adına çeşitli toplumsal kesimler için yeni riskler yaratabilecek hamleler yapabilir. Dolayısıyla en geniş manada muhalefet cephesinde seçimi beklemekle yetinmeyen, topluma bugün için güvence verebilen bir siyasete ihtiyaç var.


rejim-turbulanstan-cikamiyor-890895-1.

Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz: Çare halk seçeneği oluşturmak

Ekonomik kriz ve onu daha da ağırlaştıran bir salgın sürecinin içinden geçiyoruz. Bu sürecin mali bir krizle birleşerek iyice yıkıcı bir hale gelmesi söz konusu. Bu koşullar işçilerin, emekçilerin ve gençlerin çalışma ve yaşam koşullarını her geçen gün daha da çekilmez hale getiriyor. İşsizlik, düşük ücret, geçim derdi, iş cinayetleri, kadına yönelik şiddet, hak talep eden emekçilere yönelik baskılar halk kitlerinin yaşamını kuşatmış durumda. İşyerleri, fabrikalar ve emekçi semtlerinde huzursuzluk, hoşnutsuzluk büyüyor. Bu durum tek adam yönetiminin halk desteğinde ciddi bir zayıflamaya neden oluyor. Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın uğradığı güç kaybı ve yaşadığı sıkışmışlık daha da derinleşti. Son dönemde Peker’in sermaye-devlet-çete-mafya-medya ilişkilerini ortalığa seren itiraflar bu süreci iyice hızlandırdı. Bütün bunlar Erdoğan’ın ittifakları ve arkasındaki kapitalistler arasındaki çelişki ve çatışmaları hem artırdı hem de daha fazla görünür hale getirdi.

Erdoğan ve Cumhur İttifakı, yaşadığı sıkışmışlıktan çıkışı geri-faşist bir devlet örgütlenmesi inşa etmekte görüyor. İçeride sömürü ve baskıyı artırırken, bölgede kriz dinamiklerinin artmasına ve savaş kışkırtıcılığına sarılıyor. Dış politikada zayıflayan Erdoğan hükümeti ABD emperyalizmi ve NATO ile ittifakını yenileyerek manevra alanını genişletmek istiyor.

Ancak bütün bunların sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin beklentilerine yanıt vermeyeceği, dertlerine derman olmayacağı açık. Mevcut koşullarda emekten, demokrasiden, barıştan yana olan güçlere düşen sorumluluk ekonomik, sosyal, demokratik talepler ve özgürlükler için mücadeleyi büyütmektir. Bunun içinde Cumhur İttifakı ve onun karşısında burjuva muhalefetin merkezi olan Millet İttifakı’nın dışında üçüncü bir ittifak odağını, devrimci-demokratik bir halk seçeneğini oluşturmaktır. Seçimlerde bu mücadelenin bir parçası olarak ele alıp, işçilerin, emekçilerin birleşik mücadelesini örgütlemektir.


YANITLANMAYAN SORULAR

İki aylık bir dönemde ülke tam anlamıyla uzay boşluğunda yuvarlanan bir nesneye dönüştü. Her biri ortanın üzerinde deprem etkisi yaratacak başlıklardı. Totalde rejimin Türkiye’yi getirdiği noktayı resmeden gelişmeler Erdoğan’ın tüm gayretine rağmen gündemden düşüş değil. Ama şu kadarını söylemek gerekir ki Erdoğan ve ona bağlı medya, bazı soruların arka planda kalmasını sağlamayı başardı. Bu yüzden unutturulmaya çalışılan her bir başlığı sürekli tekrarlamakta büyük fayda var.

1. KUTLU ADALI CİNAYETİNİ KİM İŞLEDİ?

Kıbrıslı gazetecinin öldürülmesi Peker’in ifşaatında kendine yer buldu. Korkut Eken gibi bir isimin cinayete karıştığının ifade edilmesine rağmen Türkiye’de sadece Atilla Peker’in ifadeye çağrılması dışında bir gelişme olmadı.

2. SURİYE’YE GİDEN SİLAHLARA NE OLDU?

Suriye’de iç savaşın başlamasından hemen sonra bölgeye Türkiye’den araç, gıda yardımı gibi malzemeler dışında silah yollandığı iddiaları tekrar gündeme geldi. Üstelik bu silahların MİT TIR’larıyla sınırlı olmadığı da ortaya çıktı. Bu konuda şimdiye kadar adım atılmadı.

3. ERKAM YILDIRIM VENEZUELA’DA NE YAPTI?

Venezuela’dan gelen uyuşturucu tartışmasında Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın adı geçti. Baba Yıldırım, oğlunun adı geçen ülkeye maske yardımı yapmak için gittiğini söylese de açıklamanın yalan olduğu kısa süre içinde ortaya çıktı. Erkam Yıldırım’ın hangi sıfatla ve amaçla devlet yetkilileriyle birlikte Venezuela’ya gittiği açıklığa kavuşmadı.

4. MARİNAYA EN SON KİM ÇÖKTÜ?

Mehmet Ağar’ın “ben burada olmazsam mafya çöker” dediği marinaya ilişkin gelişmelerde gelinen nokta aydınlığa kavuşmadı. Marina ve onun etrafında çöreklenen ilişkiler hâlâ sır olma özelliğini koruyor.

5. FETÖ BORSASI’NDAN KİMLER NASİPLENDİ?

Yargılanan ve KHK ile işlerinden atılan birçok isimle ilgili çeşitli isimler aracılığıyla bir çeşit parayla sabıka silme işleminin yapıldığı ortaya çıktı. Gazeteci kılıklı Özışık, KHK ile işten atılan birçok ismi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya verdiğini ve işe geri aldırdığını söyledi. FETÖ Borsası’nda birçok yargıcın ve siyasetçinin de adı geçti. Şimdiye kadar bir işlem yapılmadı.

6. O ÜNLÜ OTELİN SON SAHİBİ KİM?

Sezgin Baran Korkmaz’ın mal varlığına el konulma talebinden çok kısa süre önce, bir aydır gündemden düşmeyen Paramount Hotel’in el değiştirdiği açığa çıktı. İsmi hiç bilinmeyen ve kağıt üzerinde Singapur’da olan şirket milyon dolarlar vererek oteli almış. Korkmaz’a böyle bir iyiliği yapan kamu yetkilisinin kimliği hâlâ sır.

7. MEDYA BAĞLANTISI BU KADARLA MI KALACAK?

Şebekenin en önemli ayağının medya dünyası olduğu anlaşılıyor. Sadece gazete kılıklı tetikçiler yerleştirmekle kalınmamış bazı gazetelere ve televizyonlara el konulmuş. Maaşa bağlanan ve iş takibi yaptırılan medya mensupları Veyis Ateş ve Özışık kardeşlerle sınırlı kaldı.


Yakın tarihte gerçekleşen bazı kritik olaylar şöyle:

NİSAN

4 Nisan

Deniz Kuvvetleri’nden emekli 104 amiral, Montrö Bildirisi’ni yayımladı. Erdoğan bildiri için “darbe girişimidir” dedi. Montrö tartışması kızışırken bildiride imzası olan 10 emekli amiral gözaltına alındı.

12 Nisan

Rusya, Türkiye’yi Ukrayna’ya satılan SİHA’lar sebebiyle uyararak Türkiye ile ilişkilerin gözden geçirileceğini açıkladı. Türkiye, daha sonra Letonya ve Polonya’ya da SİHA desteğinde bulundu.

14 Nisan

Biden, Afganistan’daki ABD askerlerinin çekileceğini açıklarken bir hafta sonra ABD Türkiye’yi F-35 programından resmen çıkardı.

23 Nisan

TSK, Kuzey Irak’ta operasyonlara başladı. 24 Nisan’da ise ABD Başkanı Joe Biden, Ronald Reagan’dan sonra Ermeni Soykırımı ifadesini kullanan ilk ABD başkanı oldu.

MAYIS

2 Mayıs

Sedat Peker, ilk videosunu yayımladı. Peker videoda Pelikan ve Mehmet Ağar’ın hükümet ve devlet içerisindeki faaliyetlerinden bahsetti. Yalıkavak Marina skandalı ortaya çıktı.

13 Mayıs

Peker, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hedef aldı. Soylu’nun bir akrabasına dair bir dizi yolsuzluk iddiası ortaya attı.

20 Mayıs

Peker, Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın Türkiye’ye kokain kaçırılmasına yardım ve yataklık yaptığını iddia etti.

HAZİRAN

6 Haziran

Peker, Sezgin Baran Korkmaz’ın iktidarla işbirliği içerisinde kara para akladığını, hakkında dava açılacağı zaman Süleyman Soylu’nun haber vermesiyle yurtdışına çıktığını açıkladı. Peker, Veyis Ateş’in de derin devlet adına pazarlıklarda bulunduğuna işaret etti.

14 Haziran

Fatih Altaylı, Sezgin Baran Korkmaz’ın kendisini arayarak Veyis Ateş’in 10 milyon avro istediğini, bu telefon kaydının elinde olduğunu açıkladı.

Erdoğan ve Biden ilk kez yüz yüze görüştü. Görüşmeden iki ülkenin önemli sorunlarından olan Suriye, Libya ve S-400 konularında bir çözüm çıkmadı.

15 Haziran

NATO zirvesi bildirisinde, ABD askerinin çıkacağı Afganistan’da Türkiye’nin güvenliği sağlama talebine sıcak bakan açıklama yapıldı.

17 Haziran

İzmir’de HDP İl Binası’na yapılan saldırıda o sırada binada tek başına olan Deniz Poyraz katledildi. Saldırganın daha önce Suriye’de silahlı görüntüleri ortaya çıktı.