Sisteme itiraz etmemekle birlikte rejime farklı tonlarda karşı çıkanların sık sık dile getirdikleri amaç, “kusurlarından arındırılmış parlamenter bir rejim”dir. Bunun nasıl bir şey olacağı konusunda ayrıntı verilmese de güçler ayrılığından, yasama, yürütme, yargının bağımsızlığından, en üst organın Meclis olması gerekliliğinden, nihayet yürütmenin denetlenebilirliğinden söz edildiği ortada. Bu hedefin aciliyetinden söz edildiği de biliniyor. Bunun nedeni, rejimin baskıyı her gün biraz daha artırması, “güçten düşmesine” karşın “İslam devleti” kurmakta ısrarlı, eylemli olmasıdır.

H H H

“Güçten düşme”yi tırnak içine aldım, çünkü açıklamaya muhtaçtır; itirazın gücüne, ısrarına, siyasetin gündemine göre ölçüsü değişebilecek, göreceli bir saptamadır. Kısacası “iktidar zayıfladı ama muhalefet güçlü değil” gibi bir iddia gerçekleri tam olarak yansıtmaz. Muhalefet güçlü değilse iktidarın zayıfladığını söylemek teorik açıdan da pratik açıdan da anlamlı değildir. Öyleyse “iktidar zayıflıyor” vargısını kuşkuyla kaydedip, muhalefetin neden yeterince, yani İktidarı alabilecek ölçüde güçlü olmadığı konusunu irdelemeye çalışalım.

***

Önce çok tartışılan, kafa karıştıran bir ön soruyu çözmek gerekecektir. Sisteme itirazı olan sol, sosyalist, komünist ya da işçi partileri kısaca Marksizmi rehber olarak seçmiş partiler, hareketler demokrasi mücadelesi konusunda ne diyorlar? “Sistem içinde kalarak ‘demokratik’ parlamenter bir rejimi savunan” partilerle aralarındaki köklü fark sosyalistlerin bu mücadeledeki konumunu etkiliyor mu, etkiliyorsa nasıl etkiliyor?

***

Bu sorunun muhtemel yanıtları demokrasi mücadelesi ile sosyalizm mücadelesi arasındaki ilişkiyi gözden geçirmeyi zorunlu kılar. İşçi sınıfının politik kararlılığı, mücadelesi olmadan, demokratik kazanımlar defalarca kanıtlandığı gibi kalıcı, gelişmeye açık olamamıştır. Her defasında elde edilen kazanımlar ya sınırlı, kısıtlı, güvencesiz olmuş ya da burjuvazinin ustalıkla uyguladığı seçim oyunlarına, seçmeye, seçilmeye konan barajlara, benzeri tuzaklara yenik düşmüştür.

En önemlisi kazanımların halkın doğrudan denetimine, korumasına açık olması zorunluluğu bunun nasıl kazanılabileceği konusu hâlâ en önemli konu olarak sosyalistlerin önünde durmaktadır.

***

Açıkça söylenmesi gereken, sosyalizm için mücadele hedefinden uzaklaşarak demokrasinin kazanılamayacağı, korunup geliştirilemeyeceğidir. Kuşkusuz kapsamı sınırlı bir demokrasi talebiyle hareket edenler geçici - kalıcı birlikler oluşturabilirler. Sosyalistler de bu türden gelişmeleri görmezden gelemezler; ama sistem eleştirisinin demokrasiyi geliştirecek tek çözüm yolu olduğunu, sömürüyü öyle ya da böyle kabul ederek, meşrulaştırarak gerçek bir demokrasinin kurulamayacağını söylemekten, bu temel tezlerini tüm renkleriyle toplumsal muhalefetin, sendikalı sendikasız ayrımı gözetmeksizin işçi hareketinin bulunduğu her yerde hayata geçirmekten vazgeçemezler.

***

Rejimin zayıfladığı yönündeki işaretlerin gerçeklik kazanabilmesi için muhalefetin güçlenmesi; sosyalistlerin, demokratikleşme hedefinde birleşenlerin en ileri kesimlerinin dikkatini “gerçek demokrasi nasıl kurulur” programına çekmesi, “sağa değil sola bakarak rota çizmeleri gerektiğini” hatırlatması küçümsenecek bir iş değildir.

Özeti, sosyalistler ideolojik hazırlıklarının eksiklerini tamamlamakta başarılı olmakla yetinmemeli, hep birlikte ciddi bir güç yaratarak siyaset sahnesinde etkin olabilmenin çaresini bulmalıdırlar.