Bu ikisini birbirinden farklı saymak, biri için diğerinden vazgeçmek her siyasi özne için kendini inkâr anlamına gelir. Özellikle de sol için…

Bugün Türkiye’de, iktidarı oluşturan ve artık yeni bir sistem (rejim-Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi) olduğunu vurgulayıp duran AKP+MHP bloku içinde bile mevcut rejime mesafeli olanlar var. Son zamanlarda yapılan kamuoyu araştırmalarının hemen tümü, yeniden bir referandum olsa mevcut sistemin onaylanmayacağını, halkın tercihinin (güçlendirilmiş/güçler ayrımının net olduğu) parlamenter sistem olduğunu gösteriyor.

Tek adam yönetimine dönüşen bu yeni rejim altında, bırakın muhalefet alanını, gazetecilikten hukuka ve eğitime kadar pek çok alanda “kendiniz olma” şansınız kalmadı. Medya medya olmaktan, mahkeme mahkeme olmaktan, üniversite üniversite olmaktan çıktı…

AKP içinden çıkan ve yeni rejimin taşları döşenirken itirazları duyulmayanlar bile, yeni kurdukları partilerle mevcut rejimin ülkeyi uçuruma sürüklediğini vurgulayarak, parlamenter sisteme geçişi öncelikleri arasında sayıyor.

Gerçekten de, tek adam rejimine dönüşmüş mevcut sistem değişmeden ülkenin önünün açılması mümkün değil. Bu, siyasi partilerin/öznelerin çabalarından bağımsız olarak, kitlelerin de hissettikleri ve uygun politik tavırlar geliştirdikleri bir durum.

İster erken ister değil, önümüzdeki seçimde olacak olan da budur. Seçimin rejim konusunda da bir tercih olduğunu hisseden kitleler, tek adam rejimi mi – parlamenter sistem mi, tercihini yapacak ve tıpkı 23 Haziran İstanbul seçiminde olduğu gibi tabanda geniş bir ittifak oluşacaktır. Siyaset alanı en fazla daraltılan ve her seçimi kayyumlarla geçersizleştirilen HDP de, AKP’den ayrılanların kurduğu partiler de, zaten ittifaklarını açıklamış muhalefet de tabanda bu doğrultuda hareket edecek.

Doğal olan bu; her canlı kendisini yok eden/yok sayan koşullardan kurtulmayı her şeyin önüne koyar. Koymazsa yok olur!

İktidar da bunun farkında. O da, aynı refleksle, seçim sistemini falan değiştirerek, gittikçe azalan desteğine karşın iktidarda kalma arayışlarında. Bu süreçte kutuplaştırmayı ve şiddetini artıracağı da kesin.

Mevcut koşullar, muhalefette “Erdoğan’ı yenme” hedefinin diğer tüm sosyo-politik amaçları gölgelemesine yol açıyor. Bilmediğimiz nedenleri de vardır belki ama “Ekmeleddin”i bir tercih olarak toplumun önüne koyabilmeyi mümkün kılan bu haldi.

Ülkeyi hızla uçuruma götürdüğü iyice görülmeye başlanan tek adam rejimini değiştirmek geniş bir ittifak gerektiriyor. Toplum da bunu zorlayacak. Bunu reddetmek, bütün siyasi iddialarından ve hatta varlığından vazgeçmek demek.

Böylesi geniş bir ittifak içerisinde olanların birbirlerinden çok farklı programları, ideolojik çizgileri, gelecek tahayyülleri olduğu da kesin. CHP-İYİ Parti-HDP-Saadet-Gelecek-Deva ve sosyalist partileri açık bir “parlamenter rejim” ittifakında buluşturmanın zorluğu da burada.

Ancak, bu zorluğu aşmanın yolu böylesi bir ortak hareket içinde olanların birbirine benzemeleri, birbirlerini benzeşmeye zorlamaları değil. Tersine, güçlendirilmiş bir parlamenter sistem, adil kurallar içinde herkesin farklılıklarını yarıştırabilmesi için gerekli.

Özellikle sol siyaset, toplumu dönüştürmek; daha özgür, daha demokratik, daha eşitlikçi, kamucu, yargının bağımsız olduğu ve laik bir toplumsal düzen inşa etmek için yapılır. Rejimi değiştireceğiz diye toplumu dönüştürücü eylem ve söylemden vazgeçerseniz ya da onu muğlaklaştırırsanız, değiştirdiğinizi sandığınız yapının içine tekrar düşmeniz işten bile değildir.