Son günlerde “rejimden çıkış” ve “yeni dönem” üzerine politik tartışmalar ciddi bir yoğunluk kazandı. Bunun arkasında elbette iktidarın yaşadığı bariz güç kaybı var. Kamuoyu araştırmalarında AKP hâlâ birinci parti çıksa da eski şaşalı günlerinden eser yok. MHP ise barajın altında, kaderini Erdoğan-Bahçeli pazarlığına teslim etmiş durumda. Yakın geçmişe bakarak, Erdoğan nasıl olsa AKP ve MHP oylarından daha fazlasını alır diye hesap yapanlar, Erdoğan’ın “görev onayı”nın yüzde 50’nin altına düşmesiyle çıkmaz sokağa girmiş gibi görünüyorlar. Toplumun azımsanmayacak kadar geniş bir kesiminde “gitmeleri yakın” hissi kuvvetleniyor. Bu duygunun muhalefete en azından psikolojik bir üstünlük sağladığını ileri sürebiliriz. Özellikle Kılıçdaroğlu’nun ve Akşener’in açıklamalarında kazandıkları psikolojik üstünlüğün izleri görülüyor.

Millet İttifakı, “yeni dönem”in sandık kurulur kurulmaz başlayacağından emin, erken seçim konusunda eskisine nazaran daha ısrarcı olmaları da bundan kaynaklanıyor. Erdoğan ve Bahçeli zor da olsa ibreyi kendilerine çevirecek bir hamle yapmadan seçime gidilmesini arzu ediyorlar. Yerel seçimlerde Millet İttifakı rol ve mevki paylaşımını başarılı yaptığı yerlerde ipi göğüsledi. Bu tecrübeye dayanarak CB ve genel seçimde de benzer bir dağılım arayışındalar. Kimin hangi mevkiye geleceğine, hangi ekiple çalışacağına dair hazırlık yapıldığı gözlemleniyor. Elbette bu sürecin içinde, bilhassa CHP’de klikler arası rekabet söz konusu, ancak iktidara ulaşma arzusu bu riskleri handikap olmaktan çıkaracak yöntemlerin geliştirilmesine zemin oluşturabilir.

Asıl mesele, “geçiş dönemi”nin politik koordinatlarını belirlemede. Rejimin dönüşümünün nasıl olacağı hâlâ belirsiz. “Güçlendirilmiş parlamenter sistem” hazırlıkları henüz toplumun örgütlü kesimleriyle müzakere edilmiş değil. Laiklik ve kamuculuk gibi kritik başlıklarda derin bir tartışmanın yapıldığına dair ortada hiçbir ipucu yok. Bu durum, bütün tartışmanın iktidar çevreleri tarafından “muhalefetin CB adayı kim olacak” sorusuna çekilmesine yol açıyor. AKP ve MHP, muhalefette çatlağın asıl CB adayı belirlenirken oluşacağını ümit ediyor.

Zamanında AKP’nin stepnesi olmuş kimi liberaller işte tam bu noktada devreye giriyorlar. Daha önce Erdoğan’a karşı Gül’ün aday olarak gösterilmesi için çaba sarf edenlerin bir bölümü yine “Güllü formüller” ile halkın karşısına çıkmış durumdalar. Kimileri kazanmak için “Gül gibi” birini bulun mesajı veriyor, kimileri AKP’nin Gül ile çıkış aradığına dair spekülasyonlar yapıyor. Muhalefete akıl hocalığı yapan ve meşhur muhalif kanallarca baş tacı edilen “ılımlı sağcılar” ise şimdiden Milet İttifakı’nın muhtemel adayları olarak gördükleri kimi isimlerin altını oymaya çalışıyor. Bilhassa İBB üzerinden yürütülen tartışmalarda bu çabayı çok daha net gözlemliyoruz. Hedefleri, kendi CB adaylarını kabul ettirerek “yeni dönemde” etkili siyasi pozisyonlar elde etmek.

AKP’de çeperde kalmış bazı siyasetçiler, CHP ve İyi Partili yöneticilerle ya da Millet İttifakı’nın belediye başkanlarıyla temasa geçmek için fırsat kolluyor. Onların da arzusu yeni dönemde kendilerine yer açmak. Sürekli olarak AKP’nin nasıl içinin boşaldığını, içeride büyük bir kavganın koptuğunu söylüyorlar ama herkesin malumu olan şeylerin ötesinde iletebilecekleri bir istihbarat ya da mesaj yok. “Ilımlı sağcı entelektüeller” gibi muhalefetin muhafazakâr seçmene şirin görünmesini tavsiye ediyorlar, Kürt sorununda pragmatik, laiklik başlığında suskunlar. Bu gerçeklere rağmen kurumsal muhalefetin “ılımlı sağcı aşkı” bitmiyor, bitemiyor. Zira onları sağcı olarak değil ana akım (liberal, demokrat vs.) olarak görüyorlar.

Türkiye solunun en genel hatlarıyla “nasıl olsa gidecekler” naifliğinde olmadığını söyleyebiliriz. Zira 19 yıldır iktidar olan bir siyasi gücün sahaya sürebileceği kozları olduğu yadsınamaz. Bu “hiç gitmeyecekler” ya da “sandıkla gitmezler” karamsarlığı anlamına gelmiyor elbette. Aksine sürekli hazırlıklı olmak, daha fazla örgütlenmek, politik olarak netleşmek manasına geliyor. Siyasal ve toplumsal mücadelenin önceliği Saray rejiminden çıkıştır, bu çıkışın beraberinde bir “geçiş dönemi” getireceği de açıktır. Rejimden çıkışın nasıl ve hangi ilkeler ekseninde gerçekleşeceği geçiş döneminin özelliklerini belirleyecektir. Türkiye’de toplumsal muhalefetin unsurlarının siyasal İslamcı bir rejimden çıkışın asgari programında ortaklaşmaları ve bu program çerçevesinde hareket etmeleri, muhalefetin CB adayı kim olacak gibi tartışmalardan çok daha değerlidir.